“Yine bana hüsran yine bana hasret var” diyen bir adam mıdır eskilerin hırsızı şimdilerin umutsuz vakası Dom Hemingway? Richard Shepard, biraz ondan azıcık da bundan deyip hayata tutunmaya çabalayan bir adam olan Dom Hemingway’i anlatmış.
Dom Hemingway, 12 yıl hapis yatmış ve filmin başında müjdeli telefonunu alarak serbest kalmış bir adam. Gerçekleştirilen soygunda paralarını da kaybetmemek adına arkadaşlarını ispiyonlamamanın sonucu olarak hayatından 12 yılı kaldırıp bir köşeye fırlatmış. Karısının ölümünü ve çocuğunun büyümesini görememiş ve bunlardan dolayı sürekli pişmanlık duymuş bir adam. Filmde zaten pişmanlığını her durumda dillendirmesi beyninize işliyor. Bu durum izleyiciyi Dom’un acısına ve yaşantısına ortak ederken bir taraftan da “anlamadıysanız bir daha anlatayım” tarzında kabaksal bir tada doğru ilerletmiş.
Açılış sahnesinde cinsel organına yönelik tiradıyla Dom aslında kendine methiyeler düzen bir adam. Bunu her adımında özgüvenini harekete geçiren konuşmalarında da anlayabiliyoruz. Fakat onun da kırık bir dalı var hayatında. Ailesinden ayrı geçen 12 yılda hayatında en çok sevdiği 2 şeyden uzak kalmak gibi. Dom, kaybolan yıllarının derdindedir fakat onu o noktaya getiren beceriksizliği, umutsuz vaka oluşu ve aynen filmin kurgusal yapısında olduğu gibi sürekli “bağlamından kopuk” yaşamıdır.
Dom Hemingway rolüyle Jude Law büyük dağların yuvarladığı kaya parçası gibi kalıyor. Düştüğü yerde belki büyük ama koptuğu nokta bağlamıyla çok da başarılı olduğu söylenemez. Yine de filmin en iyi performansı kendisine ait. Özellikle içinde kırık kalanları anlatırken ki hali takdir edilesi diyebiliriz. Law için tiratların adamı benzetmesini de yapmayı borç biliriz.
Dom, ailevi konularda hatalara düşse de işi konusunda hiç de mütevazı olmayan bir adam. Onun işi hırsızlık, usta kasa hırsızı. Seks, uyuşturucu, alkol, karanlık işler Dom’un hayatını şekillendiren etmenler arasında. Canı istediğinden mafyaya kafa tutar, canı istediğinde de usta elleriyle kasaları bir çırpıda açar. Dışarıdaki onca insana karşı korkusuz ama kızının karşısına çıkamayacak kadar da korkaktır. Korkaktır çünkü suçlu suçunu bilir. Savunmaya yarayacak sözü de yoktur, o sözcüklerle tekrar bir şeyleri hatırlamaya gücü dahi yoktur. İyi bir baba olamamıştır ama iyi bir baba olmak için 12 yıl hapis yatmıştır. İyi bir baba olmak istemiştir ama karısının cenazesinde bile bulunamamış, çocuğunun büyümesine şahit olamamıştır. Tam bir dram insanıdır ama acınılası değildir. Çünkü kendi eliyle kendi sonunu hazırlamış biridir Dom.
Shepard, filmi baştan sona bir türlü rahata erdiremediği bir ritimde sürdüregelmiş. Dom’un hikâyesi fazlasıyla kopuk. Filmi parça parça ele almak gerek. Bir parçayı bütününe kavuşturacakken yarım kalan bir durumla karşılaşıyorsunuz. Akabinde devam eden sahnelerde yönetmen bütünlüğü yakalamayı hedeflese de, Dom’un hikâyesini daha da karmaşıklaştırıp soru işaretleriyle bırakıp gidiyor. Film adeta “bitse de gitsek” kıvamında bir sona layık görülmüş.

Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.