Çok sevdiğim bir söz var “Mantık sıkıcıdır.”
Alfred Hitchcock dünya sinema tarihinin en önemli ve biricik kişiliklerinden. Sinema yaşamı boyunca sinema tarihi açısından devrim niteliğinde pek çok önemli filme, sinemanın dilini etkileyen pek çok yeni sinema kuramına da imza atmıştır. Hitchcock filmleri tek bir türün, gerilimin içine sıkıştırılmayacak kadar önemlidir. Hitchcock kahramanları genel olarak suçsuz olan ve suçsuzluğunu ispatlama çabasına girenlerden oluşur. Hitchcock sinemasına baktığımızda, erkeklerin genel olarak kötü karakter olmadıklarını, kadınların ise filmlerin kilit karakterlere hayat verdiğini ve arzu nesnesi olarak cinselliklerinin türe mani olmayacak ölçüde yer aldığını görürüz.
Gözlemcilik yeteneğini iyi kullanmasından kaynaklı olarak Hitchcock çevresi ve etrafında olup bitenleri iyi analiz etmiştir. Filmlerinde de izleyenleri gözlemci olarak konumlandırır ve onlara iyi anlamaları ve analiz etmeleri için geçişler verir. Senaryoya ve teknik alana hakim biri olarak bir filmin anlamını nasıl kurabileceğini bilen yönetmen, hemen hemen her filminde ışık oyunlarına yer vermekte. Bu da ondan beklenen gerilimi yansıtmasındaki en dahiyane yönleri arasında yer alır. Yönetmen izleyicilere sıradan film kodlarıyla filmi sunmak yerine hikaye ile bütünleşen ya da bir nevi aldatmaca olarak sunulan McGuffin ile “Asla sıradan olmadım. İzleyici ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynadım.” diyerek sıradanlığın onun için bir ölüm olduğunu anlatmaya çalışır.
Hitchcock, gerilimin üstadı olması yanı sıra son derece şakacı bir kişiliktir de aynı zamanda. Bu şakacı yönü nedeniyle dönem içerisinde ciddiye alınmamaktadır. Fakat kendi hakkındaki tüm olumsuz gidişata rağmen Fransız Yeni Dalgacıların dikkatini çekmeyi başarmıştır. François Truffaut ile yaptıkları ve tarihe geçen röportaj ile Truffaut Hitchcock’un daha da ciddiye alınmasını sağlamış, filmlerine ve kendine bakış açısının değişmesine katkıda bulunmuştur. Yönetmen, söyleşi sırasında kendini olabildiğince içtenlikle anlatmıştır, Truffaut da yönetmenin filmlerini o kadar iyi analiz etmiştir ki hangi sahnede ne demek istediğini anlatırken alt metinlerine kadar aktarabilmiştir.
“Bence sessiz filmler sinemanın en saf biçimiydi. Tek noksanları insan sesleriyle diğer seslerdi. Ama bu küçük eksiklikler sesle birlikte gelen bütün o köklü değişikliklere değmezdi. Başka bir deyişle, sessiz filmlerde elde edilemeyen tek şey doğal sesler olduğuna göre, bu sefer de bir başka aşırı uca gidip sesli sinemayla birlikte saf sinemanın tekniklerinden tümüyle vazgeçmek gerekmezdi. Sesle birlikte vasatın yeniden geldiği söylenebilir. Günümüzde yapılan filmlerin çoğunda az sinema var. Sinemada ancak öyküyü anlatacak başka bir yol kalmazsa diyalog kullanılmalıdır. Ben daima bir öyküyü öncelikle sinemaya özgü bir yöntemle anlatmaya çalışırım.” (Truffaut, s: 57)
Mutlaka İzlemeniz Gereken 5 Alfred Hitchcock Filmi
1- Rear Window (Arka Pencere , 1954)
Alfred Hitchcock’un bakma-görme-bakış açısı üzerine temellendirdiği Rear Window, özne ve nesne arasındaki ilişkiye odaklanırken bir taraftan da Hitchcock’un filmlerinde yaptığı” izleyenleri gözlemci/gözetleyen konumunda bulundurmaya değinmiştir. Röntgencilik kavramı üzerinden haraket eden film, izleyiciyi de başrolün temelde yatan bakma isteğinin kurbanı eyliyor. Bahçenin karşısında bulunan dairelerde olup bitenleri röntgenleyen Jeff’in bakışı, belli bir süreden sonra tek bir noktada daha yoğunlaşır ve özne için arzu nesnesine dönüşür. Öznenin kendi arzularının bakış açısındaki nesne tarafından gerçekleştiriliyor olması, gerçekleştirmeye müsait benzerlikler taşıması dikkatin onun üzerinde odaklanmasının sebebidir.
Filmin Eleştirisi -> Rear Window (1954): Hitchcockçu Bakış Açışı
2- Vertigo (Ölüm Korkusu, 1958)
Hitchcock temelli izleyici röntgencileştiren filmlerden biri de Vertigo’dur. Jeneriğin başlamasıyla birlikte yönetmen kameranın göz bebeğine odaklanmasıyla izleyici üzerindeki niyetini belli eder. İzleyiciyi her dakikasında adete bir lastik gibi gerip bırakarak oynar ve aynı zamanda onları röntgenci olduklarını fark ettirmeden olayları gözleyenler/dikizleyenler olarak konumlandırır. İzleyicinin lastik gibi gerilip bırakılmasında bir diğer etmende filmin sonuna kadar sürüklenen şüphe duygusudur. Vertigo, aynı zamanda Hitchcock’un tek başına kullandığı bir konu değil jenerik ve afişte de işlediği gibi aslında bir sarmal olarak karakterleri saran bir olgu olarak da kullandığı bir unsurdur. Scottie’nin korkuları ve yüzleşmek zorunda kaldıkları Hitchcock’un seyirciyi de başından beri filmin içine alarak sürdürdüğü oyun olarak ilerlemektedir.
Filmin Eleştirisi -> Vertigo (1958): Özne ve İktidar
3- North by Northwest (1959)
Hitchcock’un tamamen deneysel olarak birkaç unsura yer verdiği filmdir North by Northwest. Kaçma kovalama sahnelerinde yeni bir teknik denenmiştir. O zamana kadarki çoğu kovalama sahneleri karanlık ve dar sokaklarda yapılırken Hitchcock bu kovalamacayı bir basamak yukarı taşır ve gündüz, açık alanda bir uçak tarafından gerçekleştirir. Filmlerinin temel biçimsel özelliklerini günlük rutin hayatına devam ederken suçlu konumuna düşen bir kahraman, baştan çıkarıcı bir sarışın, kötü adamlar, komik niteliğinde tesadüfi karşılaşmalar olarak tanımlayabiliriz. North by Northwest’te de durum aynıdır. Olmaması gereken bir yerde olmaması gereken bir zamanda bulunan bir adamın başından geçenlerin anlatıldığı filmde yanlış anlaşılmalarla süre gelenler işlenmektedir. Roger’ın Tornhill, bir yanlış anlaşılma sonucunda George Kaplan isimli bir casus zannedilir. Bu saatten sonra Roger çözmeye çalıştıkça türlü türlü olayların içinde bulur kendini. Yani yine klasik Hitchcock filmlerinde olduğu gibi izleyici yay gibi gerilir ve yine bırakır.
Filmin Eleştirisi -> North by Northwest (1959): Öncül Bir Hitchcock Filmi
4- Psycho (1960)
Robert Block’un sıradan bir gerilim romanını sinemaya uyarlayan Hitchcock, kendine özgü anlatımıyla ve izleyiciyi de röntgenci konumuna sokarak, sıradan öyküye farklı bir yorum getirmişti. Filmde yer alan simgeler ise izleyicilerin her gün gördükleri olaylardan alınmıştır. Görüntülerin çok yüklendiği bu filmde önemli bir mesaj olmayabilir ama salt sinematografik bir anlatımla izleyicinin uyarıldığı da unutulmamalıdır. Filmin sonunda bilinçaltı saplantılarının üste çıkması gibi arabaların bataklıktan çıkartılması ile her şey aydınlatılmıştır. Gelişen olaylardan sonra ölü kuşları mumyalayan ve bir bedende iki ruh taşıyan Norman’la tanışırız. Aslında bu onun hapsolmuş benliğinin bir dışa vurumudur. Hitchcock sinema tarihine geçen duş sahnesinde Marion duşun altına girdiğinde, Norman kendi odasındaki bir delikten genç kadını röntgenler. Ardından Marion göremediğimiz bir kişi tarafından defalarca bıçaklanır. Duştaki bu bıçaklama sahnesi 45 saniye sürer. Hitchcock bu 45 saniye içinde sahneyi tam 70 plana böler. 45 saniye yer verdiği duş sahnesiyle sinema tarihini geçmişti. Bu sahnenin önemi dönem içerisinde yaşanan sansür nedeniyle ne bıçaklamayı ne de kanı verebiliyor ama yaptığı teknik nedeniyle hareketi farklı açılardan verip gerilimi doruğa ulaştırmıştır. Bunun yerine tüm planlar sert geçmelerle izleyiciye verilmiştir. Bu durum yönetmenin cinayet haricinde Norman’ın Marion’un odasını gözetlemesi sebebiyle bir tecavüz sahnesi olabilmesi imajıda vermektedir.
Filmin Eleştirisi -> Psycho (1960): Zaman ve Mekan Kurgusu Bağlamında Örnek Film Çözümlemesi
5- The Birds (Kuşlar, 1963):
Hitchcock’un The Birds’ü, yazar Daphne Du Maurier’in sahilde yürürken, bir martının kendisine saldırması ve ardından üşüşen martı sürüsünden ancak elindeki sandviçi atarak kurtulduğu olaydan etkilenmesi sonucu kaleme alınmış, Maurier’in aynı adı taşıyan öyküsünden etkilendiği film. Zengin, şımarık ve güzel genç bir kadın olan Melanie Daniels, San Francisco’daki bir petshopta yakışıklı ve sıra dışı biri olan avukat Mitch Brenner ile tanışmasıyla başlayan hikaye kuşların sebepsiz olarak insanlara saldırmaya başlar. Burada dikkat edilecek nokta kuşların zamanlaması olabilir.
Filmin Eleştirisi -> The Birds (1963): Masumiyetin İntikamı
Ayrıca,Cinerituel Alfred Hitchcock Özel Dosyası‘na göz atabilirsiniz.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.