Konuk Yazar: İbrahim Altunkes
Yeni bir ekonomik devre gebe her toplumun bunu dokusal olarak çizecek, işleyecek bir mekanizmaya ihtiyacı var. Bu mekanizma genelde görsel unsurlarla süslenmesi gerekliliği nedeniyle sinema dili olarak seçildi, seçiliyor, seçilecek.
Sahneye döküş olarak hücresel yapıda ancak genel profile de uyum sağlayabilecek bu mekanizmanın kendini temize çıkarması için ‘anatomik’ önemde bazı temelleri uygulamış olması gerekiyor. Sedotta e abbandonata senaryosundaki dengesiz mizah-hiciv-didaktik anlatımı ve kullanım oranıyla bana göre bu temelleri çok umursamamış bir yapıda. Sedotta e abbandonata’nın tümüyle bir reddediş veya yadsıma filmi olmaktan öteye gidemeyişinin nedeni bu bahsettiğim noktada yatıyor. Sicilya’da endüstrileşme öncesinde değişmeye pek yüzü olmayan çetrefilli değer yargılarını, geleneklerini hiciv etmeye kalkışmak kolay iş değil ancak fikri altyapıyı tam manasıyla verememiş olmak veya öz sorgulayıcı üsluptan uzak kalmak da göz yumulacak bir nokta değil. Ayrıca gelenek hicvi, ilişki ilintisi ile karşımıza çıkarılırsa; zıt kutbun tek yapacağı eylem modernist yaşam stiline saldırmaktır. Buna olanak sağlaması filmi benim gözümde pek zeki kılmıyor. Ancak anlatım tarzındaki, o dönem tabanında konuşursak; ‘yenilikçi biçimler’ göz ardı edilmeyecek derecede keyif veriyor. Ön veya geri plan olarak kasıtlı olarak derecelendirilmemiş, eşit karakter çizimleri de filmi yukarıdaki eksikliklerinin yanında izlenilebilir seviyede tutmayı başarıyor.
Tümüyle tek düze ve gerçekçilikten uzak bir devamlılık sağlayan tiplemeler keskin İtalyan geleneksel sahne sanatlarının bir armağanı olabilir. Bunun için yapabileceğimiz pek bir şey yok sanırım çünkü rahatsız ediciliğini zerre umursamadan her şeyi gelenekselleştirebilen (en keskin örneği dublaj sorunu sanırım) İtalyanlar, bu noktada ne kadar hızlı ve güçlü bir imece yapmışlardır tahmin bile edemiyorum. Hazır yeri gelmişken film oluşturulurken, düşünülmüş de uygulanmış olarak kabul ettiğimden artı hanesine yazdığım; İtalyan geleneklerini, değer yargılarını yine İtalyan geleneksel sahne sanatları disipliniyle kotarmak, klasik dönem anlatımlarının yanında ironiye büyük katkı sağlamış olmalı.
Gerekli senaryolaştırmaları toplumsal bir ortak akıl ışığından uzak yapmak filmin en büyük handikabı gibi gözükebilir fakat ben değişimin yukarıda bahsettiğim öz sorgulayıcı üsluptan uzaklığını ve yayma misyonunu gönüllü olarak kabul etmiş olmasını daha itici buluyorum. Özetle yönlendirici filmler elbette olmalı ama yönlendirilmeye ihtiyaç duymayan kitlenin rahatsızlığı veya rahatsızlık noktalarının değişkenliği göz ardı edilmemeli.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.