- Touch Me Not izlemesi zor olan “tuhaf” karşılaşmalarla dolu bir film. “Tuhaf” karşılaşmalarda acı, dürüstlük ve çaresizlik baş göstermekte, dokunmanın bir tür “iç deneyim”le, vücutla, tinle, şiddetle ve acıyla mümkün olabileceğini bize hatırlatmaktadır. Her şeyden önce film, türümüz, cinsiyetimiz, cinsel yönelimimizden bağımsız olarak kendimizi nasıl algıladığımızı ve kabul ettiğimizi ortaya koymaya çalışır.
Kurgusal bir film ya da kurgusal olmayan bir film olmayı reddeden, transgresif sahneleriyle dikkatleri üzerine çeken Touch Me Not (2018), Berlinale’den Altın Ayı ile döndüğünden beri tartışılmaya devam ediyor. Biçimsel olarak rötuşlanmış izlenimi yaratan filmin sakinleştirici, beyaz, steril havası ve sarsıcı müziği, izleyiciyi belgesel gerçekliğinden uzaklaştırsa da Adina Pintilie, anlatıda gerçekliğin murdar çehresini su üstüne çıkararak, kurguyu gerçeklikle sorunsuz bir şekilde harmanlıyor.
Filmde fetişler, arzular ve korkuların çözüm yolu olarak alternatif cinsel terapiler, birbirini tekrar eden bir döngüde veriliyor. Pintilie, kurgusal olmayan bir belirsizlikle insan cinselliğine dair çarpıcı bir bakışı ortaya koyarak bedenin, zevkler ve acılar ile nasıl başa çıktığını aktarmaya çalışıyor. Romanyalı yönetmen, insanların başka bedenler ile olan garip ve genellikle yabancılaşmış ilişkisine eğiliyor. İğrenme veya travma ile birbirlerinden ayrılan insanları trajik bir kombinasyonla yeniden birleştiriyor.
Romanyalı yönetmen, kurgusal karakterler yaratmak yerine filmde gerçek kişileri kullanmayı tercih ediyor, üç kişinin cinsel yaşamındaki bölümleri belgelemesini izliyor. Orta yaşlı Laura (Laura Benson), dokunmaya dayalı olmayan alternatif bir cinsellik deneyimlemeye çalışıyor. Spinal Musküler Atrofi (SMA) hastası olan Christian (Christian Bayerlein) engelli olmasına rağmen hayatla en güçlü bağlarını cinsellik ile kurmaya çalışıyor. Filmin üçüncü kişisi Alopesi hastası olduğu için androjen bir bedene sahip olduğu izlenimi yaratan Tudor (Tómas Lemarquis), kendi travmalarının kilidini, dokunma egzersizleriyle açmaya çalışıyor. Film kişilerinin cinsel yaşamlarını cam bir monitörden izleyen kişi de elbette Adina Pintilie’nin kendisi. Pintilie, üç kişide de bedensel uzuvların yakın çekimlerine ağırlık veriyor. Diğer isimler, hem filmde hem de gerçek hayatta seks işçiliği yapan Hanna Hofmann ve Seani Love.
Filmin anlatısına dönecek olursak ellili yaşlarda olan Laura, cinsel ilişkilerinde güven problemi yaşamakta ve insanlarla fiziksel temastan kaçınmaktadır. Laura, fiziksel temasta bulunamama sorununu internetten ulaştığı seks terapistleri ile aşmaya çalışır. Laura röportaj şeklinde ilerleyen seks terapilerinin dışında Tudor’u takip eder. Tudor ise vücudunun büyük bir bölümünü kullanamayan Christian’ın terapötik partneridir. Bir kliniğin soyut, beyaz arka planında Christian’ın da dahil olduğu bir grup engelli ve Tudor’un dahil olduğu bir grup bakıcı/partner, bir psikoterapistin yönlendirmeleriyle dokunma egzersizleri yaparlar.
Filmin kuşkusuz en belirgin soluklarından biri vücudunun büyük bir kısmını kullanamayan Christian’dır. Tudor, Spinal Musküler Atrofi (SMA) ile yaşayan, vücudunun büyük bölümünü kullanamayan Christian ile terapötik temas halindedir. Christian hastalığının bedeninin bir armağanı olduğunu ve hayatının bu armağanı deneyimlemek için bir yolculuk olduğunu düşünmektedir. Christian’ın açık fikirli tavrı, cinsel zevklerini keşfetmeye başladığında ortaya çıkmıştır. Christian, cinsel zevklerini keşfetmeye başlamadan önce “vücut olmadan etrafta dolaşan bir beyin” gibi hissettiğinden söz eder. Ağır bir bedensel ve sinirsel hastalığın sonucu olan bedensel sınırları aşma konusunda kararlıdır. Christian’ın bütün bedensel sınırlara rağmen karısı Grit’le (Grit Uhlemann) hiper-cinsel bir ilişkiye sahip olması belki de izleyicinin ethosunu delen en belirgin unsurdur.
Tudor da Christian gibi genetik bir hastalığa sahiptir. Tudor, hastalığından dolayı tamamen tüysüzdür. Christian’ın kendini bilirliği, Tudor’un ruhsal gelgitleri ve Laura’nın tensel bilinmezliğiyle kesişir. Eşzamanlı olarak kamera, film kişilerinin kendi bedenlerine ve başka bedenlere dokunmasını izleyen mekanik bir göz olarak karşımıza çıkar. Mekanik göz, Pintilie’nin kendi gözünde cisimleşir. Pintilie, Laura’yı film boyunca monitörden izlemeye devam eder. Pintilie filmde hem gözlemci, hem seyirci hem de araştırmacı olarak konumlanır.
Alman endüstriyel müzik grubu Einstürzende Neubauten’a ait olan müzik filmde gerginliği arttırır, izleyiciye tıpkı film kişilerinde olduğu gibi izlendiğini hissettirir. Laura’yı filmin parçalı akışında ara ara, steril bir klinikte birkaç kez ölmekte olan sessiz ama sert görünümlü babasını izlerken görürüz. Kadının babasına karşı olan kayıtsızlığının dokunamama problemiyle ilintili olduğu hissedilir. Ancak baba ile kızı arasındaki gerilimin sebebi anlaşılmaz. Tudor’u ise bir sahnede eski sevgilisi olduğunu sandığımız kadını takip ederken görürüz. Tudor, kadını takip ederek onun çalıştığı seks kulübüne girer ve farklı cinsel deneyimlere şahit olur. Alışılmışın aksine seks kulübünde izleyici, röntgenci değildir. İzleyicinin bakışı, kendi içine işleyen bir bakıştır. Göğüsler, cinsel organlar görülür, ancak incelenmez. Seks kulübündeki BDSM deneyimlerinde “bağlar”ın sınırları ortadan kaldırıcı bir işlevi vardır. Seks kulübü sahnesinde kibirden ve egodan uzak yakınlaşmaları izleriz. Film her ne kadar BDSM gibi aşırılıklar barındırsa da filmde dokunma edimi çocuksu bir masumiyetle gerçekleştirilir. Bu doğrusal olmayan yakınlaşma araştırması, izleyiciyi çeşitli cinsel hazlara açarken, aynı zamanda güzellik kavramlarına meydan okumayı amaçlar. Pintilie bunu ihlalcilikle yapar. Neyin çekici olup neyin çekici olmadığını izleyiciye yeniden yorumlatır.
Alışılmadık Transeksüel İmgesi
Filmin açılışında kendisinden yaşça küçük bir erkeği sessizce duşta izleyen Laura, genç adam evden ayrılınca mastürbasyon yapar. İdeal beden algısı Laura’nın kendine dokunduğu, filmin daha ilk sahnelerinde kırılmaya başlar. Kamera Laura’nın uyluklarına, kasıklarına odaklanır. Transseksüel seks işçisi Hanna Hofmann’ın Laura’ya “kusurlu” vücudunu sergilemesiyle ideal beden algısı bir kez daha yıkılacaktır. Pintilie, hiçbir kadının topluma ideal beden borçlu olmadığını hatırlatır gibi film kişilerini özenle seçmiştir. Laura gibi ellilerinde olan Hofmann, Laura’nın internetten tanışarak evine davet ettiği seks işçilerinden biridir. Çoğu filmde seks işçiliği yapmanın kaçınılmaz bir sonucu olarak transseksüeller, tek tipleştirilerek tekinsiz hayatlarıyla birlikte, bol makyaj ve seks çağrışımı yaratacak kıyafetlerle temsil edilir. Transeksüellerin karakter oluşumu birçok bağımsız yapımda dahi benzer şekilde seks ve seks işçiliğinin zorlukları üzerinden kurgulanır. Ancak, Hanna alışılmadık bir transeksüel imgesi çizer. Brahms dinler, sakindir, rahatlatıcıdır, güven vericidir. Hanna’nın kendine olan özgüveni alışıldık transeksüel imgesini aşmaktadır. Hanna seks işçisi olduğu için değil, zekası ve özgüveniyle zorlayıcı bir karakter haline gelir. Hanna, Brahms’ı ve kendi bedenini Laura’nın tedavisinde terapötik bir yol olarak kullanır.
Laura’nın diğer seks terapisti, onun dokunamamazlığının altında yattığını düşündüğü gömülü öfkeyi ortaya çıkarmak için ona ufak çaplı sadist mazoşist deneyimler yaşatan “vücut işçisi” Seani Love’dır. Seani Love, Laura’nın direncini kırmanın bir yolu olarak fiziksel şiddeti kullanmayı dener.
Film sinematografik olarak mekan ve bedeni birleştirici minimalist çekimlerden oluşur. Setlerin ve kostümlerin sadeliği, belgesel film algısını güçlendirir. Filmin rengi cilt tonları üzerinden oluşturulmuş gibidir. Filmde cilt, saç doğum lekeleri ve tüyler yakın çekimlerle yeniden keşfedilir. Bedenin sırları, bakir alanları mercek altına alınır.
Touch Me Not izlemesi zor olan “tuhaf” karşılaşmalarla dolu bir film. “Tuhaf” karşılaşmalarda acı, dürüstlük ve çaresizlik baş göstermekte, dokunmanın bir tür “iç deneyim”le, vücutla, tinle, şiddetle ve acıyla mümkün olabileceğini bize hatırlatmaktadır. Her şeyden önce film, türümüz, cinsiyetimiz, cinsel yönelimimizden bağımsız olarak kendimizi nasıl algıladığımızı ve kabul ettiğimizi ortaya koymaya çalışır. Filmin kişileri kendi bedeni veya başkalarının bedenini keşfettikçe yalnızlıklarını paylaşırlar. Pintilie birçok insanı tensel olarak yakınlaştırarak cinsel spektrumun ötesinde bir düşünce biçimi geliştirir. Böylece insan doğasındaki ayrılıkları yok etmek adına en mahrem alanları saygıyla istila eder.
Anadolu Üniversitesi Sinema ve Televizyon lisans, Hacettepe Üniversitesi yüksek lisans mezunu. Bunuel sinemasında Bataillean ölüm ve erotizm birliğini incelemeye çalıştığı yüksek lisans tezini 2016 yılında tamamladı. Aynı yıl Marmara Üniversitesi Sinema bölümünde doktora öğrenimine başladı. Sinecine, Sinefilozofi, Düşünbil, Kampfplatz, Rabarba gibi çeşitli sinema ve felsefe dergilerinde yazıları yayınlandı. Şu sıralar Polonya sinemasında dişil canavarlar ve abjeksiyon konulu doktora tezi ile ilgili çalışmalarını sürdürüyor.