18-25 Ekim tarihlerinde 7.’si düzenlenecek olan Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nin içeriğini ve yeniliklerini festivalin sanat yönetmeni Emrah Kılıç ile konuştuk.
7.yılındaki Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nin önceki yıllardan farklılıkları neler? Bu yıl festival seyircilerini neler bekliyor?
Boğaziçi Film Festivali artık tüm yarışmalarıyla, yarışma dışı gösterimleriyle tamamlanmış bir festival haline geldi. Bizim için artık en önemli şeylerden bir tanesi bunu korumak ve devamlılığını sağlamak. Bu yıl yenilik olarak Bosphorus Film Lab ile First Cut Lab işbirliğini söyleyebilirim, bunun yanında Festival Scope platformunda artık yarışma filmlerimizin ve BFL projelerinin yer almaya başlıyor olması da önemli bir yenilik diyebiliriz.
Açılış filmi olarak seçtiğiniz The Specials (2019) festival ile nasıl bir ilişki kuruyor?
The Specials bu yılki Cannes Film Festivali’nin aynı zamanda kapanış filmiydi, dolayısıyla merak edilen iyi bir film ile başlamak istedik. Filmin hem yönetmen ikilisi Eric Toledano ve Olivier Nakache’nin hem de başrol oyuncuları Vincent Casel ile Reda Kateb’in de önemli isimler olması tercih sebeplerimizden bir tanesiydi. Filmin diğer festival filmlerine oranla izlenmesinin kolay olması, konusu itibari ile de sosyal bir meseleye pozitif ve insani bir yerden yaklaşıyor olması da seçim yaparken filmi öne çıkardı ve bizi fazlasıyla heyecanlandırdı. Umarım izleyenler de beğenecek.
Festivalin bu yılki Onur Ödülü iki usta yönetmene veriliyor: Güney Koreli Kim Ki Duk ve Filipinli yönetmen Brillante Mendoza. Bu iki isim ayrıca masterclass gerçekleştirecek. Masterclasslar hakkında neler söylemek istersiniz?
Boğaziçi Film Festivalinin master classları hep beklenir hale geldi. Festival tarihlerimiz yaklaştıkça artık herkesten bu soru geliyor: “Bu yıl kim geliyor? Master Class var mı yine?” Bundan da memnunuz açıkçası çünkü festivaller sadece film gösteren etkinliklerden ibaret olmamalı, en önemli hususlardan birisinin de beyazperdede hayranlıkla izlediğimiz filmlerin yaratıcılarını kanlı canlı karşımızda görmek, onlara temas edebilmek, sinema ile olan ilişkilerini onlardan dinlemek olduğunu düşünüyoruz. Bu yıl iki usta yönetmeni ağırlıyoruz, ikisi de kendini ispat etmiş ve ustalık seviyesine ulaşmış yönetmenler. Ben de herkes gibi onları dinlemeyi heyecanla bekliyorum, sorulacak çok soru var ve eminim çok da iyi cevaplar olacak. Bizlerle deneyimlerini paylaşacaklar, kendi sinema serüvenlerini anlatacaklar ve sinema yapmak isteyenlere de ilham ve cesaret verecekler.
Son iki yıldır mülteci sorununa, yersiz yurtsuzluğa değinen filmlerden oluşan bir seçki vardı. Bu yıl da devam ettiğini görüyoruz. Bu konuda festivalin, diğer festivallerden farklılaştığını söyleyebilir miyiz?
Bildiğim kadarıyla özellikle bu konuya değinen ve böyle özel bir seçki hazırlayan başka bir festival yok, en azından Türkiye’de yok diyebiliriz. Bunu yapıyor olma sebebimiz aslında sinema aracılığı ile empati kurulabileceğini düşünüyor olmamız. Perdede izlediğimiz karakterler ve dünya ile hep zihinsel bir uğraşı içinde oluruz; bu da başka hayatları, kültürleri ve hikayeleri daha iyi anlamamıza ve tahammülümüzü geliştirmeye yardımcı olabilir. Festivallerin ülkelerindeki sosyal konulara da duyarsız kalmaması gerekiyor, bu bağlamda önem verdiğimiz ve devam ettirdiğimiz bir bölüm. Ancak şunu da söylemek isterim, bir temenni olarak, umarım hem dünya genelinde hem de özellikle ülkemizde yakın gelecekte böyle bir sorunumuz olmaz, biz de bu bölümü düzenlemeye gerek duymayız.
Bu yıl Cannes Film Festivali’nde Türkiye Pavilyonu’nda imzalanan iş birliği ile Bosphorus Film Lab’de First Cut Lab’in Türkiye ayağını yapılıyor. Bu iş birliğinin amaçlarına dair neler söyleyebilirsiniz?
First Cut Lab, Karlovy Vary Film Festivali, Trieste Film Festivali gibi birçok önemli festival kapsamında da düzenlenen bir workshop programı. Bu kapsamda, kurgu aşamasında bulunan üç proje uluslararası sektör profesyonelleriyle bu filmlere özel bir çalışma takviminin içerisine girecekler ve projelerin uluslararası festival sirkülasyonları, satışları ve görünürlüğünün artmasına katkıda bulunmuş olacağız.
Festival takipçilerine önerileriniz neler?
Ulusal ve uluslararası yarışma filmlerini herkesin heyecanla takip etmesini öneririm. Kısa filmlerin de kalitesi çok yüksek bence, mutlaka kısa film gösterimlerine gidilmeli ve gelecekte uzun metraj çekecek olan genç isimlerin işlerini görmeliler. Werner Herzog’un Family Romance’ı kaçırılmamalı diyebileceğim bir başka film, yine açılış filmimiz The Specials keyifli vakit geçirmek isteyenler için ideal bir seçim. Kim ki Duk ve Brillante Mendoza master classları bir daha zor gelecek bir fırsat olmalarından dolayı kaçmamalı. Sektör için Bosphorus Film Lab söyleşileri bu sene de çok önemli. Bonus olarak da yedinci yılımıza özel hazırladığımız üç filmlik kült filmleri beyazperdede izleme keyfi sinefiller için ilgi çekici olacaktır. Yedinci Mühür, Yedi Samuray ve Se7en beyazperdeye ne zaman gelse izlenmeli diyebilirim. Festivalde görüşmek üzere.
1994 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü’nde lisansını tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yeni medya ve çocuk alanında yüksek lisansına devam etti. Fil’m Hafızası, Sinema Terspektif, Berfin Bahar, Hayal Perdesi gibi farklı basılı ve online mecralarda sinema üzerine yazıları yayınlandı. art-his.com’da sanat üzerine üretim yaparken, Mayıs 2019’dan bu yana Arter’in Öğrenme Programı’nı oluşturan ekiple birlikte çalışıyor.