34. İstanbul Film Festivali Günlükleri – 3

34. İstanbul Film Festivali Günlükleri – 3

Share Button

Onur / Pride

Mücadele durumuna pozitif bir içerik vermekten uzak, pozisyonunu ortak düşman olgusuna göre konumlayacakmış izlenimi vererek başlayan Pride; ötekinin dışlanması üzerine şekillenmiş bir kimlik mücadelesini, emek öncelikli bir harekete çevirmesi ile dikkate değer bir yapım. Eşcinselliğe toplumsal bakış açısını ve Thatcher döneminin baskı mekanizmalarını izah da kullandığı metodu, Cemil Meriç’in çokça üstünde durduğu obskürtanizm ile ifade edebiliriz. Köşeleri çizilmiş bir bilgi yayılımı dışındaki tüm özgür hareketlerin önünü kesen bu yaklaşımı yönetmen Matthew Warchus, mücadele edenlere karşı dışarıdakilerin ve tekil direniş hareketlerinin birbirlerine bakış açısı olarak kullanıyor. Grevdeki madencilerle dayanışma noktasında her ne kadar kara elmas diyarına inemeseler de, oluşturdukları farkındalık ile birlik duygusunun önemini öne çıkaran bir grup gey ve lezbiyen aktivistin anlatısı olan Pride’in kusuru ise; eşcinsel bireylerin aile fertlerine açılma durumlarını yer yer dramatize etmesi.

Filmin Notu: 3.5/5

 Pride Cinerituel

Taksi / Taxi

Cafer Penahi imzalı Taxi filmi, ortak toplumsal değerlerin yetersizliği üzerinden bir İran toplumu portresi çıkarırken, kendi direniş mücadelesini de kurgulamaktan geri durmayan bir sinematograf zirvesi. Bresson menşeli sinematografı tercih etmemin tabii ki sebebi var. Çünkü Taxi’nin hikâye dolayımında gerçekleşen bütünlüklü yapı çok daha genel ve sistematik bir noktaya bağlanarak, sinemanın anlam dünyasına dair teorik nitelikleri tekrar sorgulatıyor. Bresson’un imkânların bolluğu ve sahteliği yerine, sadeliği ve gerçekliği savunmasının; basit anlatı sinemasının kurmacadan ziyade kendiliğinden oluşan öykülerden ileri gelmesinin ve bu kendiliğinden oluşmuş öykülerin belgesel filmlerle iç içeliğinin; son olarak da hakiki-sahte yaklaşımlarının tümünü bu filmde bulmak mümkün. Penahi, gündelik yaşantının içerisindeki hikâyelerden kolajladığı anlatısında ve filmin kendi devamlılığında, gerçek olan kısa öykülerin kurmaca olanları belirginleştirmesini isterken, kurmaca olanların ise filmin tümündeki gerçekliğe inanmamız önünde engel teşkil etmesini ister. (Ki sadece bu durum bile Bresson’un “Hakikiyle sahtenin karışımında, hakiki sahteyi öne çıkarır, sahte hakikiye inanmamızı engeller.” cümlesinin birebir uygulanmasıdır.) Böylelikle yer alan tüm (gerçek-kurmaca) hikâyelerin hakikiliğinin iyi ve kötü dengesi gözetilerek kurulabileceğini de İran yönetimi tarafından kendisine yaşatılan sansür saçmalığının yüzüne çarpabilmektedir. Taxi, uzun süre üzerine düşünmekten kendimizi alamayacağımız bir ders.

Filmin Notu: 4/5

 Taxi Cinerituel

Bodrumda / Im Keller / In The Basement

Kişinin yaşadığı gerçek dünyanın ardında, geri planda başka bir dünya daha vardır. Bu ikisi arasındaki ilişkiyi, tiyatroda sahne önünde görülen ile sahne arkasında görülen şahıs ilişkilerine benzetebiliriz. Sahne önünde yer alan bireylerin görülen bedenlerinin çoğunu gerçek olarak algılarız; fakat onlar aslında bu dünyaya değil geri plandaki başka bir dünyaya aittir. Cennet Üçlemesi’nin yönetmeni Ulrich Seidl’in son filmi Im Keller, baskılanmış, gizlenmiş duyguları bu farklı iki dünya arasındaki şeffaf perdeyi aralayarak gözler önüne seriyor. Seidl’in duygu teşhirciliğine soyunduğu Im Keller’in belli noktadan sonra kişisel tatmin teşhirine dönüşmesi ise, voyörizmin tehlikeli sularında nasıl boğulabilineceğinin en büyük örneklerinden. Bu açıdan yönetmenin belgesel fondaki sunuşlarının, günlük yaşam temaslarında tek tip kimlikle üretilebilen iletişim eleştirisine bir retorik geliştirmekten ziyade, kabulleniş ve bu kabullenişten elde edilen hazzın sunuşuna dönüşüyor. Dolayısıyla filmin ismi ile müsemma ötelenmiş olanın keşfi ile bağlantısı da bu noktadan sonra kopmuş oluyor.

Filmin Notu: 2.5/5

 Im Keller Cinerituel

Yüzündeki Sır / Phoenix

Bir önceki filmi Barbara ile tüm dikkatleri üzerine çeken Alman yönetmen Christian Petzold’un son filmi Phoenix, II. Dünya Savaşı sonrası Berlin’de, toplama kampından kurtulan ve geçirdiği işkenceler sonrası yüz ameliyatı olarak ilk halinden esamisi okunmayan bir karakter üzerinden aşkın insan üzerindeki etkisini konu ediniyor. Filmin en büyük açmazı da benlik kabullenmesi ve sevgi üzerinden bir kafa karışıklığına neden olması. Filmin başlangıcında uzunca bir süre yüz ameliyatı sonrası kısmi narcissus sendromuna (kendine yabancılaşmadan duyulan tatminsizlik sonrası bir önceki yüze biçilen değeri kastetmeye çalışıyorum) kapılan karakterin, bu yaklaşımlarının belli noktadan sonra yerini tamamen sevgi kavramına bırakması anlatının aksamasına neden oluyor. İsrail’in kuruluşuna atfen edilen onca kelamın filmde kendine hiçbir anlam bulamamasını da buna ekleyebiliriz. Aşk-bilinç ilişkisi ve aşkın insan üzerindeki etkisi bakış açısıyla, sevgi kavramının nasıl tanımlandığı, ne yönleriyle değiştiği ve nasıl aynı kaldığı üzerine ise izleyicisini etkileyebiliyor Phoenix.

Filmin Notu: 3/5

Phoenix Cinerituel

Hayal Ülkesi / Jauja

Arjantinli yönetmen Lisandro Alonso’nun metafizik western denemesi Jauja’yı aynı zamanda bir yol filmi olarak da tanımlayabiliriz. Evden kaçan kızının izini süren generalin yola çıkma eylemi, sıradan olanı geride bırakmayı ve yeni fiziksel, psikolojik bir bilinmeyene doğru ilerlemenin başlangıcını temsil eder. Bu temsiliyet aynı zamanda kahramanın sonsuz yolculuğudur. Alonso’nun sinemasından aşina olduğumuz yalnız protagonist karakter özelliğini sergileyen generalin sonsuz yolculuğu, duyusal izlenimde karşılık bulacak bir epistemik varoluş arayışıdır. Bu kaybolmuş ruhlar ülkesindeki arayış hikâyesinin halüsinatif biçeminin ise herkesi tatmin etmeyeceğini ilk elden belirtmeliyim.

Filmin Notu: 3.5/5

Jauja Cinerituel

twitter.com/teksinbegec

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir