- Filmin hangi zamanda geçtiğinden bağımsız olarak, hikâye zamanının çoklu gösterene sahip olması, seyirciyi söylemin yönlendiriciliğinden kurtarır ayrıca anlatıyı organik bir bütün oluşturacak klasik biçimden arındırır. Rüzgarın Hatıraları, sunduğu çoklu düşsel ortamlarda, farklı zamansallıklara kapı açarak bir söyleme değil, farklı rüyaları aynı hatıraya sabitleyen nedensel bir zamana gönderme yapıyor.
Özcan Alper, politik söylemler üzerine kurduğu Sonbahar ve Gelecek Uzun Sürer filmlerinin ardından üçüncü uzun metraj filmi, Rüzgarın Hatıraları da yine politik bir hikâye üzerine anlatısını oluşturuyor. Sonbahar’da ölüm oruçlarının sonuçları öznel bir deneyimle anlatılırken Gelecek Uzun Sürer’de Kürt sorunu ele alınmıştı.
Rüzgarın Hatıraları filminde muhalif bir gazete çıkaran Aram’ın hikâyesi konu ediliyor. İkinci Dünya Savaşı’nın yaşandığı dönemde devletin her yerde Rus ajanı arama paranoyasının tüm halka yayılan korkusuna varlık vergisi uygulamaları eklenince, gayrimüslimler ‘doğal öteki’ olarak toplumdan tecrit ediliyor. Ermeni gazeteci Aram, küçük matbaası için istenilen yüksek vergiyi ödemediği için aranılanlar listesine giriyor. Filmin İstanbul’da başlayan kaçış hikâyesi, Aram’ın Gürcistan sınırından kaçmak için geldiği Doğu Karadeniz yaylalarına uzanıyor. Filmin görsel estetiği Sonbahar filminde olduğu gibi yaylaların doğal güzelliklerinden besleniyor. Manzaralara Aram’ın çocukluğu sırasında yaşadığı tehcirden kalma izleri yansıttığı çizimleri de eklenince görüntü yönetimi açısından başarılı bir anlatı oluşturuluyor. Fakat hikâyenin politikliğinin mekâna yansıtılması açısından filmde bazı eksiklikler de yok değil. Bu anlamda en önemli eksiklik, mekân düzenlemelerinin filmin çıkış noktası olan Ermeni sorununun tartışılmasına yönelik değil sadece Aram’ın sanatçı ruhuna göre konumlanmasıyla alakalı bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. Böylece mekân sadece senaryo içeriğinin duygusal anlatısını yansıtan bir düzeyde sabitleniyor. Filmin konusu mekânı provoke edecek konuma haiz iken, yani mekâna anlatı içeriğinin göstereninden bağımsızlaşacak bir konum atfedilebilecekken onu pastoral bir söyleme indirgemek, hikâyenin politikliğini organikleştirmiş. Özetle mekânın biçimsel kuruluşu politik duruşu yansıtmada hikâyeden ayrı bir önem arz eder. Sinemanın imgesel göstergeleri muhalif bir hikâyeyi pekala bir nostaljik sıkışmışlığa hapsedebilir. Yazılan muhalif, iktidar karşıtı bir senaryo, imge hareketleri ile beslenemediğinde, biçimsel sunumu organiklikten kurtaramadığında, bir nostaljik betimleme haline gelebilir. Bu açıdan film, başkarakter Aram ile uzam arasında bir kaçış ilişkisi kurmuyor. Bu nedenle uzam Aram’a yabancılaşıyor ve Aram’ın çocukluk deneyimleri mekanikleşiyor.
Uzam kurmada yaşanan sıkıntının bir benzerine senaryoda rastlıyoruz. Aslında bu sıkıntı mekânın dolaylı bir işleve indirgenmesinin bir nedeni olarak da görülebilir. Aram kafası karışık bir karakter. Yeni dönem Türkiye Sineması’nda sıkça görülen karakter tipolojisine uygun olarak konumlanan bu kafa karışıklığı hem Aram’ın çizdiği resimlerde hem Meryem’le kurduğu ilişkide karşımıza çıkıyor. Karakterin kafa karışıklığı onun kendilik deneyiminden ya da tekilliğinden neşet etse hikâye nedensellik ilişkisinden koparılır, organik temsil ilişkisi de aşılmış olur. Fakat Aram’ın güdülenmesi hatıralarında asılı kalıyor. Tabii ki hatıralarda asılı kalan bir karakter de tekil varoluşları gösterebilir fakat Aram, hatıraları aracılığıyla zamanı sabitliyor. Yani seyirci Aram ile onun zamanına dâhil olmuyor, Aram’ın hatıralarında sabitleniyor. Bu durum hikâyenin olanca politikliğine rağmen ona bir yapaylık veya eğretilik atfediyor. Filmin hangi zamanda geçtiğinden bağımsız olarak, hikâye zamanının çoklu gösterene sahip olması, seyirciyi söylemin yönlendiriciliğinden kurtarır ayrıca anlatıyı organik bir bütün oluşturacak klasik biçimden arındırır. Rüzgarın Hatıraları, sunduğu çoklu düşsel ortamlarda, farklı zamansallıklara kapı açarak bir söyleme değil, farklı rüyaları aynı hatıraya sabitleyen nedensel bir zamana gönderme yapıyor. Filmin 1940’lı yıllarda geçmesi onun zamanı nedensellikten kurtarması önünde bir engel değil. Sadece şu sorular çok organik kaçıyor. Aram neden sürekli trende geçen bir anısını rüyasında görüyor? Veya yüzünü tam göremediği kişiye ne oluyor? Yüzünü tam göremediği kadın kim? Bu sorularla yönlendirilen seyirci algısı tek cevaba yöneliyor: ‘Çünkü Aram Ermeni’. Yani politik bir filmi bu sorularla ve algılarla oluşturamazsınız. Ama politik bir olayı kullanarak orta karar bir film yapabilirsiniz.
Filmdeki güçlü oyunculuklarda politik çatık kaşlılığa kurban gidiyor. Aram etrafında örülen efsun filme öyle bir ciddi öz atfı yapıyor ki mizahi bir üst söylem kurmaya çok elverişli olmasına rağmen Mikail ve Meryem karakterleri de bu efsunda sıkışıyor.
Matematik öğretmenliği mezunu. Marmara Üniversitesi’nde sinema yüksek lisansı yaptı. Aynı üniversitede doktora eğitimine devam etmekte. Aylık sinema dergisi Rabarba Şenlik’in editörlüğünü yaptı. Sinema Kafası’nda başladığı sinema yazarlığını Cineritüel’de sürdürüyor. Mail: fatih_degirmen@hotmail.com
Okuduğum en sıkıcı eleştiriydi. daha fazlasını söylemeyeceğim.