Savaştan bahsedildiğinde; hamasi vatanseverlik ve çoğu kez sahte kahramanlık hikâyeleri dışında pek bir şey duymayız. Gözümüzü ancak arka plana, çatışmadan uzak kısma çevirdiğimiz zaman daha hassas konuları görmemiz mümkün olmaktadır: Açlık, yaşam şartlarının zorluğu, ortada kalan kadınlar / çocuklar, her iki cephe tarafından taciz edilen, hatta öldürülen siviller… Soğukkanlılığını bir an bile kaybetmediği Voskhozhdenie (The Ascent / Tırmanış) filminde Larisa Shepitko, kamerasını savaşın arka planına, kısmen cephe gerisinde yaşanan trajedilere çevirmektedir.
II. Dünya Savaşı’nın sürdüğü 1942 yılının kışında, Belarus’un ormanlık bir bölgesinde, işgalci Alman birlikleri ve onlarla işbirliği yapan Ruslardan kaçan bir grup partizan ve aralarında yaşlı, çocuk ve kadınların olduğu sivil köylüler yaşam mücadelesi vermektedir. Bir yandan açlık ve soğuk, diğer taraftan savaşın getirdiği korku ve ümitsizlik grubun direncini iyice düşürmektedir. Yemek bulmak amacıyla gruptan iki kişi (Rybak ve Sotnikov) bir keşif gezisine çıkarlar. Rybak fiziksel olarak güçlü ve becerikli biridir. Sotnikov ise daha zayıf ve hastadır; ayrıca yolculuk esnasında bacağından vurularak yaralanır. Isınmak ve yaralarını sarmak için sığındıkları üç çocuk annesi Demchikha ile birlikte Almanlar tarafından esir alınırlar. Bilgi vermeyi ret eden partizanlar idam edilecekleri zamanı beklemeye başlarlar.
Kaotik Bir Aydınlık
Larisa Shepitko, filmin kaotik ve karamsar atmosferine tezat, kar ışığıyla aydınlatılmış tedirgin edici bir atmosfer resmeder. Savaşın kaosundan değil, savaş zamanında yaşanan rutin zalimliğe izleyiciyi ortak eder; açık olanın rahatsız edici gerçekliğinden faydalanır. Karakterleri hayatta kalmanın dışında bir sorgulamaya sürükleyen Voskhozhdenie, yaşam uğruna nelerden vazgeçilebileceği ile ilgilenmektedir. Bu açıdan Voskhozhdenie, kahramanlık olgusunun altını başarıyla oyarken Larisa Shepitko’nun asıl sorguladığı nokta ise bireyin savaş zamanındaki yalnızlığıdır. Korku, soğuk, açlık ve savaş esnasında bile doğruyu yapmak ne derece mümkün olacaktır? Öyle ki; savaş esnasında sahte suçlar isnat ederek sivillerin hayatlarını karartan askeri strateji ve kendi yaşamı uğruna başkalarını feda etmek filmin asıl sorunsalıdır.
Voskhozhdenie (The Ascent / Tırmanış), güçlü olanın direneceği, zayıf olanın ise çözüleceği genel kanısını yıkarak yola çıkar. Rybak’ın fiziksel üstünlüğü, yakalandığında -işkence bile görmeden- çöker. Oysaki Sotnikov hasta ve yaralı olmasına rağmen ihanet etmeyecektir. Filmin sonunda açıkça resmedilen bir İsa alegorisi bunu destekler: İdam edilmelerinden önce saçı sakalı uzamış Sotnikov, bitkin haliyle bütün suçu üstüne alması ile İsa’yı, ona ihanet ederek kendi canını kurtaran Rybak ise Judas’ı sembolize eder (İdam sırasında da köylüler Rybak’a Judas diye seslenir). Ayrıca Sotnikov’un yol boyunca ve işkence esnasında çektiği çileler de İsa alegorisini destekler. Shepitko’nun filmin genelinde vardığı nokta idealizm ile materyalizm arasındaki farktır. Zor koşullar altında, idealleri uğruna ölümü göze almak ile maddi yaşamı -her türlü onursuzluğa rağmen- tercih etmenin bireysel bir tercih olduğu vurgulanır.
İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.