Following (1998): Yaşam Tarzımız Bizi Ne Kadar Yansıtır

Following (1998): Yaşam Tarzımız Bizi Ne Kadar Yansıtır

Share Button

Yazmak düşüncenin bayatlamasını görebildiğimiz en güzel araçlardan biridir. Bundan yaklaşık iki sene önce bu film üzerine bir şeyler yazmıştım. Memento, The Prestige, Batman Begins filmlerini izledikten sonra bu filmi izlemiş ve büyük bir Nolan hayranı olup çıkmıştım. Yazımda da, Nolan’ı öve öve bitirememişim. Ancak şu an fark ediyorum ki o büyük hayranlık, büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüş.

Yapılan bir filmi, yönetmenin daha sonra yapacağı filmlerden ayıramazsınız. Filmler arasında ki süreç aslında yönetmeninde geçirdiği evrelere, filmleri yapma niyetine ve daha öncekilerin rastlantı mı olduğuna dair bize ipuçları verir.

Nolan’ın sinematografisine baktığımızda, kendisi üzerine fikir yürütebiliyoruz. Karmaşık yapılı, psikoloji ve gizem içeren konuları sevdiğini kısa filmi olan Doodlebug sonrasında gelen Following ve adını duyurduğu Memento ile anlayabiliyoruz. Sevdiği tarzdan vazgeçebilen bir yönetmen değil, bunun etkilerini çocukluk hayalim dediği Batman filmlerinde de görüyoruz. Bahsettiğim bu üç filminden sonra aynı tarz ve konular üzerinde de filmler yapmaya devam etti Nolan ve bununla beraber kafalarda da soru işaretleri oluşmaya başladı. Bazılarında hala bu soru işaretlerinin olduğunu biliyorum ancak benim için kafamdaki soru işaretleri Dark Knight serisinin son filmi ile silindi.

Bu film üzerine tekrar yazmak istememin sebebi de bu. Eğer bu film olmasaydı, Nolan için rahatlıkla vasat bir yönetmen diyebilirdim. Bu yüzden Following’in çok değerli bir film olduğunu söyleyebilirim.

Graham Swift’in Waterland kitabından etkilendiği dönem, Nolan’ın evine giren hırsız üzerine düşüncelerinden yola çıkarak filmin hikayesinin çizildiğini söyleniyor. Filmde, ilhamını kaybetmiş bir yazarın Londra sokaklarında başı boş dolaşarak insanları takip etmesi ve bir süre sonra takip ettiği bu insanlardan biri ile tanışması ve onun dünyasına girmesinin hikayesini izliyoruz. Bu bir Nolan filmi ve haliyle hikaye tek bir çizgide ilerlemiyor. Cobb adını kullanan tanıştığı adamın hırsız olduğunu öğrenen kahramanımız onunla beraber evlere girmeye başlar. Evine giren hırsızlardan sonra acaba kendisi ve hayatı için neler düşünmüş olabilecekleri üzerine düşüncelere dalan Nolan’ın, filmde de Cobb karakterinin bildiğimiz hırsızlardan farklı olarak, evlerine girdiği insanların yaşam tarzlarının nasıl olduğunu, onların ne düşündüğünü anlamaya çalışan hırsız olarak resmediyor. Beraber girdikleri bir evde yaşananlardan sonra, film farklı bir sahneye geçer. Bu defa kahramanımız ilk sahnelerdeki gibi uzun saçlı değil, kısa saçlı olarak karşımıza çıkar. Değişen sadece fiziksel özellikleri değildir elbette. Daha sonra ise kahramanımız bu defa yüzü yara bere içinde karşımıza çıkar. Dedik ya bu bir Nolan filmi, olaylar bize üç koldan birden anlatılır. Üç farklı zaman dilimi içinde neler yaşandığını anlamaya çalışırız. Belli bir zaman diliminin olmaması ve olayların bir süre sonra birbirine karışması nedeniyle yaşananların gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu anlayamamaya başlıyoruz. Böylece Nolan’ın en iyi başardığı şey olan kurgu ile film daha heyecanlı bir hale geliyor. Filmde devamlılığı sağlayan ve ön plana çıkan nesneleri Nolan başarılı bir şekilde filmde yediriyor ve seyircinin dağılan dikkatini toparlayarak, yolunu kaybetmemesini sağlıyor.

Düşük bir bütçe ile çekilmesine ve senaryoda eksikler olmasına rağmen bir ilk film olarak oldukça başarılı Following. Bunun yanında modern bir film-noir örneği diyebiliriz. Zaten filmde film-noir örneği filmlerden referanslarda görüyoruz. Kurgusu ve senaryosu ile Memento’yu andıran film, Cobb karakteri ile de Nolan’ın kafasında Inception’ın ilk kıvılcımlarını yakıldığını gösteriyor. Ayrıca filmde gözümüze çarpan bir Batman çıkartması da mevcut.

Özellikle Nolan’ın son filmlerinden sonra, Following giderek daha kıymetli bir hale geliyor. Stanley Kubrick’in The Killing filmine benzetiyorum aslında bu filmi. Kubrick de The Killing ile zamanına göre farklı bir anlatım tarzı oluşturmuştu. Ancak Nolan büyük bütçeli filmleri ve büyük prodüksiyonları seçti. Following, Memento gibi filmler çekmeye devam etseydi belki Kubrick ile karşılaştırılma şansı bulabilirdi.

Konuk Yazar: Muammer MUTLU

, , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir