La Double vie de Véronique (1991): İkame Yaşamlar

La Double vie de Véronique (1991): İkame Yaşamlar

Yazar Puanı5
  • Véronique'in İkili Yaşamı’nda karakterlerin birbirlerini farkettiği iki sahne var: Weronika bir meydanda Véronique’yi görüyor, işin garip tarafı ona ulaşmak için hiçbir şey yapmıyor. Véronique ise o anda fark etmeden Weronika’nın fotoğrafını çekiyor. Filmin son sahnelerinde, kuklacı o fotoğrafı görüp Weronika’yı Véronique sanıyor. Véronique ise Weronika’yı bu anda görüyor ve filmin en acıklı sözünü söylüyor ‘Bu benim paltom değil.’
Share Button

La Double vie de Véronique (Véronique’in İkili Yaşamı) çoğu kişi için Krzysztof Kieslowski’nin Üç Renk Üçlemesi’ne (Trois Couleurs) bir hazırlık olarak görünse de kesinlikle başlı başına değerlendirilmesi gereken bir başyapıttır. Filmde, biri Fransa’da diğeri Polonya’da yaşayan, görsel olarak ikiz denilebilecek kadar aynı olan ama birbirlerini tanımayan iki genç kadının hayatı anlatılıyor; Weronika ve Véronique. Bu iki genç kadın birbirlerinden haberleri olmasa dahi ruhsal açıdan birbirlerine bağlılardır. Klasik tek yumurta ikizlerinin birbirlerinin acılarını hissettikleri gibi de algılayabiliriz bu durumu; fakat onların arasındaki, filmin büyüsüyle birlikte izleyiciye sanki daha derinmiş gibi geliyor. Bu iki kadının fizikleri dışında birbirlerine benzeyen en baskın ortak özellikleri ise müzik ve hastalıkları; ikisi de kalp hastası. Fakat bu durumu filmin son sahnelerinde öğreneceğiz.

Aslında film iki karakter için de bir seçimden ibaret ve bu iki karakter aynı konuda farklı seçimler yapıyor. Biri müzikle ölüme gitmeyi tercih ederken, diğeri müziği aniden, sadece öğretmenlik seviyesinde bırakma kararı alıyor ve kendine başka kapılar açıyor. Biz de aslında bir hikayenin iki farklı versiyonunu izliyoruz; kelebek etkisi gibi… Karakterlerden birinin ansızın müziği bırakmasının nedeni ise diğerinin şarkı söylerken sahnede ölmesinden kaynaklanıyor, çünkü aralarındaki bağ nedeniyle biri diğerinin ölümünü hissediyor. Bu durum aslında birinin kaderini diğerinin üzerinden nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Karakterlerden birinin müziği bırakmasını hayallerinden vazgeçmesi olarak da okumamız mümkün. Aslında bu değişim ile filmin diğer kısmı başlıyor; aşkın, rastlantının Véronique ile karşılaşması bölümü. Bu bölüm, Véronique ve okula gelen kuklacı buluşması ile şekillenecektir.

La Double vie de Véronique Cinerituel

Tanrı’yı Oynayan Kuklacı

Kült olmuş kukla sahnesi aslında filmin ana temasını oluşturuyor. Sahnede dans eden balerin, dans ederken bacağını kırıyor ve ölüyor fakat daha sonra bir kelebeğe dönüşüyor. Bu durum karakterlerden birinin diğerinin dolaylı etkisiyle müziği bırakmasına bir referans aslında. Müziği bıraktığı için öleceğini düşünüyor ama sonucunda bir kelebeğe dönüşüyor, yani aşkı buluyor, hayatında müzik kadar önemli sayılabilecek başka bir şey elde ediyor. Bulduğu aşk ise tanrı metaforuyla izleyiciye sunuluyor. Bunu da filmin son sahnesinde anlıyoruz. Véronique kuklacının kendi kuklasını yaptığını görüyor, fakat iki tanelerdir. Bunun nedenini sorduğunda kuklacıdan bebekleri sahnede çok kullandığı için yıprandığı ve o yüzden iki tane yaptığı yanıtını alıyor. Hatta bebekler için yazdığı hikayede, birbirlerinden habersiz başka yerlerde aynı zamanda doğan iki kişiden bir tanesi sobayla elini yakarken aynı anda diğeri sobaya elini uzatıp içgüdüsel bir şekilde geri çekiyor ve yanmaktan kurtuluyor. Bu durum Véronique’nin müziği bırakmasına dair bir referans aynı zamanda. Ayrıca ilk sahnelerde Weronika’nın elinde bir yara izi görüyoruz, fakat bu iz Véronique’de yok. Sonuç olarak kuklacı tanrı, çünkü ikiz bebekleri o yaratıyor, ikiz karakterler ise birbirlerinin yedeği olarak yaratılmış insanlar, yani kullar. Filmi kuklacı-tanrı metaforu üzerinden ele almaya devam edersek, Kieslowski’nin filmde iki tane birbirine bu şekilde bağlı karakter kullanmasının nedeni, birinin çok yıpranması ve sonunda da oyundan çekilmek zorunda kalması nedeniyle diğerinin bunu hissedip daha dikkatli olmasını sağlaması. Filmin adını da hayatına devam eden karakterden yani Véronique’den alması da bir tesadüf değil. Biri diğerinin yedeğiydi, asıl olan sahneye girene kadar yaşayıp ona yapmaması gereken şeyleri dolaylı yoldan gösterdi ve gitti.

İki karakterlerin özellikle yalnızlığa yaklaşımları filmin kilit noktalarından biri. Mesela filmin ilk sahnelerinde karakterlerden biri yalnız olmadığını hissettiğini söylüyor, biri öldükten sonra ise diğeri aniden bir hüzne kapılıyor ve kendini çok yalnız hissettiğini, sanki yas tuttuğunu ama nedenini bilmediğini söylüyor, çünkü bilmese de aslında hayatındaki en önemli insanı kaybetti. İkisi yaşarken hissedilen yalnız olmama hissi ve biri öldüğünde ortaya çıkan o yalnızlık, yani sebebi sorgulanmadan yaşanan o iki his, filmin içine çok güzel bir şekilde yedirilmiş.

Véronique’in İkili Yaşamı’nda karakterlerin birbirlerini fark ettiği iki sahne var: Weronika bir meydanda Véronique’yi görüyor, işin garip tarafı ona ulaşmak için hiçbir şey yapmıyor. Véronique ise o anda fark etmeden Weronika’nın fotoğrafını çekiyor. Filmin son sahnelerinde, kuklacı o fotoğrafı görüp Weronika’yı Véronique sanıyor. Véronique ise Weronika’yı bu anda görüyor ve filmin en acıklı sözünü söylüyor: “Bu benim paltom değil. Sahnenin sonunda sanki şu zamana kadar hissettiği ama anlam veremediği bütün yalnızlık duygularına cevap bulmuş gibi ağlamaya başlıyor. Filmin son sahnesinde, Véronique’nin yaşlı ağaca dokunuşu da aslında kendisinden önce oyulmuş olan kukla ikizine bir gönderme olarak görülebilir. Yüzündeki gülümseme ise artık yas tutma sürecinin bittiği olarak okunabilir.

, , , , , , , , ,

3 comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir