Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013): Romeo Kederden, Cemal Endişeden Yaratılmıştır

Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013): Romeo Kederden, Cemal Endişeden Yaratılmıştır

Share Button

“He jests at scars that never felt a wound.”[1]

Türler arası karmaşanın peşindeki yönetmen Onur Ünlü, sinemasında her seferinde bir kapıyı kapatıp diğerini açar. Son dört filmiyle eleştiri oklarından bir türlü kurtulamayan Ünlü’nün 2013 yapımı filmi Sen Aydınlatırsın Geceyi, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi’nden (2011) sonra yönetmenin yeni arayışının nişanesiydi. Şimdilerde alternatif bir komedi örneği olarak gündemde olan İçten Sesler Korosu ve öncesindeki Görünen Adam, Dudullu Postası internet dizilerindeki kimi karakteristik özellikleri seneler önce Sen Aydınlatırsın Geceyi filminde kullanan yönetmen, masalsı gerçekliğini taçlandıracağının, arayışını derinleştireceğinin sinyallerini erkenden vermişti; elbette mizahtan ödün vermeden, nerede ne tepki vermesi gerektiğini her zaman olduğu gibi yine seyircisine bırakarak.

En son Kırık Kalpler Bankası’nın (2017) hikayesini de Romeo ve Juliet’e dayandıran Ünlü, Shakespeare’in ilk tohumlarını Sen Aydınlatırsın Geceyi’ye serper. Robert Kolker’a göre siyah beyaz veya renkli olması fark etmeksizin filmin görsel atmosferini, kamera hareketlerini, karakterlerle ve hikayeyle tutarlı şekilde devindiren yönetmen mizansen yönetmenidir. Mizansen içerisinde yer alan, sahnenin seyirciye doğru yansıması için kullanılan dekor, aydınlatma, kostüm öğeleri ve makyaj, filmi film yapan temel unsurlardandır. Renk ve tonla yaratılan kontrast, ışıkla ana nesnenin öne çıkarılması veya geri plana itilmesi gibi prensipler, Sen Aydınlatırsın Geceyi’de de dikkat çeker. O halde diyebiliriz ki Onur Ünlü bir mizansen yönetmeni, Sen Aydınlatırsın Geceyi de Shakespeare’in Romeo ve Juliet’inin sıradan bir kasabaya, sıra dışı özelliklere sahip karakterlere yerleşmiş hali, Cemal ve Yasemin’in ‘aşırı acıklı’ hikayesidir.

 

Onur Ünlü, zamanı durdurabilen, duvarların ardını görebilen, ölümsüz olan, silahsız ateş eden karakterlerle sıradan hikayesini esrarengiz bir biçeme sokar. Dairesel nesnelere donuk bakışlar sergileyen takıntılı karakteri Cemal’in geçmiş travmalarını, bugününe uzanan etkileriyle birlikte ele alır. Cemal, aldatıldığı şüphesiyle eşine şiddet uygulasa da ona olan derin hislerini Shakespeare’den bir sone okuyarak dışa dökecek ve af dileyecek kadar da cesurdur aynı zamanda.

“God’s Lonely Man durumu var ya… Tuhaf bir şekilde Raskolnikof da böyledir, Hamlet de böyledir. Genel olarak bu karakterlerin ortak özellikleri vardır. Kendilerine dönüktürler, yalnızdırlar, iletişim kuramazlar, onlara yeterince yaklaşmadan sempatik olmadığını anlayamazsınız… Tamamı insanoğlunun sıkıntısını yaşar. ‘Tanrının yalnız adamı’ denilen durum Cemal’de de var.”[2]

İçe dönük Cemal, geçmişini bir ampulün kör ışığında annesine ait kayıp kolyede ararken, Yasemin sayesinde duygusal bir arayışa yönelir ve Shakespeare’in dizelerinde dile gelen aşk, Romeo ve Juliet’in o unutulmaz sahnesini filmin en çarpıcı sahnelerinden biri haline getirir.

Tiyatro tarihi boyunca sayısız kere uyarlanan Shakespeare eserlerinden yalnızca biri olan Romeo ve Juliet, sinemada da en çok perdeye aktarılan metinlerdendir. George Cukor’un yönettiği 1936 yapımı uyarlama, yönetmenliğini Jerome Robbins ve Robert Wise’ın yaptığı, iki âşığı New York sokaklarına taşıyan on Oscar ödüllü müzikal drama West Side Story (1961), Baz Luhrmann tarafından yönetilen, bu defa Verona Beach’e taşınan aşırı modern Romeo + Juliet (1996), aynı eserin bir romantik komedi uyarlaması olan 1999 yapımı 10 Things I Hate About You, Maris Martinsons’un güncel Romeo n’Juliet’i (2014), Francesco Nuzzi’nin Star Crossed Lovers’ı (2016), Aleta Chappelle’in Romeo and Juliet in Harlem’i (2017) gösteriyor ki, Shakespeare eserleri on yıllardır uyarlanıyor ve uyarlanmaya da devam edecek. Aşkı, düşman aile olgusundan uzaklaştırmadan, kimi zaman güncelleştirerek kimi zamansa yalnızca arka planda bir motif olarak kullanan uyarlamalardan en ilginciyse şüphesiz Sen Aydınlatırsın Geceyi ile karşımıza çıkar. Leonardo DiCaprio, Leslie Howard, Orlando Bloom gibi isimlerin hayat verdiği Romeo, bu defa Cemal’de hayat bulur. Daha büyülüsüyse filmde, Romeo ve Juliet oyununda da kullanılan şu dizelerin, Akhisar’da bir evin balkonunda bekleyen Yasemin’e, Ege ağzıyla Cemal tarafından söylenmesidir:

“Yarayla alay eder yaralanmamış olan.
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
Sen çok daha parlaksın çünkü…
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
Sen aydınlatırsın geceyi.”

Tek Ampulün Aydınlattığı Geceler

Sinemada görsellik ve düşünce üretimi, bu düşüncenin seyirciye aktarılırken mizansen, dekor, ışık, makyaj, kurgu gibi sinemanın olanaklarından yararlanılarak etkili hale getirilmesi, Sen Aydınlatırsın Geceyi’nin üzerinde durulması gereken önemli noktalarındandır.

Özneyi öne çıkaran aydınlatmada, spot ışığının yukarıdan neredeyse doğrudan öznenin yüzüne vurduğunu söyleyen David Bordwell ve Kristin Thompson’ın düşünceleri, Sen Aydınlatırsın Geceyi’nin önemli sahnelerine eşlik eden tek ampulü açıklamak için yeterlidir. Olabildiğince çıplak ve açık şekilde tepeden sarkan bu ampul, filmi tiyatro mizansenine ve ışıklandırmasına oldukça yaklaştırır. Figürü öne çıkaran tek ampul, Cemal ve babasının, Cemal’in annesine ait kolyeyi aradıkları sahneye, kavgaları sonrası Cemal’in Yasemin’le ev içinde karşı karşıya geldiği sahneye yahut yazının da çıkış noktası olan, Cemal’in Shakespeare’in sonesini okuduğu sahneye eşlik eder.

Olayı tepeden aydınlatan tek ampulün özellikle geceleri kullanılması, insanın karanlık yanını aydınlatma gibi bir işlevi de üstlenir. Onur Ünlü, karakterlerine yazdığı uzun diyaloglarla, filmin ritminin kimi zaman yavaşlayarak konuşma üzerinden ilerlemesine müsaade ederek, sinemanın temel unsurlarıyla da tiyatro sahnesini uyandıran sinematografisini besler. Aynı zamanda renkleri arkasında bırakarak ışık ve yerleştirme üzerinden filmini güçlendirir. Filmin siyah beyaz oluşu, bahsettiğimiz sahnelerde ampulün etkisini kuvvetlendirir, aynı zamanda sert bir ışık kaynağı olan ampul, sahnenin duygusuna ait olmayan her şeyi gölgeleyerek dışarıda bırakır. Tıpkı esas oyunda Romeo ve Juliet’in aşkının yarı karanlıkta geçmesi gibi, filmde de aydınlatma bu doğrultuda düzenlenir.

Sahnedeki dekor kullanımı, Yasemin’in balkonda yer alması, Cemal’in alt açıdan Yasemin’e seslenmesi oyunun birebir canlandırmasıdır. Shakespeare’in sonesi Cemal’in ağzından dökülürken ve sahne az sonra elinde işkembeyle içeri girecek olan baba (Ahmet Mümtaz Taylan) tarafından bölünmemişken, sahneleme ve kompozisyon bakımından bir salonda, oyunu üst açıdan izleyen seyirciler konumundayızdır.

Almendros, kariyerinin başındayken görüntü yönetmenlerinin sayısız ışık kullanmasından rahatsız olduğunu, donanım ve kamera yerine çekilenin önemli olduğunu vurgular. Almendros’un savını destekleyen bu tek ampul aydınlatması, esas çekileni öne çıkarır. İzleyici olarak yalnızca Romeo ve Juliet’e / Cemal ve Yasemin’e odaklanırız. Türler arasında gezinmeyi seven Onur Ünlü, genellikle korku filmlerinde kullanılan loş aydınlatmayı dram fantezi ürünü filmine de yerleştirir ki seyircinin gülmekle hüzünlenmek arasında bocalamasının ana sebeplerinden biri de budur.

Işığın, duygu yaratma anlamında sinema ve tiyatroda kullanıldığını da göz önünde bulundurup karanlığın insana iç huzursuzluk, korku ve endişe verdiğini düşünürsek, “İnsan, endişeden yaratılmıştır,” sözüyle açılan filmin, uyandırmaya çalıştığı duyguya dair de bir fikir edinebiliriz. Zira filmde gölgeyi oldukça fazla kullanan Ünlü, aydınlık, neşeli, sevinçli bir atmosfer yerine hüzün ve kederi tercih eder, seyirciyi de duygulanım anlamında bir ikilemde bırakır. Işıkla biçim değiştirmek veya gölgelerle bir illüzyon yaratmak yerine çıplak, salt, avizesiz bir ışıkla karakterlerinin duygu ve ifadelerini en çiğ şekilde açığa vurur. Cemal’in çaresizliği, iyiliğinin gölgesinde kalan kötü yanı ve doğaüstü güçleri, neden Romeo değil de Cemal olduğuna işaret eder. O ünlü “Ah, Romeo! Neden Romeo’sun sen?” repliği akla gelse de, seyirci olarak silkelenip hatırlarız ki Romeo kederden, Cemal ise endişeden yaratılmıştır.

[1] “Yarayla alay eder yaralanmamış olan.” (Romeo ve Juliet, orijinal metin)

[2] http://eksisinema.com/roportaj-onur-unlu-sen-aydinlatirsin-geceyi/ (Röportaj: Gülçin Kaya, Kaan Karsan)

Not: Bu yazı ilk olarak Rabarba sinema dergisinin 7. sayısında yayınlanmıştır.

Yararlanılan Kaynaklar

Dural, Murat. İnsan Doğasının Çerçeveden Taşan Gizemi ve Sen Aydınlatırsın Geceyi Filminin Mizansen Çözümlemesi. Anadolu Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Güngör, A. Şefik. (1994). Sinemada Görüntü Yönetmeni, Ankara: Kitle Yayınları.

Uysal, Tuna. (2007). Fotoğraf ve Sinematografinin Görsellik İlişkisi. Fotoğraf Ana Sanat Dalı Fotoğraf Programı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul.

Kolker, Robert. (2011). Film, Biçim ve Kültür, (Çev. Fırat Ertınaz, Ali Güney, Zeynep Özen, Onur Şakır, Berivan Tokem, Dilek Tunalı, Ertan Yılmaz), Ankara: De Ki Yayınları.

, , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir