- Anlatıcı olmaktan çok “cin bir fikir” üzerinden polemik yapan yeni dönem Nolan Sineması'nın aksine bir değişimin (umarım) habercisi olan Interstellar, bilimkurgu atmosferini başarıyla uyguluyor. Fizik ve maddeyle kurduğu ilişkinin bana oldukça soğuk ve mesafeli gelen sinemasına uyum sağladığını söyleyebilirim. Tabii ki çoğu kez doğru soruları sormuş olması, doğru cevaplara ulaşacağı anlamına gelmiyor.
Bir Christopher Nolan filminin okumasına bilgi ile başlamak ilginç gelecektir. Daha çok muğlâk sularda gezinmeyi seven, hatta çoğu kez bilgiyi kırıntı şeklinde izleyicinin yollarına serpen bir yönetmenden bahsediyoruz. Oysaki sanatın işlevinin ifade etmek olduğu ve sanatsal ifade edilişin bilmeye bağlı olduğu genellikle bir dogma olarak kabul edilir. Bunun altını çizmemin sebebi, izleyici ve sanatçı arasında kurulan bağın değer kazanabilmesi için bu paylaşım paydasının ortak müşterekte buluşması gerekliliğidir. Sanatçının özgür olarak ürettiği eserin izleyici tarafından bir ifade biçimi olarak algılanması gerekmektedir. Oysaki yapıbozumcu, meraklı kamerasını bir kenara bıraktığından beri Nolan’ın izleyici ile giriştiği ilişkinin bir etkileşim olduğunu söylemek oldukça zor. Oldukça didaktik, hatta ahlakçı bir çerçevede sınırları çizilen bir sinemadan bahsediyoruz. Egosu güçlü bir hocanın dersine girmişiz gibi, etkileşime sözde açık görünen fakat tüm kapılarını kapamış bir sinema. Inception (Başlangıç) sonrasında yaşanan tartışmaların da Nolan’ın kurgusunun bir parçası olduğunu, izleyiciyle iletişime geçmenin bir yöntemi olmadığını da söylemek isterim. Ancak bu kez Nolan’ın anlattığı hikâye birçok virajda yara almasına rağmen bilgiyi överek yola çıkıyor ve arkasında cevaplanmamış sorular bırakmamaya gayret ediyor. Bu gayretinin yeterli gelip gelmediği tartışılır; ancak bu kez izleyici ile bir şekilde iletişime geçtiğini söylemek mümkün. Ve bunu ıskalayıp geçmesi moral bozuyor.
Nolan bilgiyi hem saf haliyle hem de manipüle edilmiş haliyle kullanmayı deniyor. Bilgi, evrimi tetikleyen, insanın varoluş kaygılarının cevabı olarak Interstellar / Yıldızlararası’nın başlangıç ve bitiş noktasında -değişime uğramış olsa bile- yer alıyor. Raflarda dizili kitaplar aracılığıyla kör göze parmak misali vurguladığı akılcılık ve bilginin önemi, filmin sonuna doğru metafizik boyut ile bir aktarım yöntemine dönüşmesi bu yüzden önemli. Aynı şekilde başka bir gezegenden yanlış bilgi gönderen Dr. Mann de evrimin en basit kuralını “hayatta kalmayı” bilgiyi manipüle ederek uygulamaya çalışıyor. Bilgiyi kendi fikirlerini empoze etmek için kullanan Dr. Brand ise ona yeni bir anlam yüklüyor: Geleceği inşa etmek.
Bilginin insanlar tarafından algılanış biçimi açısından bütüne ulaşabilen bir okumaya müsaitken Nolan’ın konuyu oldukça tartışmalı bir alan olan sevgiye çekmesi maalesef ki film adına olumlu bir ilerleme sağlamıyor. Bilimden sezgiye yönlendirmenin Nolan Sineması için bir yenilik olduğunu kabul etmekle birlikte yönlendirdiği nesne ile arasında ilgiyi canlı tutamaması, didaktik söylem çerçevesinde sevgiyi tanımlaması izleyiciyi tekrar arka plana itmesine sebep oluyor. Ayrıca bunları eskimiş bir aile söylemi üzerinden anlatması, filmin içindeki kurmaya çalıştığı akılcı yapıyı tersyüz ediyor. Bu da bilgi üzerinden şekillenen söyleminin bir düşünce bulutu şeklinde kalmasına sebep oluyor.
Özetle Nolan’ın yolunu kaybettiği nokta da tam burası: Basit bir aile tablosunu genellemeye çalışması uğruna kendi akılcı dünyasını parçalıyor. Özellikle filmin sonunda kurduğu ve sadece duygusal bir etki yaratma amaçlı karşılaşma gibi birçok sahnede göze çarpan hesapçılık, karakterler arasında kurulamayan duygusal bağ izleyicinin odağını kaybetmesine sebep oluyor. Hikâyenin bir tür kısır döngü içinde olması, açılamaması; sürekli kurmaya çalıştığı uzay-aile arasındaki ilişkinin çalışmaması kadar, yaratmaya çalışılan kahraman baba Cooper figürü de oldukça sorunlu. Akılcı olmasıyla övünen Cooper ve ekibinin uzayda çoğu kez duygusal refleksler vermesinin altı da boş kalıyor. Tabii bir de bitkiler tükenirken içilen biralar, pili bitmeyen saatler gibi detayları görünce Nolan’ın uzaya verdiği önemi dünyaya ve dünyadaki ilişkilere vermediğini düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Anlatıcı olmaktan çok “cin bir fikir” üzerinden polemik yapan yeni dönem Nolan Sineması’nın aksine bir değişimin (umarım) habercisi olan Interstellar, bilimkurgu atmosferini başarıyla uyguluyor. Fizik ve maddeyle kurduğu ilişkinin bana oldukça soğuk ve mesafeli gelen sinemasına uyum sağladığını söyleyebilirim. Tabii ki çoğu kez doğru soruları sormuş olması, doğru cevaplara ulaşacağı anlamına gelmiyor. Soruları sorma biçiminin Nolan Sineması’nın didaktik ve ego merkezci yapısının yansımaları olması, filmde tarlalara giren küf misali hasatın çoğunu götürüyor. Oysaki biz geriye kalanları değil, hasatın tamamını istiyoruz.

İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.