34. İstanbul Film Festivali Günlükleri – 2

34. İstanbul Film Festivali Günlükleri – 2

Share Button

45 Yıl / 45 Years

Weekend (Hafta Sonu) ile eşcinsel cinsiyet kimliğini bilinen sulardan uzaklaştırarak günlük yaşamın içine dâhil eden ve ilişkiler üzerine ahkâm kesmekten geri durmayan Andrew Haigh; 45 Years ile evliliklerinin 45. yıldönümünü kutlayacak olan bir çiftin hikâyesi üzerinden aşk üzerine söyleyeceklerini kaldığı yerden devam ettiriyor. Günümüzün sevilen romans filmlerine benzer bir aşk öyküsüymüş gibi başlayacakmış izlenimi veren 45 Years, yeryüzündeki en kusursuz ilişkilerde bile gizemli çelişkiler ve şüphelerin olduğunu, tek bir şüphenin bütün bir mutluluğu nasıl yok ettiğini; geçmişle bağını koparamayan bir doğrusal zaman içerisinde, bir zamanların muğlâklığını şimdiki zamana uyarlayarak eylemselleştiriyor. Bu hiçlik duygusundan kaynaklanan, boşluktan doğan bir eylemdir… Yönetmenin izleyicisine evliliklerin gerçekliği ve mutlu aşkın imkânsızlığı konusunda bir ders vermeye kalkıştığını düşünmeyin. Bunu eline geçirdiği her fırsatta radikal bir biçimde yıkmakta bir an bile tereddüt etmiyor. Filmde kurulan dramatik yapının mükemmelliğinin yanı sıra, geçmişteki bir eylemin şimdi de uyandırabileceği şüphe duygusunu, seleflerinde karşılaşmadığımız bir ciddilik ve kâmillik içerisinde derdest ederek, ilişki psikolojisini oyuncularının muhteşem performansları ile beraber izleyicisine geçirebiliyor. Çok yakın bir zamanda Weekend ile var olan bir değeri bizlere hatırlatan Andrew Haigh, şimdi 45 Years ile bu değeri daha da yüceltiyor; duygusal temasları.

Filmin Notu: 4.5/5

 45 Yıl Cinerituel

Mahkeme / Court

Herkesin kimse tarafından baskı görmeden, kimliğinden soyutlanmış bir şekilde, eşit koşullar altında yargılandığı ve herkesin, olaya uyacak şekilde kuşkulu, erk sistemine yarayacak her cümleye itimat edilmemesi gerekliliğini geri planda yasayı koruma görevini üstlenmiş bir birey anlamaz. Venedik’te Geleceğin Aslanı ödülüne layık görülen Court, tam da bu hukuksal anlayışsızlık üzerine bir temsili kara komedi. Yaşlı bir halk ozanın şarkı sözlerinden ve eylemlerinden yola çıkarak devlet düzenini ve bütünlüğünü yıkmaya çalışması üzerinden süregiden bir yargılanma sürecini odak noktasına yerleştiren film, yargılanma sürecinde yer alan tüm bireylerin (hakim-savcı-avukat-sanık) sınıf, eğitim ve aile yapılarına değinerek eksen kaybediyor. Yasayı amentüsü kabul etmiş hukuk bekçilerinin (sistem bekçisi de diyebiliriz) kayıtsızlığı ve hukuk sistemine dair eleştirileri ile gerçekçi bir mahkeme tasviri sunması ile değer kazanan filmin aynı zamanda keskin bir bürokrasi eleştirisi sunduğunu söylemeliyim.

Filmin Notu: 3/5

 Mahkeme Cinerituel

Veda Partisi / Mita Towa / The Farewell Party

Veda Partisi için yapılabilecek en uygun tanımla sanırsam Kalvinizm mezhebinin kendi kaderine sahip çıkmak isteyen herkesi cezalandıran tanrısı ile yapılabilir. Hastalık içerisinde acı çekerek ilaçlara bağımlı bir şekilde birkaç gün daha fazla yaşatılmaya çalışan kişilerin, bu ıstıraptan kurtulmak adına kendi yaşantılarına son verme isteklerine kayıtsız kalamayan huzurevindeki beş kişinin zorlu anları anlatılıyor filmde. Ötenazi temalı bir hikâyede intihar-cinayet-kader sorgulamasını derinleştirmek yerine, fiziksel çürümeye karşılık ruhsal genç kalma durumuna odaklanan yönetmenler Sharon Maymon ve Tal Granit, buradan elde ettiği mizahı yeterli görmüş olabilir. Fakat Veda Partisi her ne kadar türünün tüm özelliklerini barındırsa da ele aldığı konuda derinleşemiyor.

Filmin Notu: 2.5/5

 Veda Partisi Cinerituel

A Most Violent Year

Şiddet mefhumunu serbest piyasa rekabeti ile eş görerek kapitalizmin amaç, kapsam ve hedeflerini New York tarihinin en şiddetli dönemi olan 1981 yılında piyasada tutunmaya çalışan göçmen Abel Morales üzerinden işliyor A Most Violent Year. Karakterini herhangi bir suç ile özdeşleştirmeden, içinde bulunduğu buhrandan kurtarmak isteyen yönetmen J.C. Chandor’ın unuttuğu ise; insanı güç gösterisine iten şeyin temelde hırs duygusu olduğu. İşlediği dönem itibariyle şiddetin doğurdukları ve sonuçları üzerinden ilerleyen hikâye içerisinde, tüm hücrelerine kadar hırs dolu bir kişinin tek bir şiddet içeren suça bulaşmadan meşhur Amerikan rüyasını yaşayabileceğini söylemesi, en başta söylediğim kapitalizmin içerdiği şiddet doğasına tezat bir çıkarım. Oscar Isaac’in oyunculuğu ve film atmosferi dışında izleyicisini cezbedemeyen bir yapım A Most Violent Year.

Filmin Notu: 2.5/5

 A Most Violent Year Cinerituel

İyi Bir Yalan / The Good Lie

Sudan’ın kayıp çocukları üzerinden, savaş, mülteciler ve göçmen adaptasyonunu konu edinen The Good Lie için söylenebilecek tek şey; gösterilebilecek tüm pozitif manipülasyonun yer aldığı bir günah çıkarma filmi olduğu. Büyük kurtarıcı Batı karşısına Doğu’nun etik değerlerinin çıkarıldığı, oryantalist bakış açısının filmin tamamına sirayet ettiği filmin ağdalı senaryosu ve sevgi üzerine didaktik söylemleri de oldukça kör göze parmak.

Filmin Notu: 1/5

 İyi Bir Yalan Cinerituel

Postacının Beyaz Geceleri / Belye nochi pochtalona Alekseya Tryapitsyna / The Postman´s White Nights

Dış dünya ile tek bağlantısı postacı Lyokha olan, yapmacık yaşamın çapraşıklığı karşısında baştan sona doğaya ait ve ondan beslenen bir köyün öyküsünü anlatıyor Postacının Beyaz Geceleri. Kamerasını en keskin köşelere koymaktan geri durmayan Andrei Konchalovsky, Rusya’nın bu ücra köşesinde yer alan bireyler arası ilişkilerin de oldukça keskin olduğunu dile getiriyor. Çünkü bu soyutlanmış kasvet ortamının minimal anlatısı, temel ihtiyaçları birey öz ihtiyaçları üzerinden tanımlıyor ve öz ihtiyaçların giderilmesi konusundaki bürokratik adaletsizliği göstermeden de geri durmuyor. Filmin ele aldığı argümanların günün değerlerine bir şey katabildiğini söyleyebilmek ise oldukça güç.

Filmin Notu: 3/5

Postacının Beyaz Geceleri Cinerituel

twitter.com/teksinbegec

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir