Konuk Yazar: Besna Ağın
Festivalin ikinci gününe “TAKas Pazarı” ile başladık. Documentarist dışı bir etkinlik olsa da, festival ekibi olarak TAK’ı her gün daha çok tanımamızı ve sevmemizi sağlayan bu etkinliklere değinmeden geçmek olmaz. Yeryüzü Derneği ile ortaklaşa gerçekleştirilen “TAKas Pazarı”, her ayın ikinci haftasında pazar günleri yapılan bir etkinlik. Bugünkü pazar, çocuk teması kapsamında programlanmıştı.
Prizren’de 8-16 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen Kosova’nın en büyük belgesel ve kısa film festivali Dokufest kapsamında gösterilecek iki filmden önce festivalin sanat yönetmeni Veton Nurkollari kısa bir konuşma yaptı. Gelenlere burada oldukları için teşekkür ettikten sonra izleyeceğimiz ikinci filmin biraz uzun ve yavaş olduğunu ama sonuna kadar kalacağımızı umut ettiğini söyledi. Filmi izledikten sonra ise bu sözleri benim açımdan oldukça fazla anlam ifade etmişti.
“To The Wolf – Kuzzulkurt”, 2012 tarihli bir Fransa-Yunanistan ortak yapımı. Christina Koutsospyrou’nun yönettiği, Aran Hughes’un görüntü yönetmenliğini yaptığı “Kuzzulkurt” Yunanistan dağlarındaki iki çoban ailesinin hayatta kalma mücadelesini odak alıyor. Berlinale kapsamında Forum bölümünde yer alan ve uluslararası yirmiden fazla festivalde gösterimi yapılan film, Veton’un dediği gibi bir Angelopoulous filmi kadar estetik ve sinematografik. 74 dakika süren fakat çok daha uzun süredir filmi izlediğinizi hissettiren belgesel, bu duyguyu seyirciyi sıkmadan yapabilmeyi başardığı noktada büyük takdir topluyor. İki çoban ailesinin hayatlarına dâhil olduğumuzda artık evin bir parçası oluyor ve onlarla birlikte fakirlik, açlık, umutsuzluk çekiyoruz.
“Kuzzulkurt” iki yıl boyunca aralıklarla çekilen, gerçek çoban aileleri ve çiftçilerin kendilerini oynadığı bir belgesel. Bir belgeselde bundan doğal ne olabilir diye sorabilirsiniz fakat tam bu noktada Koutsospyrou ve Hughes’un ustalığı açığa çıkıyor. Dört aylık çekimi dört günlük senaryo anlatımına sıkıştırmayı başaran ve sürekli yağmur yağdığı ilizyonunu yaratmak için güneşli günlerde yalnızca iç mekân çekimleri gerçekleştiren ekip, oyunculuklara da minimum oranda müdahale etmiş. Tüm bunlar ortaya kurmacaymışçasına çekilen fakat kurmaca olmayan bir belgesel çıkarmış. Sinematografiyi belgeselde var etmeyi başaran sinemacılar zor bir yük taşırlar; bu belgeselde sadece film dilini oluşturmak değil, Yunanistan’daki krizi ve politikayı ailelerin gözünden vermek de zorlu bir anlatım. Ve ek olarak, filmin son sahnesi harflerin tanıdık gelmediği Yunanca jenerik kısmını pür dikkat izleyecek şekilde mıhlıyor sizi koltuğa. “Kuzzulkurt”, uzun zamandır izlediğim en iyi işlerden biri; filmin bir ekonomik kriz ayağının da yakın zamanda Türkiye’de gerçekleşmemesini umduğumu ve izlerken sürekli olarak karşılaştırma yapmaktan kendimi alıkoyamadığımı da eklemek isterim.
Filmin trailerına göz attığınızda kafanızda şekillenenden çok daha fazlasını filmin tamamında bulacaksınız: https://vimeo.com/60660523
Ayrıca bağımsız video dergisi The Seventh Art tarafından filmin yönetmeni ve görüntü yönetmeni ile yapılan röportajı şuradan izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=IT1zt26az_s
“Kuzzulkurt”dan hemen sonraki filmin neşeli, insanın içini açan türden olmasını dilemiştim içimden; şanslıydım ki sırada “Living Stars – Aramızdaki Yıldızlar” vardı. “ Onlar Buenos Aires’te dans ediyorlar. Sadece isim ve meslekleri ile tanıtılan düzinelerce insan mutfaklarında, salonlarında, ofislerinde ve sokaklarda oldukça ünlü bir pop şarkısı ile dans ederken gösteriliyor. Genç, yaşlı, yalnız ya da başkalarıyla, herkes sadece banyo aynalarında görülebilen bir doğallıkla kamera önünde performans sergiliyor. Bunlar bizim içimizden yıldızlar”.*
Festivalin bir diğer filmi 2013 yılı Sırbistan yapımı “When I was a Boy, I was a Girl – Ben Hep Kız Çocuğuydum”du. Transseksüel Goca’nın hikâyesini anlatan ve Berlinale kısalarında gösterilen film, Sırp toplumunun baskıcı ortamında samimiyeti ve çabasıyla direnmeye çalışması üzerine kurulmuş. Goca, bu onu mutlu etmese de, hayatını idame ettirebilmek için seks işçiliği yapıyor. Film de aslında bu anlayışın etrafında şekillenmiş; hayatta herkesin mutlu olmayı hak ettiğine inanan ve gözleri dalıp “mutluluk…”diyen Goca’nın, mutluluğu hak etmesi için sırf bir trans olması dolayısı ile daha çok çabalaması demek.
Filmin fragmanı için sizi böyle alalım: https://vimeo.com/69492608
Günün son filmi Eva Stotz’un Gezi Parkı protestoları sırasında çektiği “One Million Steps – Bir Milyon Adım”dı. Belgesel, dünya prömiyerini de Documentarist kapsamında yaptı. Eva, başka festivallerden de gösterim teklifleri aldığını fakat ilk gösterimlerin İstanbul’da olmasının içine sineceğini anlattı filmden sonra gerçekleştirilen forumda.
“Bir Milyon Adım” Marije Nie’nin protestoların tam ortasında kendi sanatçı duruşunu ve step dansını bir başkaldırı olarak eylemlere katmasıyla yaratılmış. Her gün attığımız adımların protestolar esnasında hiç olmadığı kadar anlamlı hale gelmesi ve herkesin adımlarının birleştiği yollar oluşması Gezi’de bize tanıdık gelen bir durum.
Filmin hemen sonrasında gerçekleşen forumda ise Eva filmin yapım sürecini ve hikâyesini anlatmakla kalmadı, müzik, ritm, resim ve protestonun taşıdığı evrensellik üzerine de sorgulatıcı bir tartışma ortamı yarattı. Geçen yıllarda Documentarist kapsamında “Ben Geldim Gidiyorum” belgeseli gösterilen yönetmen Metin Akdemir de, forumda sanatın formunun Gezi’de bozulduğunu ve biricikliğin kaybolarak, dışavurumun anonim hale gelmesinin sanat ve sanatçılar adına yarattığı gelişimlerden bahsetti.
Not 1 : Festival devam ederken TAK’ın üst katında Mecha maket çalışmaları teması üzerine bir araya gelmiş Gundam Türkiye ekibi, maketlerini yapmaya devam etti. Bu maketler aslında kişisel işler, ancak bu işin gediklileri bir araya gelip bir atölye oluşturmuşlar ve (bizden duymuş olmayın) belki bir süreden sonra maketlerin yapımı üzerine workshop da verecekler.
Not 2: Metin demişken, Küpeli ve Ben Geldim Gidiyorum belgesellerini de hatırlamakta fayda var; her zaman kendi kadar samimi filmler yapıyor.
Ben Geldim Gidiyorum: https://vimeo.com/64670235
Küpeli : https://vimeo.com/115277836
*Documentarist Katalog
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.