Köy Enstitüleri dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in önderliğinde İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla tamamen ülkenin yaşayış biçimi doğrultusunda 1940 yılında ilkokul öğretmeni yetiştirmek için kuruldu. Kurulmasındaki amaçlar arasında köylerden alınan ilkokul mezunu zeki çocukların eğitilmesi ve yeniden köylerine giderek oralarda öğretmen olarak çalışması bulunuyordu. Biket İlhan’ında da yönetmenliğini yaptığı “Yarım Kalan Mucize” büyük gayretlerle topluma faydalı olması amacıyla kurulan Köy Enstitülerini anlatıyor. “Haydi kızlar okula” kampanyasına destek kıvamında enstitülerin ilk kurulum dönemini ve kız çocuklarının eğitimine önem verilmesine odaklı bir yapım.
Film, Köy Enstitüleri’nin kuruluş dönemini ve bu dönemde yaşanan zorlukları ve Enstitülerin nasıl kapatıldığı konusunu işliyor. Dönemde yaşanan sıkıntılar, feodaliteden kaynaklı kız çocuklarına uygulanan baskılar, okumanın ve enstitünün önemi çerçevesinde anlatılıyor. Senaryo, gerçek bir hikayeden esinlenilerek oluşturulmuş. Zaten filmi izleyenler mutlaka enstitülülerde yaşananlarda kendilerinden bir parça bulacaklardır.
İzleyicileri Köy Enstitüleri hakkında bilgilendiren film, bilgilendirmeden öteye gidemiyor. Genelde tarihi konuları anlatmakta yaşanan sıkıntılarla bu filmde de karşılaşıyoruz. Konu başarılı fakat anlatım konunun gücü karşısında zayıf kalıyor. Filme ciddi anlamda emek sarf edilmiş ama bu emek, dönemin atmosferinin filme başarılı yansıtılışı ile kendini daha çok sanat yönetmenliği kısmında göstermiş. Bu durum yıllardır devam eden Türk Sineması’nın tarihi konuları anlatma alanında yaşadığı ve devam eden sorunudur.
Filmi ayrıcalıklı kılan tek nokta; konunun önemi ve tarihimize dayalı gerçekler. Genelde bizim seyircimizde konular, sinematografinin önüne geçer. Bu filmde de pek çok kişinin kendinden izleri bulacağına eminim. Fakat büyük umutlar vaad eden film, mucizesini yarım bırakıyor. Didaktik ilerleyen yapısından dolayı, kendine eşlik etme noktasında izleyicisiyle bir bütünlük kuramıyor.
İyi ve kötü kavramlarının net çizgilerle ayrıldığı filmde, izleyiciye hazır sunulan anlatımlar veriliyor. Bu durumu filmin anlatım yapısını oluşturan, bir öğretmenin öğretici güdüsüyle kavramları tek tek açıklaması şeklindeki sunumdan görebiliriz: İyilerin her şeyin en iyisini bildiği, kötülerin kara cahilliklerinden kötü oldukları gibi. Ayrıca filmde kullanılan müzikler ise gereksiz bir gerilim unsuru şeklinde varlığını sürdürüyor.
Filmde, Yetkin Dikinciler, Dolunay Soysert, Ayten Uncuoğlu gibi önemli isimler yer alıyor. Filmin senaryosu, kurgusu, yapımcılığı ve başrol oyunculuğu ise Nihal Belgin’e ait. Nihal Belgin’in oyunculuğunu beğenmedim. Ana karakterin böylesine didaktik duruşu oyuncunun filme kendini kaptırmasına bir engel olarak dururken, filmle arasına mesafe koymasına neden olur. Karakterin idealize duruşu göze batacak düzeyde verilmiş.
Daha önce “Toprağın Çocukları” filmiyle ele alınan Köy Enstitüleri hikayesi bu sefer de istenilen düzeyde olmamış, fakat izleyicilere o günleri hatırlatmak, bilmeyenlere öğretmek açısından değer verilmesi gereken projeler. Keşke böylesine önemli projelerin sadece hatırlatma kısmının mühimliğinden değil de sinematografik olarak da ne kadar başarılı ve ayakta alkışlanası filmler olduğundan da bahsedebilsek. Kısacası, “Yarım Kalan Mucize” vaad ettiği cenneti sunmayan bir film olarak karşımıza çıkıyor.

Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.