Les Rendez-vous d’Anna / Anna’s Meetings (1978) – Chantal Akerman

Les Rendez-vous d’Anna / Anna’s Meetings (1978) – Chantal Akerman

Share Button

Biçim ve içerik olarak daha ilk kısa filminden itibaren kendine özgü bir dünya yaratan ve bu tavizsiz tavrı nedeniyle sektör içerisinde de ayrışan Chantal Akerman, özgürlük ve cinsellik ile beslendiği güçlü feminist damarı ile 1970’lerin başından günümüze yapıbozumcu tavrını sürdürüyordu. Yakın zaman önce kaybettiğimiz Akerman arkasında yenilikçi ve öncül filmler bıraktı. Özellikle kendi hayatından izler de taşıyan ilk dönem filmlerinde bireyin yalnızlığını, toplumsal cinsiyet rolleri ile yaşamın sıradan rutinini perdeye geleneksel kalıpların dışında bir anlatıyla taşımıştır. Bu dönemde çektiği başyapıtı Jeanne Dielman, 23, quai du commerce, 1080 Bruxelles (1975) filminde, genç oğlu bile birlikte yaşayan Belçikalı bir ev kadınının günlük işleri ve geçinebilmek için fahişelik yapması gibi birbirine uç olayları anlatır. Öyle ki üç gününe ortak olduğumuz bu rutinin rahatsız edici sakinliği, sabit kameranın da etkisiyle katlanılmaz bir boyuta taşınır. Feminist sinemanın başyapıtlarından biri olan filmin, kadının toplum içindeki yeri ve üstlendiği sorumlukları anlatırken; anne, dul bir eş ya da fahişe gibi kalıpların barındırdığı algıları da sarsmaktadır.

Jeanne Dielman, 23, quai du commerce, 1080 Bruxelles’ın ardından çektiği Les rendez-vous d’Anna (Anna’nın Buluşmaları, 1978) filminde Chantal Akerman’ın otobiyografik etkileri, bu kez yarattığı Anna karakterinde görülmektedir. Film, Başarılı bir film yönetmeni olan Anna Silver’ın son filminin gösterimi için gittiği Köln, Brüksel ve Paris hattında seyahat ederken tanıdığı ya da tanımadığı ancak bir şekilde temas ettiği kişiler ile ilişkilerini anlatır. Otel odaları ve tren garlarında oradan oraya savrulan, herkesin hikâyesini dinleyen ama kendini ifade edemeyen Anna; bir yanıyla modern çağın özgür, cinselliğinin farkında, başarılı kadınlarını simgelerken diğer taraftan da bunun getirdiği yalnızlık ve yabancılaşmanın etkilerini ekrana taşımaktadır. Anna ile kurduğu bağın da etkisiyle hassas bir psikolojik tahlil çıkarmayı başaran yönetmen, bir kez daha feminist damarı oldukça güçlü bir filme imza atmıştır.

Eksikli Buluşmalar

Chantal Akerman, News from Home‘da (1977) 21 yaşındayken New York’ta yaşadığı dönemi anlatır. Ancak film, genç bir yönetmenin başarı çabalarından çok, ekranda, New York gündelik yaşamı ve arka planda annesinden gelen mektupların okunmasından ibarettir. Yönetmen 38 yıl sonra, 2014 yılında kaybettiği annesi ile ilgili kişisel belgeseli No Home Movie’yi (2015) çekmiştir. Akerman’ın bu iki kişisel belgeseli ile Les rendez-vous d’Anna arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum. Geleneksel kalıpları kabul etmeyen ve yeni ifade yolları arayan bir yönetmenin kendi hayatını da ürettiği işlere dâhil etmesi ve kimliğinden taviz vermemesi sinema için başlı başına cüretkâr bir durumdur. Yönetmenin filmlerinden önceki video enstalasyonları ya da 2000’ler sonrasında prodüksiyon sürecini “aşağılayıcı” diye adlandırması da bu cüretkârlığın öncesi ve sonrasındaki tutarlığının altını çizmektedir. Anna’nın yaşamının ünlü bir yönetmenin parlak yaşamından uzak olması ise yönetmenin News from Home’da olduğu gibi beklentiyle oynamasından kaynaklanmaktadır. Nasıl ki geleneksel izleyicinin beklediği New York yaşamının ışıltısını altüst ettiyse, Anna’nın Buluşmaları’nda da kurmacanın sınırlarını zorlamaktadır. Şöyle ki, Akerman’ın sınırları muğlaklaştırmasından dolayı, filmi ilk kez izleyen biri, diğerleri gibi bir kişisel belgesel sayabilir.

Les rendez-vous d’Anna’nın merkezinde yönetmenin sıklıkla vurguladığı rutinin içine hapsolmuş, kentli kadının edilgen durumu yer almaktadır. Ekranda Anna’nın hayatının kesiştiği, temas ettiği ancak derinleşemediği gündelik ilişkileri izleriz. Anna, ketum bir dinleyici edasıyla karşısındaki dinlemektedir. Film gösterimi sonrasında tanıştığı dul Heinrich, trende sohbet ettiği özgürlüğüne düşkün adam, çocukluk aşkının annesi, mutsuz Daniel ve annesi sürekli kendilerinden bahsetmektedir. Diğer taraftan konuşulanlar o kadar yüzeysel öyle soğuktur ki dışarıdan bakıldığında bu diyalogların bir yere varamayacağı aşikârdır. Bu sebeple Anna, hayatına giren kişiler ile eksikli bir temas yaşamaktadır. Bazen diyalog bazen de seks aşamasında eylemler yarım kalmakta ya da konuşulanlar Anna için bir anlam ifade etmemektedir. Anna’nın temas ettiği tüm karakterlerin umutsuz ve mutsuz ruh hallerinin ise, Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal çöküntünün makro plandaki yansımalarından kaynaklanmaktadır. Akerman’ın gözlemci üslubunun da etkisiyle bu makro çöküntü Anna’nın oradan oraya savrulması ve sürekli bir arayış halinde olmasını da açıklamaktadır. Ortaya çıkan sonuç ise Chantal Akerman’ın kariyeri boyunca savunduğu temaların bir özeti niteliğinde, kişisel ama güçlü ve tavizsiz bir filmdir.

, , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir