Önceleri korku ritüelleri olarak beynimize hapsolan vampir, zombi misali doğaüstü varlıklara, egemen ideolojik aygıtların sunumuyla pek çoğumuz aşinadır. Yine bir doğaüstücülükle karşımıza çıkan Hollywod sineması, klasik anlatı tarzına uygun olarak bir zombi hikayesi daha uyarlamıştır izleyicilerine.
Isaac Marion’un “Sıcak Bedenler” ismiyle raflarda yer alan kitabından uyarlanan Sıcak Kalpler (Warm Bodies)’in senaryosu ve yönetmenliği Jonathon Levine’e ait. Filmin başrollerinde ise Nicholas Hoult ve Teresa Palmer yer almakta. Filmin asıl sürprizi ise bana göre John Malkovich’tir. Malkovich var diye heyecanlanılmasın, çünkü filmde sevenlerini tatmin edici bir rolle yer almamakta.
“Sıcak Kalpler”, “imkansız aşklar hikayesi” dizisine eklenen bir film olarak karşımıza çıkar. Film, bilinmeyen bir nedenden dolayı türeyen zombiler ve insanlar arasındaki kan davasından yola çıkmıştır. Her ne kadar zombiler bu davadan habersiz bir şekilde, insanlarla karınlarını doyurmaya devam etseler de insanlar intikam çanlarını çoktan çalar. Hikayenin renklenmesi ve artık akan kana dur denmesi amaçlanır ve burada da devreye bütün evrene hükmedebilecek bir güç olan “aşk” girer. Yalnız, kendi türü içinde de ötekileşmiş, hatta yabancılaşmış olan zombi R, hikaye anlatıcısı olarak duygularını en ince ayrıntısına kadar izleyiciye sunmuştur. Böylelikle roman uyarlamasında birebir aktarma denenmiş.
Zombilerle film, “öteki”nin sunumu olarak karşımıza çıkar. Ötekiler, azınlıkta olan ve tüketici topluma zarar veren bir gruptur. Bu sebeple zararı ortadan kaldırmak gerektiği düşünülür. Ama evdeki hesaplar çarşıya uymaz, çatışma sırasında ötekilerden biri olan zombi R, Julie’yi görünce aşık olur ve bütün zombilerin hayatlarını etkileyecek adımını atarak Julie’nin hayatını kurtarır. Onu zombilerden saklar. Bu durum egemen güç ve öteki arasında yaşanan gerginliklerin aslında çözümsüz olmadığını, sadece bir el uzatmaya vardığını ifade eden alt metinlerle beynimize kazınmaya çalışılır. Filme bakıldığında, filmin her noktasında “hepimiz kardeşiz” mesajı o kadar çok verilir ki, bu durum Hollywood sinemasının ideolojisini izleyenlere haykırır.
Yapım izleyenlere gerilim dolu, iğreti bir film sunma girişimiyle perdelerini açarken, ardından romantik evrene adım atmış Sıcak Kalpler, Twilight serisi ile büyük ilgi toplayan doğaüstü türlerin priminden faydalanmak isteyen bir film olmuştur. Aynı Twilight’ta olduğu gibi aşkı devasa gösterip, onunla hayata tutunan canlılar verilerek, sevginin tüm kötülükleri yeneceğine inanan romantik bir film olarak sunulmuştur. İzleyiciler ikileme düşürülerek, Bella-Edward aşkına karşı R-Julie aşkı karşılaştırılmıştır.
Filmde dramatik olarak işlenecek sahnelerde gülünç ögeler yer alır. Julie, zombilere yakalanmamak için R’ın evi olarak kullandığı uçakta saklanır. Fakat arabayla dolaşmak için dışarı çok rahat çıkar. Filmdeki bir diğer gariplik ise Julie’nin canını kurtarmak için saklanırken “acıktım, üşüdüm” diye çocukça hareketlerde bulunmasıdır. Julie dediğimiz insan, asker olarak zombileri öldürmek üzere görevlidir. Bu ne şımarıklık!
Ve nitekim filmin nihayeti, egemenin istediği bir biçimde sonuçlanır, barış içinde bir yaşama doğru el ele giden sevgi dolu, dost canlısı zombilerin insanlaşması verilir! Duvarların ayırdığı canlılar duvarlarını yıkıp, sınırlarını kaldırarak ebedi dostluğu ve aşkı sergiler.
İmkansızlığın izleyicileri etkilediği yönündeki stratejik bir yaklaşımda bulunan yapımcılar, uyarlama hesaplarının ürünü olarak sundukları “Sıcak Kalpler” ile vasat denebilecek bir duruş sergilemişlerdir. Merak edip izlemek isteyenlere iyi seyirler dileyerek, bu hafta vizyona girenler arasında Brain De Palma’dan “Öldüren Tutku”, “Aşk, Şimdi!”, “Koşulsuz Sevgi”, “Koleksiyoncu 2”, “Karlar Kraliçesi” ve haftanın tek Türk filmi olan korku filmi yönetmeni Hasan Karacadağ’ın “el-CİN” filminin de bulunduğunu belirtirim.

Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.