Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (2017): Oportünist Bir Uzlaşı Hikayesi

Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (2017): Oportünist Bir Uzlaşı Hikayesi

Yazar Puanı2.5
  • Uzlaşı bahsine geri dönecek olursak, eğer film bir tecavüz tartışması yapıyorsa en azından bir uğrak noktası olarak kadın kimliği üzerine birkaç laf etmesi gerekir diye düşünüyorum. Ama filmde kızı için mücadele eden bir anne figüründen başka herhangi bir kadın kimliği söylemi bulunmuyor. Yani mücadelenin meşruiyet zemini annelik üzerinden kuruluyor.
Share Button

Oyun yazarlığından gelen yönetmen Martin McDonagh’ın son filmi Three Billboards Outside Ebbing, Missouri beyaz orta sınıf Amerikalıların çoğunlukta olduğu bir kasabada geçiyor. Tecavüze uğradıktan sonra öldürülen kızının faillerinin bulunması için mücadele veren bir annenin kasabalılar ve kolluk güçleriyle girdiği mücadeleyi anlatan film, başlangıçta bir mücadele pratiği sunsa da sonlara doğru beyaz iktidarla uzlaşma yoluna gidiyor.

Film unsurlarıyla ilgili önemli iki noktaya temas edip sonra bu uzlaşı meselesine geri dönelim. İlk başta göze çarpan özellik filmin çok iyi organize edilmiş bir senaryo akışının varlığı. McDonagh, bir suç olayı üzerinden yetkin bir çatışma yapısı kurarak acılı anne ve toplumun diğer bileşenleri arsında önemli bir olay aksı kurmuş. İkinci nokta anneyi girdiği bu mücadeleden geri döndürmek isteyen rahiple konuşma. Anne ve rahip arasında geçen konuşma, ahlak ve din arasındaki çelişkiyi de gözler önüne serer. Bu konuşmada şöyle bir söylem kurar yönetmen; din, adaleti, toplumsal düzeni dizayn etmek için kullanan bir aracı kurumdan başka bir şey değildir. Bu söylem gayet radikal bir içeriğe sahipken filmin işleyişi tekrar Amerikan orta sınıf seviciliğinin bir varyantına dönüşür.

Toplumsal Uzlaşı:

Uzlaşı bahsine geri dönecek olursak, eğer film bir tecavüz tartışması yapıyorsa en azından bir uğrak noktası olarak kadın kimliği üzerine birkaç laf etmesi gerekir diye düşünüyorum. Ama filmde kızı için mücadele eden bir anne figüründen başka herhangi bir kadın kimliği söylemi bulunmuyor. Yani mücadelenin meşruiyet zemini annelik üzerinden kuruluyor. Bu durum aslında sorun teşkil etmese de toplumsal ötelik konularının hemen hepsine değinen filmin tecavüz olayına sadece annenin mücadelesi üzerinden değinmesi, yani kadının toplumsal konumlanışı üzerinden gelişecek bir mücadeleye kapı açmaması, önemli bir toplumsal uzlaşı alanı açıyor. İkinci uzlaşı noktası olarak kasabanın şerifi ve onun emrinde çalışan ırkçı polisin yaşadığı dönüşüm sayılabilir. Anne, billboardlara yazdığı yazılarla olayın failinin bulunmamasında şerifi suçluyor. Şerif, kasabalının sevdiği bir kişilik ve kanser hastası. Bu nedenle billboardların şerif üzerinde oluşturacak olumsuz etki kasabalı tarafından hoş karşılanmıyor. Yani bir de kasabalının bu ahlaki yargıları var annenin savaşması gereken. Tabii bu nokta aslında iyi işleyen bir katman ekliyor senaryoya fakat şerifin intihar etmesi ve bıraktığı mektup ile intiharıyla billboardlarda yazılanlar arasında ilişki olmadığını belirterek onun seyirci tarafından da onaylanan naif duyarlılıklarının şişirilmesi diğer bir uzlaşı alanı işliyor.

Şerif bir mektup da ırkçı polise bırakır. Bu mektupta, aslında polisin ne kadar iyi biri olduğu ve babasını kaybetmenin verdiği üzüntünün onu şiddet dolu bir ırkçıya çevirdiğinden dem vurur. Yani başrol yine oedipus’undur. Tabii mektuptan çok etkilenen polisimiz dönüşüm geçirerek artık ırkçı biri olmaz ve acılı anneyi de alarak başka bir tecavüz vakası zanlısını bulmak için başka bir kasabaya yolculuk eder. Yani suçlu başka kasabalara yelken açmıştır. Öteki dışarıdadır. Bu da başka bir uzlaşı noktası. Kasaba üzerinden radikal bir orta sınıf eleştirisi yapan iyi bir örnek olarak Blue Velvet’in altını çizip yazıyı noktalayalım.

, , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir