Ara (2008): Rol Sadakatsizliği ve Köklerle Çatışma

Ara (2008): Rol Sadakatsizliği ve Köklerle Çatışma

Yazar Puanı4
  • Filmdeki aldatmaların hepsi ‘rol sadakatsizliği’ kavramı altında toplanabilir ve açıklanabilir. Toplumsal rollerin çoğunlukla kültürden ve köklerden aşılandığı dünyamızda kendi köklerine zıt bir rol arzusunu çevresine açıklayamayan Veli, yine ailesinin beklediği rolü gerçekleştirememiş olan Ender, onunla ağabey-kardeş rolüyle büyüyen ancak bunu yıkan Selda, hatta kökleriyle doğrudan küskünlük yaşayan, adeta kendini köksüz hisseden Gül’ün kökleriyle çatışma ve sorunları, rol sadakatsizliği ile birlikte filmin üzerinde durduğu temaları oluşturur.
Share Button

9 (2002) ve Nar (2011) filmleriyle tek mekân benzerliği ve tema ortaklığı sebebiyle üçleme oluşturan, Ümit Ünal‘ın “Oda Filmleri” olarak adlandırdığı düşük bütçeli filmlerinden ikincisi olan Ara (2008), yönetmenin tabiriyle ‘arada kalmış’ insanları konu edindiğinden bu ismi almıştır. Film, Ender & Gül ve Veli & Selda çiftlerinin 10 yıllık aşk, iş ve arkadaşlık ilişkileri üzerine, hem yakınlaşmaların hem de saklanışların gerçekleştiği bir dairede yaşananlardan kesitleri, zamanda ileriye ve geriye sıçrayarak aktarır. Ümit Ünal, bu ilişkilerin yıpranma ve parçalanma sürecini kronolojik olarak aktarıp dramatik bir etki ile yetinmek yerine, olay-zaman sırasını ve nedensellik bağını, ilişkilerin tıkanmasının ve bireylerin boşluğa düşmesinin nedenlerini yakalayıp ilintilemek ve bunların aslında kaçınılmaz son olduğunu sergilemek üzerine düzenlemiş, dramatik olanı trajediye çevirmeyi başarmıştır.

Aslında filmdeki her karakterde de görebileceğimiz üzere, özellikle aşk ilişkilerinde son, dramatik durumlar yaratan olaylar karşısında ansızın gerçekleşen değil, bireylerin seçimleri ve kendi iradeleriyle girdikleri yolların getirdiği bir sonuçtur. Öldürülen ise egolar, yaşamdan beklentiler ve bireysel istekler karşısında yavaş yavaş geri plana itilen ilişkilerdir. Tıpkı Ender’in bilinçaltında gerçekleştiği halde o an henüz kabullenmediği gibi: Gül’e anlattığı rüyasında “Meğer biz ayrılmamışız, ben seni öldürmüşüm” derken hem ilişkisini hem de Gül’ü, onun sevgisini ve anlayışını tükettiğini, ayrılmalarının bir yıl öncesinde fark edebilecek durumdayken birliktelik alışkanlığı ve onu bir başkasıyla düşünmenin verdiği kıskançlık sebebiyle açtığı yaraları örtmeye, sonu ertelemeye çabalamıştır.

Ümit Ünal, filminde öncelikli olarak ele alacağı Ender & Gül ilişkisinin şehvetle başlayıp şiddetle sona ereceğinin bilgisini, filmin henüz ilk dakikalarında arka arkaya ekrana getirdiği tartışma ve sevişme sahneleriyle verir. Yönetmenin vurgulamak istediği konular açısından ilişkinin nasıl başladığı ve bitirmeye hangi konuşmayla karar verildiği, bittikten sonra ne olduğu, hatta gerçekten bitip bitmediği dahi önem arz etmez. İlişki süresince incelenecek iki tezat karakter olarak Ender & Gül çiftinin, Veli & Selda çiftine göre daha fazla detaylandırılmış olması, yönetmenin arada kalmışlık üzerine incelemesinde daha fazla veriyi sağlamasından ileri gelir. Klasik bir ‘zıt kutupların birbirini çekmesi’ örneği şeklinde basitçe ifade edebileceğimiz çift, pek çok konuda ayrı uçlarda yer alır. Batı kültürünün temsili olarak Gül ve doğu kültürünün temsili olarak Ender, geçmişe ve ortak kültüre dair anılar ve izlenimler dile geldiğinde bir paydada buluşamaz. Hatta Gül’ün sırf bu yüzden Ender’in hışmına uğradığı, dışlandığı bile söylenebilir. Tam da bu gibi sahnelerden kolayca fark edileceği üzere Ender, daha fazla konuşan, lafını ölçüp biçmeden söyleyen, kanı kaynayan ve tartışmacı bir karakter iken; Gül ise az konuşan, soğukkanlı, kontrollü ve tartışmadan uzak durmaya çalışan bir kişiliktir. Ender’in çocukluğu fakirlikle geçmiş, Gül’ün ise böyle bir sorunu olmamıştır. Ancak 30’lu yaşlarında ekonomik olarak oldukça güçlü bir konuma gelmesine rağmen Ender’in tatminsizliği, kendini hayatta istediği konumda görmeyişi de ikili ilişkideki çatışmanın sadece ekonomi veya statü ile ilgili olmadığının kanıtıdır. Çünkü Ender’in zengin olması değil, edebiyattan anlar, yazar-çizer biri olacağı öngörülmüştür; toplum ve aile tarafından kendisine yakıştırılan rolün çok uzağındadır. Gül ile tanışmasından sonra tekrar roman okumaya çabalaması dahi onun gözüne girmek içindir. Ayrılma aşamasında Gül için kullandığı ‘hayatımı ele geçirmiş’ ifadesi de aslında yersiz bir suçlamadır; kendi zihninde oturtamadığı bir rol üstlenmesinden ve bu rolün gerekliliklerini yerine getirme konusundaki başarısızlığın dışa yansıtılmasından başka bir şey değildir.

Ünal’ın örneklediği bir diğer arada kalmışlık ise Veli’nin cinsel tercihi ile ilgili yaşadığı durumdur. 30 yaşına kadar eşcinsel arzularını inkâr etmeye çalışan Veli, bu kimliğini ancak 30’undan sonra kabullenmiştir. Fakat bunu idrak etmesine rağmen Selda ile bir evlilik gerçekleştirerek cinsel tatmini dışarıda araması ve bu tercihini en yakın arkadaşlarından ve ailesinden saklaması da tezat oluşturur. Bu durumu gizleme isteğine sebep olan etken yine toplumsal rolünün ağırlığından kaynaklanmaktadır. Asker bir babanın oğlu olarak erkin ve itaatin en önemli değerler olduğu bir ailede büyümüş olması ve ergenlik çağından beri tanıyor olduğu iş ortağı Ender’e karşı çizdiği kişiliği ve aktardığı tutumu yıkmanın zorluğu, hele bir de eşi Selda’yı ona Ender’in tanıştırdığı detayı da göz önünde tutulduğunda, içinde yaşattığı rolü gerçekleştirmenin ve yapması gereken itirafların çok uzağında kalmaktadır. Belki bu sebeple de itiraf edebildiği tek kişi, hayatına sonradan katılan ve nispeten baskı hissetmediği Gül’dür.

Eşcinsel bir eşe sahip olduğu için cinsel hayatında tatminsizlik yaşayan ve bebek sahibi olmak isteyen Selda’nın arada kaldığı nokta ise sadakat konusundadır. Ender ile yaşadıkları kaçak sevişmelerin sonucunda bir bebek dünyaya getirecek olması, Ender – Selda arkadaşlık rolünü yeniden rayına oturtmayı veya bu rolü göstermelik de olsa oynamayı imkânsız kılar. Sonuç, diyalogun ansızın kesilmesi ve gizli ilişkileri hakkındaki dedikoduların hamilelikle kanıtlanmasına bir de sağlama yoluyla tasdik veren bir uzaklaşmadır.

Rollerin gerektirdiği gibi davranılmaması, her karakterin tutumunu bir ‘kendini kandırma’ haline çevirmeye zorlar: Selda, sadakatsizliğini “arkadaşça seks” olarak kendine kabullendirir; Ender’in, ayrıldıktan sonraki bir şeyler yazma hırsının altında, edebiyat kültürü konusunda kendine karşı rakipleştirdiği Gül’ün, “okuduğun romanları anlamadın” eleştirisini kine dönüştürmesinin de katkısı vardır. Gül’ün Veli ile olan yakınlaşması, onun eşcinselliği nedeniyle yarım kalmış ve bu sebeple yalanlanmış olsa da, Ender – Selda sadakatsizliğine verilmek istenmiş bir cevap olabilir. Veli, her ne kadar hayatta hep bir denge kurmanın peşinden koştuğunu dile getirmiş olsa da, Selda’yı maruz bıraktığı durum ve konum ile, aslında inşa ettiği düzenin zemininin ne kadar gevşek olduğunu görmezden gelir.

Filmdeki aldatmaların hepsi ‘rol sadakatsizliği’ kavramı altında toplanabilir ve açıklanabilir. Toplumsal rollerin çoğunlukla kültürden ve köklerden aşılandığı dünyamızda kendi köklerine zıt bir rol arzusunu çevresine açıklayamayan Veli, yine ailesinin beklediği rolü gerçekleştirememiş olan Ender; onunla ağabey-kardeş rolüyle büyüyen, ancak bunu yıkan Selda, hatta kökleriyle doğrudan küskünlük yaşayan, adeta kendini köksüz hisseden Gül’ün kökleriyle çatışma ve sorunları, rol sadakatsizliği ile birlikte filmin üzerinde durduğu temaları oluşturur. Ya da rol sadakati ve kök barışıklığının, dolayısıyla bireyin özüyle barışık olmasının, onun ikili ve sosyal ilişkilerinin geleceği açısından önem arz ettiğine dair Ara filminin bir örnek sunduğu söylenebilir.

Ayrıca başarılı senaryolarıyla sinemaya 1980’ler’lerde adım atan, ancak bu başarısına ve yeteneğine rağmen yönetmenliğe oldukça geç başlayan Ümit Ünal1990’lar’larda kamera arkası tecrübesini geliştirdiği ve rüşdünü ispatladığı reklam sektörü deneyimini Ara‘nın senaryo ve kurgusuna da yedirmeyi başarmıştır. Gül’ün ölen babaannesinden kalan evin hem reklam ve sinema filmi çekimleri için kiraya verilmesi hem de dört karakterimizin buluşma yeri olarak kullanılması ile Ümit Ünal, sahne geçişleri ile reklam filmi çekimleri arasında tematik bağlantılar kurup, bu görüntüleri sahne aralarına serpiştirerek ilginç bir kurgu ve anlatım olanağı yaratmıştır.

, , , , , , , , , , , , , ,

1 comment

  1. N

    Lütfen bana cevap verin. Filmin sonundakı yazılarda Gül için fahişe yazılmış ve 2005-de Enderle sevişen Gül mü? Gül gibi, izlediğim video kalitesi iyi olmadığı için tam anlamadım. Sonlara doğru 2005 yılında Ender neden Gülle fahişe gibi sevişti? İlk tanışma böyle mi olmuş? Sonra Gülü hatırlamamış? Başka mantıklı açıklama bulamadım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir