Sonuyla Şaşkınlık Yaratan 25 Film!

Sonuyla Şaşkınlık Yaratan 25 Film!

Share Button

Neden film izlemek istersiniz? Bu listeye bakıyor ve bu yazıyı okuyorsanız elbette film izlemeyi seviyorsunuzdur. Peki spoiler neden kaçmak istediğimiz bir olgu? Çünkü olayları izlerken öğrenmek istiyorsunuz. Bir de sonu tahmin edilemeyen, izlerken bizleri şaşkınlıklara sürükleyen filmler vardır ki keyfine doyum olmaz. Bir filmin gidişatından sonunun ne olacağı kestirebiliriz  yine de “ben zaten tahmin etmiştim” demenin yarattığı tutkuyla bile o film sonuna kadar izlenir. Ya da tahminler doğrultusunda sonuna gelmek, ne olduğunu görmenin yarattığı haz için izlenir. Ne olursa olsun izlenir. Çünkü malumunuz sinefil olmak da bunu gerektirir. Bazen ters köşeye yatırıldığımızı görmek bile anlamlıdır. Kısacası ne olursa olsun o film illa izlenir. Aşağıdaki liste ise tam olarak bu konuyu işliyor. İzlerken bizleri sonuyla şaşırtan filmler. O zaman iyi seyirler. (İzlemeyenler için önceden uyarı; spoiler içerebilir.)

  1. 12 Angry Men (1957) – Yönetmen: Sidney Lumet

Siyah beyaz bir film, tek mekan, 12 tane dik kafalı adam. Nasıl bir son? Film başlı başına umut ve umutsuzluk üzerine kurulu. Siyah beyaz olması bundan olmasa da siyah ve beyaz gibi net çizgilerle ayrılan hatlara sahip bir film; aradaki griler olmazsa olmazımız. Sonu “iyiler kazanır” düsturundan ileri gelse de ve tahmin edilebilir olsa da bu listede olmasının en önemli sebebi negatif olan bütün algılar üzerine oynanarak pozitifin yaygınlaşmasıdır. Çünkü umut hep vardır.

  1. Enemy (2013) – Yönetmen: Denis Villeneuve

İşleyiş bakımından son derece yavaş bir film karşımızda. Ancak yavaşlığa aldanmayın insan evladının en önemli duygusu olan merak konusunu güdüleyerek izleyiciyi pür dikkat izletmeyi başarıyor. Kişinin hayalleri ve gerçekleri arasında sıkışmasını güzel bir dille anlatan film, sonunda bitmemişlik hissi de vermiyor değil. Ama yine de şaşırtıcı.

  1. Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004) – Yönetmen: Michel Gondry

Kaç damla gözyaşı eskittik her izleyişte. Hüngür hüngür ağlatmadı elbet ama yarattığı his içten içten ağlatmıştır. Değer verdiğin en önemli şeyi hafızandan silmek ve silinirken her anı yaşamak… Acı ama gerçek. Bize tüm bu duyguları yaşatan filmin gidişatından beklediğimiz bir son muydu acaba bizlere sunulan?

  1. Fight Club (1999) – Yönetmen: David Fincher

Nasıl yani? Her şey bir aldatmaca mıydı? Yapma Jack, ben senin acıyan kalbinim. Hangisi gerçek hangisi yalan, hangi gece doğru hangi gündüz yalan. Gerçek ve aldatmaca üzerinde bir tek kendinin yanıldığı, sen dışında herkesin gerçeği bildiği ama aslında bildiğin her şeyin bir aldatmaca olduğu dünya. İşte Tyler ve Jack’in hikayesi.

  1. Identity (2003) – Yönetmen: James Mangold

Karakter bölünmesi. Yani kimlik karmaşası. Filmin ana çıkış noktası olarak kabul edilebilir ama bu kadarı da tahmin edilemez belki de. İzlerken “nasıl yani”lerin havalarda uçuştuğu filmlerden biri olan Identitiy izleyici de yarattığı adrenalin ile listede yerini almıştır.

  1. Inception (2010) – Yönetmen: Christopher Nolan

Son topaç dönmekten vazgeçtiğinde, son uykuya yatıldığında, son anlaşma yapıldığında rüyanın ve zamanın harcanmaması gereken bir şey olduğunu anlayacaksın. Ne yaptın yine sen Nolan, bizleri yıktın eyledin viran. Üzerine kafa yorulan filmlerin adamı adeta, izlerken kaçımızın kulaklarından dumanlar çıkmadı da sonuna şaşırmadık acaba?

  1. Into the Wild (2007) – Yönetmen: Sean Penn

Hepimiz sana özendik, hepimiz sana imrendik Chris McCandless. Sen ne yaptın? Bizleri o özendiğimiz hayatınla baş başa bırakıp hiç de sana yakışmayacak bir biçimde ter-i diyar eyledin. Böylesi anarşist ruhlu birinin sonu böyle olmamalıydı. Sen ki bizleri yani şehirli insanları o hep hayalini kurduğu “kaçıp gitme” dürtüsünü ateşleyen kişiydin.

  1. Loft (2008) – Yönetmen: Erik Van Looy

Hiçbir zaman güvenme. En yakınına bile güvenme. Güven öyle bir histir ki sonunda seni de canından edebilir. 5’li grubun yaptığı kaçamak sonunda başlarına gelenlerin anlattığı film belki de eşleri olan çiftlere örnek olur ve böylesine kaçamaklardan uzak dururlar. Maazallah sonunun ne olacağı belli değil.

  1. Memento (2000) – Yönetmen: Christopher Nolan

Al sana bulmaca. Sondan başa ama neresi sonu neresi başı. Kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden? Bütün sorulara sonunda cevap veren ama cevap verirken de izleyeni 9 doğurtan bir film. Nolan zihinleri yormaya and içmiş kişi ve zihnimiz en küçük hücresine kadar bizleri yoran filmi.

  1. Nobody (2009) – Yönetmen: Jaco Van Dormael

Olasılıklar içinden seçilen olasılıklar silsilesi ancak yaşayan son ölümlünün hayatının sonlanma evresinde aklına gelir. Aman gençken şunu yapsaydım, şuradan dönseydim, üniversite sınavında şunu tercih etmeseydim gibi keşkelerin ürünü bir şekilde. Ama olay biraz daha bilimkurgu harmanında ilerleyerek izleyiciye seçimlerin ne kadar değerli olduğunu ve en kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğunu göstermekte.

11. Mulholland Dr. ( 2001) – Yönetmen: David Lynch

Başını bilemedik ki sonunu bilelim. Oldukça karmaşık, bilincin ve bilinç altının birbirine girdiği, her izleyişte ayrı anlamlar çıkaran bir film. Bu ayrı anlamlarda filmin şaşırtıcı bir sona kavuşmasından ziyade ilerleyen her dakikasında şaşkınlıkla sonuçlanmasına sebebiyet veriyor.

  1. Saw (2004) – Yönetmen: James Wan

İşte serinin ilk filmi. Her şey bu filmle başladı ama hiç biri bu filmdeki gibi bizi bizden almadı. Serinin diğer filmleri şiddeti daha fazla öne çıkarırken ilk film olayları nedenleri ve niçinleri üzerine sorgulatmayı yeğledi. Ve ta ta ta tam: işte size sürprizli son.

  1. Shutter Island (2010) – Yönetmen: Martin Scorsese

Bu nasıl kurgu, nasıl hafıza, nasıl düzen, nasıl bir yaman çelişki. İzlerken sebepleri sorgulamaya, olayların nedenleri üzerine kafa yorarken bir anda bambaşka bir hikaye ile karşılaşıyoruz.

  1. The Boy in the Striped Pyjamas (2008) – Yönetmen: Mark Herman

Sadece susmak, yaşananlara haykırmak geliyor insanın içinden. Bazen konuşmamak, yazmamak, sadece düşünmek. Neden böyle oldu? Hepi topu bir toprak hep beraber yaşasak ne olurdu?

  1. The Butterfly Effect (2004) – Yönetmen: Eric Bress, J. Mackye Gruber

Ön yargılar sonucu belki de izlenmesi çok ötelere bırakılan ama izleyen bir güruh tarafından da çok beğenilen bir film. Hatta o kadar beğenilir ki ikincisi de çekilir. The Butterfly Effect de insanların kararları üzerine bir film. Kararlarımız bizleri tüm hayatımız boyunca etkileyecek olgulardır.

  1. The Game (1997) – Yönetmen: David Fincher

Fincher abimize saygı duruşu serisinde bir başka film. Aksiyon dolu başlayan film “ne yani bu muymuş” dedirten bir son ile bizi buluşturuyor. Michael Douglas ve Sean Penn’i bir araya getiren film seyrine doyulmaz anlar topluluğundan ibaret. Filmin ilk dakikasından itibaren puzzle’ın parçalarını bulmak için tüm beyin fonksiyonlarınızı devreye sokuyorsunuz.

  1. The Illusionist (2006) – Yönetmen: Neil Burger

Beklenmedik gelişmelerle örülü film suç ve suçlu üzerine güzel bir çalışma.

  1. The Machinist (2004) – Yönetmen: Brad Anderson

İçerisinde bolca flashback barındıran film, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanı gibi bireyin vicdanı tarafından kemirilmesini konu alıyor. Peki neden? İşte bu da filmin sonunu oluşturuyor. Hiçbir suç cezasız kalmaz. Siz cezayı, suç sonunda hapse girmek zannedebilirsiniz  ama aslında ceza sizsinizdir. Vicdan insanın en büyük cezasıdır.

  1. The Methot (2005) – Yönetmen: Marcelo Piñeyro

Kapitalizm ağlarını örüyor ve bizler güneşe hasret ofislerimizdeyiz. Buyrun modern köleliğe. Birbirinden farklı insanların bir arada bulunduğu bir ofis. Bu kölelik zincirinin parçası olmak için can atan insanlar ve onlara oynanan oyun. İçinden sadece biri seçilecektir ve bu nasıl bir oyundur. Çalışmak için neleri göze alabilirsiniz? Ne kadar iyi yalan söyleyebilirsiniz? Ve İnsani vasıflarınızı ne kadar koruyabilirsiniz? Başarılı bir İnsan Kaynakları filmi diyebiliriz.

  1. The Number 23 (2007) – Yönetmen: Joel Schumacher

Dün aslında bugündü. Geçmiş ise daha hiç yaşanmamıştı. Yaşadıklarımız gerçek mi yoksa hepsi kafamızda uydurduğumuz hayal ürünlerimiz mi? Tüm bunların ortasında sıkışıp kalmış bir aile ve yüzleşmeleri gereken gerçekler.

  1. The Prestige (2006) – Yönetmen: Christopher Nolan

Listenin medar-ı iftiharı Nolan’dan enfes bir film daha. Egoların muhteşem çatışması, Edison-Tesla ve paralelinde 2 sihirbazın çekişmesi… İzlemesi aşırı keyifli, her anının kafa yorucu türden bir film. Oyunculuklar mı? Duymamış olayım. Efsane her biri.

  1. The Sixth Sense (1999) – Yönetmen: M. Night Shyamalan

Bu filmin spolier’ı filmin tüm gidişatını açık eden, kimsenin kimseye söylememesi gereken sürprizlilerden kendisi. Bir de şu var tabi: “I see dead people!”.

  1. Psycho (1960) – Yönetmen: Alfred Hitchcock

Psycho adeta “ava giden avlanır” filmi. 60’lar da sarışın bir kadın olup da aptal rolünün oynatılmadığı ender filmlerden biri. Peki katil kim? Elbette biliyorsunuz ama söylemeyeceğiz.

  1. The Usual Suspects (1995) – Yönetmen: Bryan Singer

Gördüklerinize bir daha dönün bakın ve her şeye inanmayın. Her görünen göründüğü gibi olmayabilir. Güzel kurgu güzel senaryo ve güzel bir film.

  1. Zodiac (2007) – Yönetmen: David Fincher

Listenin bir diğer medar-ı iftiharı Fincher abimizle kapatıyoruz listeyi ve çok acayip bir filmle: Zodiac. Hala sırrı çözülemeyen gerçek bir olaydan alıntı olan film aslında bir sona sahip değil. Çünkü olay sonlanmadı katil yakalanmadı, uşak şüpheli anlayacağınız.

Not: Filmler alfabetik olarak sıralanmıştır.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir