Yazar Romain Gary’nin, aktris Jean Seberg ile evlilik döneminde başlarına gelen benzer bir olaydan yola çıkarak romanlaştırdığı White Dog, bir kadının arabasıyla çarpıp yaraladığı ve tedavi ettirerek sahibini bulana kadar bakmaya karar verdiği bembeyaz bir Alman Çoban Köpeği’nin siyahlara karşı saldırgan tavrı sebebiyle yaşadıklarını anlatır. Sahibi tarafından ırkçılık aşılanmış olan köpek, yaralama ve hatta öldürme eylemlerine karışırken köpeğin yaşamına son vermek yerine içindeki siyah nefretini nasıl silebileceğinin yollarını arar.
Gary’nin romanından uyarlanan film, kült yönetmen Samuel Fuller’e emanet edilene kadar Roman Polanski ve Tony Scott gibi isimlerle anlaşılıp çekilememiş. Seyirciyle buluşma talihi de hayli kapalı olan White Dog, Paramount Pictures bünyesi altında tamamlansa da Amerika’da sansüre ve gösterim erteleme gibi müdahalelere maruz kalarak hiç gösterim şansı bulamamış, Avrupa’da ise birkaç ülkede gösterilebilmiş. Fuller, köpeğin bu sıra dışı durumundan yola çıkarak ırkçılığın doğuştan sahip olunan değil, kazandırılan ya da dayatılan bir nefret olduğu; siyahları ötekileştirme ve düşmanlaştırma amacıyla fikir tohumlarının nasıl atıldığı gibi konular hakkında çarpıcı bir örnek sunuyor. Öğrenilmiş ve sorgulanmamış nefrete sahip bireylerin de kurban konumunda olduğunu anlatma olanağı da sağlayan Fuller, filmin ortasından itibaren ise köpeğin siyahları yeniden normal olarak görebilmesi için yapılan terbiye denemesi ile ırkçılık veya nefret zihinlerden silinebilir mi sorusuna cevap arıyor.
İşletme ve Radyo-TV-Sinema mezunu. Eleştirel alanında aktif olmaya DVD+ dergisinin resmi forumunda moderatörlük yaparak başladı. İlk eleştirileri ise 2008 yılında Kanal D Home Video dergisinde yayınlandı. 2009’da Sinemaximum sitesinde, 2010’dan itibaren ise kişisel blogunda yazmaya devam ederken Aralık 2013’de Cineritüel’e katıldı. Antalya’da yaşamaktadır.