21. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali yoğun film trafiği programıyla devam ediyor. Festival, sinemaseverlere yerli ve yabancı, uzun ve kısa metraj filmlerle sinemanın keyfini sürdürüyor.
Ulusal Uzun Metraj Yarışma Filmleri’nde festivalin ikinci gala filmi olarak Kenan Korkmaz’ın yazıp yönettiği “Gittiler: Sair ve Meçhul” isimli yapımı vardı. Film, Süryanilerin yaşadığı Aynvert’te geçen, gitmekle kalmak arasında sıkışan insanların ve pişmanlıklarının bir hikâyesi. Filmi görüntü yönetmenliği ve müzik açısından başarılı bir proje olarak nitelendirebiliriz; fakat bu durum bir filmi bütün olarak karşılamaya yetmiyor. Sair’in ve Meçhul’un hikâyelerini kapsayan ve iki bölümden oluşan filmin her iki bölümde de ele aldığı ortak sorun “yalnızlık”. Yalnızlık teması film boyunca izleyiciye devamlı olarak vurgulanan bir unsur. Bu çerçeve dâhilinde kullanılan metaforlar bile bazen kör göze parmak sokmak boyutunda kalıyor. Aslında bu durum senaryodaki boşluklara bağlanabilir. Filmin ilk bölümü amatör ve hikâyenin gerçek sahibi olan oyuncular eşliğinde çekilmiş ve bu durum biraz da filmin temposunun düşmesine sebep olmuş.
Festivali’in bir diğer yarışma filmi olan Nisan Dağ ve Esra Saydam’ın yazıp yönettiği “Deniz Seviyesi” ise herkesin yaşadığı unutulmaz “yaz aşkı”nı anlatıyor. Tercihler kimi zaman mantıkla kimi zaman zorunluluktan alınır. İşte filmimizde bize aldığımız kararlar ve sorumluluklar üzerine bir sunu hazırlıyor. İlişkiler üzerine bir film olsa da insanların birey olarak aldıkları kararlar ve sonuçları, unutulmazları üzerine de güzel bir anlatıma sahip. Film baştan sona izleyiciyi sıkmadan ilerliyor. Damla ve Burak arasındaki duygusallık naif ve abartısız bir süreklilikle aktarılmış.
Festival’de merakla beklenen filmlerden biri ise Murat Düzgünoğlu’nun “Neden Tarkovski Olamıyorum?” adlı yapımı idi. Film, kendi sorusuna cevap arayışı içerisinde, günümüz sinema piyasasının şartlarını da içeriyor. Açılış sekansı ve kapanış sekansıyla Tarkovski’ye usturuplu selamını çakan yapımın, piyasa içerisinde acı ama gerçek olanları da izleyicinin gözünün içine içine sokmaktan geri durmadığını belirtmeliyim. Genel anlamda samimi olan film, özele inildiğinde insanları sürekli olarak “cahil” itham etmesiyle de uzaktan kibir kıvılcımlarına da yer vermiyor değil. Açıkçası bizi bize gösteren unsurlar çokça. Babanızın parası varsa Tarkovski neden olamayasınız ama paranız yoksa sanat sizin neyinize, değil mi? Siz gidin “cahil” halkın cahilliği üzerinden ceplerinizin duygusallığı ile hareket edin. İşte bu söylemi yüzünden film samimi ve gerçekçi. “Neden Tarkovski Olamıyorum?” şu ana kadar ki yarışma filmleri içerisinde sanırım ödüle en yakın film.
Günün gösterimi yapılan son yarışma filmi ise Mahur Özmen’in yazıp yönettiği “Beni Sen Anlat” filmiydi. Asker tarafından babası aranan Bahar’ın babasının verdiği sözle kurduğu hayaller ve beklentilerini anlatan yapım, kimi zaman gerçek dünya ile hayal dünyasının aynı olmadığını gösteriyor. Açıkçası, genel işleyiş olarak akıcı bir film olsa da klişelere kaçmaktan geri duramadığını söyleyebiliriz Beni Seni Anlat’ın.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.