Filth (2013): Bazen Sadece Sırların İçin “Pislik”sindir…

Filth (2013): Bazen Sadece Sırların İçin “Pislik”sindir…

Share Button

“Eskiden iyi biriydim…”

Hastalıklı bir kişilik mi yoksa kaderinin oyununu yaşayan bir adam mı Bruce? Filth, Irvine Welson’un romanından Jon S. Baird tarafından beyaz perdeye uyarlanan ve James McAvoy’un tam bir “pislik” olduğunu izleyeceğimiz bir film.

Bruce, terfi için her yola başvuran bir polis memurudur. Fakat Bruce’un hayatında bir takım düzen bozuklukları da mevcuttur. Harika bir karısı ve kızı bulunan, örnek çift olarak gösterilen bu adamın derdi nedir? Bruce, bipolar bozuklukla posttravmatik stres bozukluğunun karışımı bir ruh haline sahip bir adam olarak çıkıyor karşımıza. Bu sebeple ne yapacağını kestirmek güçtür. Zaten görünen yüzüyle Bruce; son derece iyi niyetli biridir.

Bruce’u izlemeye başladığınızda önce sıklıkla gülmelere ve filmin komediye kaçan bir polisiye olduğuna inanabilirsiniz fakat Bruce’un yaşamını irdeledikçe görüyoruz ki izlediklerimiz su katılmamış dram türünden inciler niteliğinde. Bruce, kendine bir dünya yaratmış ve bu dünyaya kendi dâhil etrafındaki herkes inanmış ya da yalancı ilgileriyle inanmış görünmüşlerdir. Her şeyin bir nedeni olan hayatta Bruce’un da “pislik” olmasının altında kendini kamufle etme çabası bulunmaktadır.  Bruce, geçmişindeki sorunları gününe, hiç beklemediği anlarına yansıyan bir adamdır. Fakat geçmişiyle hiç yüzleşmemiş ve sorunlarını aşmayı denememiştir. Bu sebeple çare ona göre anlık mutluluklar yaratan kullanımlardır. Alkol, uyuşturucu ve seks… Bu bağlamda akıllara bir anda Scorsese’nin “The Wolf of Wall Street” filmini getirebilir. Dramatik benzerlikleri mevcut olsa da işleyiş yönünden apayrı iki film.

Filmde James MacAvoy gerçeğiyle yüz yüze kalıyorsunuz. Onun nasıl “pislik” olduğunu görüp hem nefret ediyor hem de acıyorsunuz. Kısacası McAvoy belki de bu film ile filmografisindeki en başarılı performansına imzasını atıyor. Beyaz perdede McAvoy’u değil de Bruce’u izlediğinizin ayırdına varamıyorsunuz. Ruh hali geçişleriyle ise ayrı bir yere ait olduğu hissini uyandırıyor. Filmde McAvoy haricinde yan karakterler bulunsa da McAvoy tek kişilik gösteri sunuyor gibi. Adeta devleşmiş, şahlanmış gibi hayran bırakıyor izleyenleri kendine. Film zaten senaryodan çok oyuncu odaklı bir film olduğundan rol için McAvoy’un seçilmesi doğru bir tercih olmuş.

Filmde yabancı düşmanlığı, ırkçılık, cinsiyetçilik gibi konulara girilse de çok üzerinde durmadan ilerlenmiş. Genelde karakteri tanımlarken başvurulan tanımlama olarak üzerinden geçilmiş bu kavramların. Zaten filmin giriş sahnelerinin birinde Bruce, biraz da “Transpotting”e saygı duruşu niteliğinde bir tirat ile kavramlara bakışının üzerinden geçiyor.

Filmin biraz ondan biraz bundan esintiler tadında ilerlediği bir gerçek. Hatta geçmişle hesaplaşma konusu bakımından Çağan Irmak’ın Mustafa Hakkında Her Şey filmini de akıllara getirmiyor değil. Bruce ile Mustafa’nın çok ortak noktası var. İkisi de işinde başarılı, ikisi de acımasız, ikisinin de geçmişte halledemedikleri sorunları benzer ve ikisi de acınılası haldedir. Mustafa her ne kadar Bruce kadar pislik olmasa da o yaptıklarıyla (mesela bir restoran sahnesi) insanları kendinden iğrendirmiştir. Ayrıca Mustafa’nın ruhsal geçişleri Bruce kadar net bir çizgide değil. Bruce burada apayrı bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Acısını başkalarını rencide ederek, onları (psikolojik olarak) hırpalayarak çıkaran bir adam.

Filth, işlenen cinayeti çözmek adına yola çıkıldığından polisiye türünde bir film olarak tanımlansa da Bruce’un hayatı odaklı bir film olduğu için dramadır. Öyle bir dram ki bazen o son adımda vazgeçecek bir şans çıksa da geri dönüş olsa dedirtir. Ama geri dönüş yoktur. O son adıma kadar şansınızı sonuna kadar kullanmanız söylenir size. Belki de “kullandım kullanacağımı bundan sonra kalan sağlar bizimdir” der ve son vuruşunuzu yaparsınız.

twitter.com/demetozturk

, , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir