- Zübük, oportünist bir kişilik olarak tüm olumsuzları anlatan, anlatırken düşündüren, düşündürürken güldüren; akıcı, işlev sahibi bir film. Zübükzade’nin de dediği gibi “Aslında hepimizde var biraz Zübüklük. Biz Zübük olmaya zorlanmışız. Zübüklerden kurtulmanın birinci çaresi önce kendi zübüklüğümüzden kurtulmaya çalışmaktır”.
“Memlekette bir tek Zübük ben miyim, aslında hepimizde var biraz Zübüklük. Biz Zübük olmaya zorlanmışız. Zübüklerden kurtulmanın birinci çaresi önce kendi zübüklüğümüzden kurtulmaya çalışmaktır” der İbrahim Zübükzade.
Kartal Tibet’in yönettiği, Aziz Nesin’in öyküsünden Atıf Yılmaz’ın senaryolaştırdığı ve Kemal Sunal’ın başrolde yer aldığı 1980 yapımı “Zübük” yakın tarihte çok partili dönem içerisinde, toplumun yaşantısı paralelinde siyasi yapılanmaya da eleştirilerde bulunan bir film. Aslında köy – kent arasındaki çatışmaya bağlı olarak kır kökenli insanların çelişkilerine dayanır.
Zübük, çıkarları için her yolu mübah sayan, oportünist biridir. Bu uğurda kaç türlü dolandırıcılık, üçkağıtçılık, namussuzluk varsa yapan, bencil ve düzenbazın tekidir. Amaçları bu şekilde açık olan bir kişinin dikiş tutturduğu tek iş siyaset olur. Siyasi hayatı akıl almaz bir biçimde yükselişe geçer. Fakat bu yükseliş onun aslında yabancı olduğu kavramlarla dolu bir alandır. Mesela ona göre demokrasi “dadından yinmez” bir şeydir. Düzen, akıllı olanın kesesini doldurmasına yöneliktir ve bunu kullanabilenler ayakta kalır. Zübükzade’nin bu sözlerinden daha ilginci ise onu destekleyen toplum. Onlarınki siyasi beka karşısında içi boşaltılmış kavramların yabancılaşmasıdır. Siyaset artık toplum için dolandırıcılık ile eş değer bir meslek olarak algılanacaktır.
Toplum önünde çok konuşan başkan, bağırıp çağıran lider ilan edilmiştir bir kere. Halk buna göz yumar ve bir bakıma kendi kaderini kendi tayin eder. İsyan ettiği dertten medet umar, çıkarlarını kollar. Çıkarına ters düştüğünde ise isyanını yapar. Aslında Zübük bir metafordur. Çünkü toplum verdiği rüşvet ile ötekini düşünmeden yapmak istedikleriyle aslında Zübük’ün kendisidir. Zübük onların içindekinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Belki de onların parçalarının toplamıdır.
Zübük’ün politakasında hep bir diğerinin vaadlerini halkın can damarına doğru evirip çevirmek vardır. Din bunlardan biridir. Toplumu bir araya getiren ve belki de onları bir takım davranışlardan alıkoyan inanç sistemi, hassas noktadır. Ve Zübük bunu kendi seçim politikası içerisinde kullanarak seçimlerden galip gelmeyi bilmiştir.
Zübük aslında toplumun bilinçsizliğine parmak basmaktadır. Toplum siyasal düzenin ne olduğunu bilmemektedir. Tek partili düzenden çok partili düzene geçişteki tökezlemeyi yaşamaktadır. Çok partili hayatın demokratik haklarına etkisinden çok, çıkarlarına etkisi üzerinden hareket ederek tercih etmeyi seçmiştir. Bu tutum, toplum düzeninde çarpıklıkların önünü açarak normatif düzenden uzaklaşmalara sebep olmuştur. Toplum var olan mevcut kurallar çerçevesinde değil, kendi oluşturduğu kurallar ile yaşantısını düzene sokmuştur. Kurallarını kendi belirleyen toplumda her bireyin kendi çıkarına göre kuralları çekiştirmesi ise toplumsal düzensizliğin baş göstermesidir.
Çıkmadık Candan Umut Kesilmez
Film her ne kadar olumsuzluk üzerine kurulu olsa da finali ile doğru ve dürüstlük yolunda her zaman bir umut olduğunu vurgular. Kısacası klasik anlatıdaki “mutlu son” kavramı, eleştirel bir film olmasına rağmen Zübük’te kendine yer bulmaktadır. Temelinde yolsuzluk ve hile ile zirveye ulaşmış bir milletvekilinin en sonunda meclisten ihracı ile suçluların elbet cezalandırılacağı, sistem dışı olacağı görülmüştür. Bu tutum aslında izleyiciye sisteme daima güvenmesi gerektiğinin, sorunların asla çözümsüz kalmadığının vurgusudur.
Zübük, yapı itibariyle topluma kendi sorunlarını kara komedi türünde anlatmaktadır. Bir bakıma topluma ayna unsuru sunularak kendi çarpık ögelerini ve sorunları gösterir. Bu tutum özüne inilecek olursa sistemi ve toplumsal düzeni korumayı işlev edinmiştir. Çünkü ancak bir ayna yardımıyla içlerindeki çarpıklığın farkına varabilirler, yanlış yoldan dönebilirler.
Film insanların sınıf atlama gayesi üzerine de bir anlatıma başvurur. Zaten kendi içinde sınıflı bir yapı vardır. Kolluk kuvvetleri ve milletvekilleri üst sınıfı temsil ederken, işini yürütme derdindeki esnaf orta sınıf, halk ise alt sınıf olarak gruplanmıştır. Tüm sınıfsal yapının ortak derdi hep daha iyi bir yaşam alanıdır. Bunun için kimi göç etmeyi düşünürken kimi de türlü yollardan medet ummaktadır.
Filmde bütün kaosu yaratanlar erkekler olarak verilmektedir. Bunun nedeni tüm yönetim ve otorite mertebelerinde yer alanların erkekler olarak gösterilmesiyle alakalıdır. Film içinde kayda değer iki kadın vardır; birisi Zübükzade’nin karısıdır. Bu kadın Zübük’e ayak uyduran, bir nevi dişi Zübük olarak görülebilecek bir kılığa girmiştir. Zübük’ün kadın kolları olarak yetişemediği yerlerde arkasını toplar ve onun kirli işlerini eksiksiz yerine getirir. Bir diğer kadın ise toplum düzeninin dışladığı fahişe rolündeki kadındır. Bu kadın da toplum tarafından hoş karşılanmasa da toplumun ihtiyaçlarına cevap veren bir kadın olarak gösterilmiştir. Filmde kadına bakış, ayrıca sorgulanması gereken bir durum olarak da görülebilir. Çünkü kadın erkin otoritesinde vasıfsız eleman olarak gösterilerek yok sayılan bir varlıktır.
Aslında Zübük filmi ile izleyiciye sunulan toplumun genel tutumudur. Aziz Nesin’in topluma ayna tutmasıdır; kendini, kendine anlatmasıdır. O halde, diyebiliriz ki hepimiz birer Zübük’üz, hepimiz birer esnafız, hepimiz birer tek dişi kalmış canavarız. Belki de Zübük’ü izlerken kendimize yakın hissetmemizin sebebi budur.
Zübük, oportünist bir kişilik olarak tüm olumsuzları anlatan, anlatırken düşündüren, düşündürürken güldüren; akıcı, işlev sahibi bir film. Zübükzade’nin de dediği gibi “Aslında hepimizde var biraz Zübüklük. Biz Zübük olmaya zorlanmışız. Zübüklerden kurtulmanın birinci çaresi önce kendi zübüklüğümüzden kurtulmaya çalışmaktır”.

Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.