Hibernatus (1969) – Édouard Molinaro

Hibernatus (1969) – Édouard Molinaro

Share Button

Sinemanın ilk yıllarından beri büyük ilgi görmüş olmasına rağmen komedi filmlerinin hafif bir tür olarak algılanması günümüzde de devam etmektedir. Oysa Lumiere Kardeşlerin 1895 Paris’inde düzenledikleri ilk sinema gösterisinde yer alan kısa film L’Arroseur Arrose (Sulanan Sulayıcı) bir komedi filmiydi. Filmde, su kesilince hortuma bakan bir bahçıvanın, hortuma basan çocuğun ayağını kaldırmasıyla ıslanması konu ediliyordu. Daha çok gag’lar üzerinden ilerleyen ve kargaşadan faydalanan bu komedi anlayışı Fransa’da Max Linder gibi komedyenleri popüler hale getirmişti. 1912 yılında Mack Sennett’in kurduğu Keystore Stüdyoları ile birlikte ABD’de komedi filmleri ayrı bir tür olarak gelişmeye başladı. Sennett’in slapstick güldürülerinde otorite temsili polis ile başı sık sık derde girmekteydi. Zaten mizah otoritenin her daim karşısında yer almaktan hiç vazgeçmedi. Sessiz sinemanın efsane komedyenleri Charlie Chaplin, Buster Keaton, Harold Lloyd da, Sennett’in stüdyolarında kısa süre çalışmışlar ama kendi imzalarını özgünlükleri ile atmayı başarmışlardır. Sesli sinemaya geçişte ise bu kez mizah ögesi sözlü esprilerden beslenmekte, hızlı ve akıcı bir olay örgüsü ile izleyiciye sunulmaktaydı. Lubitsch, Cukor, Capra, Wilder gibi yönetmenler sinema da komediyi üst noktalara taşımışlardır. Pantomim dahil çeşitli komedi kaynaklarından faydalanarak kendine özgü bir tarz geliştiren Jacques Tati ise bambaşka bir janr yaratmıştır. 2. Dünya Savaşı sonrasında önemini yitiren slapstick komedi türü 60’lar da Fransa da, Louis de Funes ile tekrar dirildi.

Daha çok Fantomas serisi filmlerinde canlandırdığı çok konuşan ama bir o kadar da beceriksiz komiser rolüyle kemik bir hayran kitlesi kazanan, daha sonra ise Jandarma serisinde oynadığı çavuş karakteri ile izleyicisi genişleyen Louis de Funes’ın lokomotif olarak başı çektiği filmler ciddi bir ticari başarı kazandı. İzleyici ile etkileşimin yüksek olduğu bu komedilerden görece geri planda kalmış olan Hibernatus (Karımın Dedesi) hem slapstick komediyi üst düzeyde kullanması hem de hızlı akıcı üslubu ve türler arasında gezinmesi ile ilgi çekici bir filme dönüşmüştür.

Hubert de Tartas, çoğunluk hissesi karısı Edmee’ye ait bir ambalaj şirketinin patronudur. Ancak mali durumu kötüye gittiğinden Edmee’den para almaya çalışmakta, hem de oğlu Didier’i zengin bir ailenin kızı ile evlendirmeye çabalamaktadır. Bu sırada 65 yıl önce denizde kaybolan Edmee’nin dedesi Paul Fournier kutuplarda, gliserin içerisinde korunmuş bir şekilde bulunur. Bilim adamları Paul’u hayata döndürmeyi başarırlar ancak geçen 65 yıllık sürenin üzerinde bir şok etkisi yaratmaması için, korunmuş bir alanda doğal bir ortam kurmaya çalışırlar. Paul’un annesi görevini benzerliğinden ötürü Edmee üstlenir, Hubert’i de Edmee’nin yeni sevgilisi olarak tanıştırarak Paul’u kültürel şoktan korumaya çabalarlar. Paul’un Didier’in sevgilisine âşık olması ve şirketin başına geçme isteği Hubert’in tüm planlarını altüst edecektir.

Hibernatus’un ana izleği karakterlerin bir şeyleri gizleme çabalarından ve zaman ilerledikçe tüm planlarının çözülmeleri üzerine kuruludur. Funes’in canlandırdığı planlar yapan, kurnaz ama her an altüst olmaya yakın koca karakterinin hiperaktiflik ile naiflik arasında kurduğu bağ, hikâyenin havada kalan noktalarından izleyiciyi uzaklaştırmayı başarır. Bu sayede izleyici olay örgüsünün absürtlüğü yerine filmin içerisinde karakterlerin peşine takılmaktadır. Tüm karakterlerin zincirleme bir çözülme ve kaos yaşadığı Hibernatus, başladığı hızlı tempo ile sona erer. Filmin sonunda tüm bu koşturmadan ve anlaşılamamaktan, belki biraz da kendisinden yorulmuş Hubert bedenini 50 yıl süreliğine dondurur. Çekildiğinden bu yana yaklaşık bu kadarlık bir sürenin geçtiğini düşündüğümüzde, filmin komedi tazeliğinin sebebini de bulmuş oluyoruz.

twitter.com/gok_gkhn

, , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir