Konuk Yazar: Besna Ağın
Misha X. Peled’in 2005 yapımı China Blue, küreselleşme üçlemesi olarak yarattığı belgesellerden ikincisi. Çin’de 130 milyondan fazla insanın -çoğunlukla genç kadınlar- çalışmak için köylerinden şehirlere göç etmek zorunda kalmalarını anlatan bu belgesel için Peled, bir kot fabrikasını kullanmayı seçmiş.
Dünyadaki en ucuz işçi gücü havuzunu oluşturan Çinli işçiler, çoğu zaman aylarca haftanın 7 günü, günde ortalama 17 saat gözleri açık halde uyur hale gelene dek çalışıyorlar. Eğer fazla sipariş varsa bir ayda 500-600 yuan (60-70 dolar) kazanıyorlar. Dev batı ülkeleri o ay daha az sipariş vermiş ise 200-300 yuan. Maaşlarından kesilen öğle yemeğimsilerini yiyecekleri yerleri olmasını beklemek, günde 17 saatten az çalışmalarını beklemek gibi bir şey. Çoğu kız Küçük Jasmine’den daha küçük, 14 yaşındaki bu genç kızlar çalışabilmek için sahte kimlikler çıkarıyorlar.
Küçük Jasmine Lee’nin ailesini geride bırakıp, 2 gün ve 2 gece süren bir tren yolculuğu sonrası hapishanesi olacak olan fabrikaya işçi olarak girmesiyle başlayan belgesel, iktidar ve sömürü ilişkilerini, kaligrafi yapan ince ruhlu ahlaksız canavar fabrika yöneticisini, işçilerin duygu durumlarını (en azından kalanını) ve diğer birçok gerçek vahşeti olduğu gibi yansıtmayı başarıyor.
China Blue filmini izlemeye başlamadan önce ise karşınıza bir kot firma devinin reklamı çıkıyor. Yine iki “dev” ünlü oyuncunun başrollerinde olduğu bu reklamdan sonra belgeseli izlemek sizi farklı derinliklere çekiyor, mavinin anlamlarını farklılaştıran.
Küçük Jasmine’in fabrikanın ortasında “biz ne yaşıyoruz böyle ya!” diye bağırdığını, patronu da gelip ona “hayatı” diye cevap verdiği bir sahne canlanıyor gözünüzün önünde.
Sonra düşünmeye başlıyorsunuz. E hayat güzelmiş.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.