- Chan-wook Park, Hizmetçi'de 1930’larda Japon işgali altındaki Kore’de genç ve zengin bir Japon kadın (Lady Hideko), onu kandırıp servetini ele geçirmeye çalışan Koreli bir adam (Kont Fujiwara) ve adamın tuttuğu Koreli hizmetçi (Sook-Hee) arasında geçen entrika dolu erotik bir gerilim öyküsü anlatıyor.
Görüntü yanıltıcıdır. Varlığın kendisi bile yanıltıcıdır. Olan, olabilecek ve olmuş olan şeyleri kendi idrakımızın ve tecrübemizin sınırıyla kavrayabiliriz. Bu, deneyimi belirler. Yani insanca deneyimlemek ancak yanılgı ile mümkündür. Sinemayı da gerçeğin ve dolayısıyla görüntünün manipülatif bir aktarımı olarak düşünebiliriz. Chan-wook Park izleyiciyi yanıltan, film deneyimini şoklarla doldurmanın peşinde olan bir yönetmen. Bu, Ödip’in çilesini izlerken gerçeğin farkında olmaktansa Ödip’in çilesini onunla beraber öğrenmeyi ve bunu tüm öyküye uyarlamayı sağlayan şey. Park’ın filminde ortaya çıkan bir gerçek yalnızca geleceği değil geçmişi de etkiliyor, geçmişin nasıl göründüğünü değiştiriyor. İşte Park’ın izleyiciye sunduğu deneyimin şok etkisi ve biricikliği burada saklı. Trajedi mekanının, olaylarının, kişilerinin aktarılmasına rağmen trajedinin zamanının saklanılması izleyiciyi filmin içine, akışına dahil ediyor. Ah-ga-ssi (Hizmetçi / The Handmaiden) filmi de üç heceli söylenen ismini takip ediyor. Film, üç hecesi de mantıklı bir kelimenin kuruluşu misali ilerliyor. Kelimenin ne olduğunu bilebilmek içinse tamamını dinlemek gerekiyor. İlk bölümde var edilen dolandırıcılık hikayesi ikinci hikayedeki kandırmaya ve bu ikisi de üçüncü hikayedeki kaçış ve sevda öyküsüne bağlanıyor. Bağlanmaların her biri filmin tüm içeriğini etkiliyor ve film ilerledikçe seyir değişiyor. Çünkü filmin işlenen zamanı içerisinde karakterler de birer birer değişime uğruyorlar. Filmde karakterler hem kendilerini hem de başkalarını keşfederken aynı keşif yolculuğuna izleyici de katılıyor ve izleyici tüm trajedinin ortasında, olaya dahil ediliyor.
Chan-wook Park, Hizmetçi’de 1930’larda Japon işgali altındaki Kore’de genç ve zengin bir Japon kadın (Lady Hideko), onu kandırıp servetini ele geçirmeye çalışan Koreli bir adam (Kont Fujiwara) ve adamın tuttuğu Koreli hizmetçi (Sook-Hee) arasında geçen entrika dolu erotik bir gerilim öyküsü anlatıyor. Kont Fujiwara, Kouzuki Enişte, Lady Hideko’nun teyzesi ise küçük ölçekli değişimlerinin içerisinde hikayenin özgün ama tamamlayıcı öğeleri. Fujiwara ile Kouzuki arzu nesnesinin iki farklı ucu. Biri (her ne kadar kendisine aksini söylese de) materyal sermayenin peşinde koşan, bedeni ikinci bir arzu nesnesi olarak gören Fujiwara iken ötekisi fantezinin, bedeni hapsetmenin arzu nesnesinin peşinde koşan, tecavüzü sürekli arzulayan, sermaye olarak parayı ikinci sırada gören Kouzuki Enişte. Bu iki karakter “dışarı”yı da betimler. Her ikisinin ortak noktası “zorla elde edilmeyi seven kadın” yani tecavüzdür. Lady Hideko’nun kapıya koşuşunun bir yılan tarafından durduruluşu bir yerde erkekliktir. Erkeklik, dışarıda Fujiwara olarak sürüyordur. Kadın, dışarıda da zorla elde edilendir. Hideko’nun teyzesi ve Miss Sasaki ise evlerin içerisinde kalan kadınlığın sonudur. Birinin kurtuluşu kaçmak ve katledilmek, diğerinin ise etnik kökeninin nitelendirdiği aşağılılık sebebiyle “bir eş olamamaktadır”. Her ikisinin varlığı da Hideko için birer tehdittir. Biri sistemin dışındaki sorundur, biri de sistemin koruyucusudur.
Sook-Hee teyzesinin saçını örerken gölgenin sanki teyzesi asılıyormuş gibi belirmesi, Fujiwara’nın ölümünün son anının bir kayıkta giderken donup kalması gibi çekim özellikleri bir yana, Ah-ga-ssi’nin imgesel yanı iki şeyin değişiminde bulunabilir: Bir elin çıplak kalması ve bir çanın sesinin değişmesi.
Hideko’nun elleri bir kitabı tutmak ve onu kirletmemek için var olan bir bedene ait olduğu için her zaman eldivenlidir. Bedeninin her yanını kuşatan biyopolitikanın, hapsetmenin en yoğun tezahürü burada saklıdır. Eldivenli oluşu bu sebeple yalnızca yüksek zümreden olmasıyla açıklanamaz. Filmin finaline doğru yüzük takılıp denize atılan eldiven, kitap okuyan Hideko’nun elleridir. Artık elleri çıplaktır, kendisine aittir ve kirli sayılmamaktadır.
Hideko henüz çocukken eniştesi tarafından “zevk çanları” ile dövülür ve karşı çıkmayı her düşünüşünde bu çanların sesini hatırlaması önerilir. Filmin sonunda Hideko’nun Sook-Hee ile sevişirken kullandığı şey yine bu zevk çanlarıdır. Ve filmin varlığı, filmdeki erotik kitaplara karşı bir anti-tezdir. Hideko ile Sook-Hee’nin sevişmelerinin hikayesi bir erotik, sığlık oluşumundansa gerilim dolu bir dönüşüm hikayesidir. Bir sevişmenin öyküsünün derinliği ve gerilimi böylece anlatılmış, sevişme bir arka plan ile doldurulmuştur. Çanlar artık sevgi için çalıyordur, dehşet ve korku için değil.
Hacettepe Üniversitesinde Siyaset Bilimi bölümünde yüksek lisans eğitimi almaktadır; kendi blogunda amatör olarak başladığı film incelemelerini yine bir amatör olarak Cineritüel’de sürdürmektedir.