Karnaval; kökeni ilk toplumsal yapılara kadar uzanan yılın belirli zamanlarında yapılan bir çeşit kutsal ögeler de taşıyan eğlence biçimi olarak karşımıza çıkar. Özellikle antropolojik çalışmalarda kabile olarak yaşayan toplumlarda çeşitli dönemlerde her türlü yasağın serbest olduğu bir çeşit deşarj zamanları olarak gördüğümüz karnavallar, özü itibariyle iktidarlara karşı gelişebilecek olası isyanları engellemek için işe koşulan toplumsal eylem tarzıdır yorumunu yaparsak sanırım yanılmış olamayız.
Antropolojinin karnavalları ele alış biçimlerinden hareketle Rene Girard ve Levi Strauss gibi antropologların karnavalesk kavramını ele almaları bu kavramın kabilesel yaşamda yasa ve iktidar ilişkilerinin anlaşılmasında sağladığı işlevselliktir. Karnavalesk yani karnavala özgü eylem biçimi her türlü iktidar ilişkisini askıya alan, bir anlığına ya da ritüelin gerçekleşme zamanında her türlü hiyerarşik belirlenimi yıkan ve mevcut toplumsal, pozitif ve ahlaki yasaları görmezden gelen faaliyetler içeren eylemleri kapsar. Edebiyat kuramcısı Mihail Bahtin, karnavalesk kavramını parodik roman biçimini anlatmada yetkin bir şekilde kavramsallaştırmış ve roman eleştirisinin içine bu kavramı yerleştirmiştir. Bahtin’in, ortaçağ insanını anlatırken kullandığı betimlemenin ikinci kısmı tamda bu kavramın nasıl oluştuğunu anlamada önemli bir izlek sunar. Bahtin’e göre ortaçağ insanının iki türlü yaşamı vardır. Birincisi formel tüm kurallara uyan, devletin hiyerarşik işleyişinin bir yürütücüsü konumundaki hayat. İkincisi her türlü kutsalı ve otoriteyi hiçe sayan hayat. Karnavalesk işte bu ikinci hayatta kurulurken biz kavramın edebiyattaki biçiminden çok filmi açıklayacak olan karnaval ve yasa dinamiği üzerinden bir tartışma yürüteceğiz.
Şimdi filme geçmek için yeteri kadar done birikti elimizde. The Purge (Arınma Gecesi) filmi fikrini yazının girişinden de anlaşılacağı üzere bu karnavalesk kavramından alır. Bir çeşit toplu boşalma günü olarak tarif edilebilecek arınma gecesi yılda bir kez gerçekleşir ve o gecede herkes kimle ne hesabı varsa hiçbir beşeri sorgulamaya muhatap olmaksızın görür. Filmin birincisi aksiyon dozu düşük ama fikrin nasıl kurulduğunu seyirciye iyice anlatmaya çalışan bir tonda geçerken ikincisinde; aksiyonu arttıran ve işin içine alt sınıfları öldürerek devletin sigorta ve sağlık giderleri için uyguladığı politikayı da sokan bir tarz belirlenmiş. Üçüncüsü; arınma gecesinin kaldırılmasını isteyen, halkın vicdanını yaraladığını düşünen bir politikacının da işin içine girmesini sağlayarak topluma naif duyarlılığını geri vermiş.
Film önce seyirciyi kötü politikacıların kendi varlıklarını sürdürmek için arınma gecesini yasallaştırdıklarına ikna eder. Özellikle devlet tırlarının fakir mahallelerde insan öldürmeye başlaması ve silah sanayinin işin içine girmesi filmin söylemini muhalif bir tona büründürür. Ama üçüncü filmde ahlaklı politikacılarında olabileceği ve bu politikacıların arınma gecesini kaldıracağı fikri iktidarla barışma olarak okunabilir.
Üç film için toplam yirmi milyon dolarlık bir bütçe harcanmış. Filmlerin toplam hasılatı ise yaklaşık iki yüz milyon dolar. Klasik Hollywood blockbuster filmlerinde olduğu gibi Arınma Gecesi’de hikayeyi endüstriyel bir metaya dönüştürerek seri halde çekilmeye devam edecek gibi görünüyor. Özellikle ergenlerin distopya filmler üzerinden kolayca sinema salonlarına yönelebileceğinin bilincinde olan Hollywood pazarı distopik filmleri ergen hezeyanlarını emrine sunma konusunda bayağı mahir görünüyor. Zira bu filmde de arınma gecelerinin hepsinde ailesini katleden ergenlere rastlamak mümkün. Distopya türüne ergen distopyası şeklinde bir alt tür açsak sanırım bu kategoriye ilk girecek filmlerin başında Arınma Gecesi gelir. Tabii Açlık Oyunları’nı da bu kapsama alınacak ilk örneklerden gösterebiliriz.
Peki yasa ve iktidar ilişkisi filmde nasıl kurulur? Önce suç oranlarını düşüren bir sistem önerilir filmde. Ardından bu sistemin aslında fakirleri yok etme amacında olduğu fikri ortaya atılarak aslında yasal düzenlemelere uymak için kandırıldığımız söylenir. Son çare olarak bu düzenin sonlanması fikriyle sistem kendi içine kapanır ve seyirci bu vicdansız sistemin yok olması gerektiğine ikna edilerek film sonlandırılır. Yasayı yürürlükten kaldıracak çözüm basittir. Burada seçimler devreye sokulur. Temel argümanı arınma gecesini kaldırmak olan kadın politikacımız seçimleri kazanarak işbaşına gelir. Böylece film bize kısaca ‘kol kırılsa da yen içinde kalır’ demek ister. Yani sistem türlü vahşetler üretebilir ve bu vahşetlere hemen uymak isteyen bir toplumsal yapı zaten mevcut olabilir. Ama tek umut yine sistemin kendini onaracağı seçimlerdir. Filmlerin hiçbirinde vahşet uygulamaktan başka bir etkinlik göstermeyen insanlar sadece seçimlerde gösterdikleri etkinlikle gecenin yürürlükten kaldırılmasına katkıda bulunurlar.
Matematik öğretmenliği mezunu. Marmara Üniversitesi’nde sinema yüksek lisansı yaptı. Aynı üniversitede doktora eğitimine devam etmekte. Aylık sinema dergisi Rabarba Şenlik’in editörlüğünü yaptı. Sinema Kafası’nda başladığı sinema yazarlığını Cineritüel’de sürdürüyor. Mail: fatih_degirmen@hotmail.com