Uluslararası sinema dergisi Sight&Sound 2014’ün en iyi 20 filmini seçti. Dünyanın çeşitli yerlerinden 112 sinema yazarının katkıları ile hazırlanan listede ülkemize ikinci kez Cannes Altın Palmiye Ödülü’nü getiren Nuri Bilge Ceylan imzalı Kış Uykusu filmi de yer alıyor.
1. Boyhood / Çocukluk – Richard Linklater, ABD
Richard Linklater’ın zaman kavramını ele alışı ve bunu özgün bir öykü aktarma yöntemi olarak benimsemesi de kendi sinema dilini oluşturması açısından etkin bir örnek. Sinemayı zamana şekil veren bir deneyim şeklinde tanımlaması, daha ilk filmlerinden itibaren zamanı bir karakter olarak filmlerine yerleştirmesi veya karakterlerini zamanın akışına bırakmasından da anladığımız gibi “zaman” Linklater’ın sinema estetiğinin oluşmasına büyük katkı sağlıyor. Bu açıdan bakıldığında yönetmenin son filmini 12 yıllık bir periyotta, dönemsel çekimler yaparak tamamlaması Linklater Sineması için şaşırtıcı değil. (Filmin Eleştirisi: Boyhood (2014): Anların Değeri, Zamanın Akıcılığı)
2. Adieu au langage 3D / Dile Veda – Jean-Luc Godard, Fransa
Cannes Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü ile dönen Jean-Luc Godard imzalı Dile Veda (Adieu au langage), düşünme ve seçme özgürlüğünden muzdarip beşerlerin bedensel eşitliği üzerinden hareket ederken, şartlandırılmış birey eylemlerinin dikte ettirilen öğretilerden başka hiçbir şey olmadığını, hiçbir yönlendirmeye maruz kalmadan yapılan iki eylem ile gösteriyor: Bir bebeğin ağlayışı ve bir havlama. (Filmin Eleştirisi: Goodbye to Language (2014): Görüntünün İntiharı)
3. Leviathan – Andrey Zvyagintsev, Rusya
Gnostikler dünyayı zincire vuran canavarlara kafa tutmak için karşı-canavar hazırlamaya yönelik her türlü girişime itiraz ederler. Oysa Leviathan tersi bakış açısını kutsar; ona güç verir, destek olur. Leviathan’ın aşılamak istediği ”insan insanın kurdudur” söylemidir; ne de olsa kendisi karanlıktan beslenen bir canavardır; aldanmamak gerekir. (Filmin Eleştirisi: Leviathan (2014): Canavarın Yansıması)
4. Cavalo Dinheiro / Horse Money – Pedro Costa
5. Under The Skin / Derinin Altında – Jonathan Glazer, İngilter, ABD, İsviçre
Ruh-beden diyalektiği, görmenin sınırları ve çeşitleri, siyah ve beyazın gözde oluşturduğu perde, Adem-Havva motifleri, derisine göre cisimleşen kişilikler… Under the Skin baştan sona insan olmaya ve tensel, duygusal hissetmeye/hazza dair bir film. (Teksin Begeç)
6. The Grand Budapest Hotel / Büyük Budapeşte Oteli – Wes Anderson, ABD, Almanya, İngiltere
The Grand Budapest Hotel, Wes Anderson’dan beklenildiği gibi bir film olamasa da renk cümbüşü olan setleri, dönemin giysileri ve mizanseniyle normal bir film olmayı başarıyor. Bunun ötesinde farklı bir tarih denemesi yapmaya çalışan bir meta-film olarak karşımıza çıktığını da söylemeliyim. Film, Avrupa’da bir otelde geçen olayları Grand Budapest’in içine yerleştirerek çeşitli bağlantılar kurarken Avrupa tarihini alaya almayı da ihmal etmiyor. Tarihin baştan yazılmasından farklı olarak tarihi manipüle eden, kendine göre düzenleyen bir çatı kuran filmde, bu yapıyı anlatırken hatta kurarken “sinekod” sözcüğünün kullanılmasının iyi ifade açısından mantıklı olduğunu düşünüyorum. (Filmin Eleştirisi: The Grand Budapest Hotel (2014): Bir Parça Tarih İçinde Bütün Bir Avrupa)
7. Kış Uykusu – Nuri Bilge Ceylan, Türkiye, Fransa, Almanya
Hoşgörüyü gerçeklikten uzak bir soyutlukta, nostaljik bir duygu devinimi içerisinde tanımlama ya da kullanma bağnazlığının kibre nasıl hizmet ettiğini görmek için, neye niçin hoşgörü göstermemiz gerektiğinin farkında olmadığımıza yönelmek yeterli olacaktır. Bu çıkarım, hoşgörüyü kişiler arası ilişkilerin birinci planına koymanın yanlış olduğu anlamına gelmez. “Ben”den başkasının düşmanca konumlandırılmasının önüne geçişin temeli olarak ele alınmalı ve “ben”i yüceltmekten ayrı olarak değerlendirilmelidir. İşte Nuri Bilge Ceylan’ın edebi metni Kış Uykusu tam da bu yanlış algı üzerine anlatısını oluşturmuş; insanın bu algı zıtlığı içerisindeki görüş darlığını, tek doğrunun kendisinde gizli olduğunu sanan karakterlerin kendi aydınlığı ile sınırlandırmıştır. (Filmin Eleştirisi: Kış Uykusu (2014): Değişken Duygular)
Bazı kelimelerin birbirleriyle olan ilişkileri kelimelerin öz anlamlarından çok toplumda yarattığı çağrışımları ile başka anlamlara ulaşabilir. Sözgelimi “aydın” kelimesini ele alalım: Aydın kelimesi iyi eğitim almış, kültürlü, ileri görüşlü anlamındadır. Ancak algı daha çok entelektüel ile karıştırılır. Hatta entelektüel halk arasında pejoratif bir algı yaratırken aydın kelimesi onun düşünsel yapısını da kapsar. Bir anlamda kelime sanal olarak içeriğinden fazlasını ifade eder. Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kış Uykusu’nda merkezdeki karakter Aydın da kelime anlamı gibi şişirilmiş; kendisine düşünsel anlamlar yükleyen, bu sayede tam olmaya çalışan ancak sadece küçük çevresini “aydınlatabilen” biridir. Ceylan toplumun algıladığı haliyle Aydın’ı ele alırken, bireysel eksikliklerin düşünsel eylemlerin önüne geçmesini de vurgular. (Filmin Eleştirisi: Kış Uykusu (2014): Kaybolan Anlamlar)
8. Plemya / The Tribe – Miroslav Slaboshpitsky, Ukrayna
9. Ida – Pawel Pawlikowski, Polanya, Danimarka, Fransa, İngiltere
10. Jauja – Lisandro Alonso, Arjantin, ABD, Hollanda
11. Mr. Turner / Bay Turner – Mike Leigh, Fransa, İngiltere, Almanya
12. National Gallery – Frederick Wiseman, Fransa, ABD
13. The Wolf of Wall Street / Para Avcısı – Martin Scorsese, ABD
Scorsese, filmde tamamen tüketim ve kapitalizm üzerine örülü bir hayatı sunarken Wall Street dünyasının ne kadar sahtekârlıklarla dolu olduğunu çekinmeden anlatmayı tercih eder. İnsanların nasıl kandırıldıklarını, onların paralarıyla kimlerin zenginliklerine zenginlik kattığını, sahte mutlulukları, İsviçre Bankaları büyüsünü… Kısacası her şeyi anlatmıştır. Filmde sürekli bir tüketim kültürü çılgınlığının empoze edilişi söz konusudur. Daha çok kazanalım, daha çok harcayalım daha daha daha… Doyumsuzluk ve doyum arasındaki ince çizgilerle adımlar atılmış. (Filmin Eleştirisi: The Wolf of Wall Street (2014): Para Para Para)
14. Whiplash – Damien Chazelle, ABD
Damien Chazelle’ın Sundance’i birbirine katan filmi Whiplash, her ne kadar bir müzik öğrencisi ile öğretmeni arasındaki gerilimli ilişkiyi ekrana yansıtsa da, özelde insanların yeteneklerine koydukları sınırlarla, potansiyelleri ve başarı süreçleriyle ilgileniyor. Whiplash’in başarısı ikili arasındaki gerilim ve kendilerini kaybettikleri puslu vadi, mükemmeliyetçilik adına akan gözyaşı, ter ve kan, hatta birbirlerine duydukları nefret-sevgi ilişkisidir. Bunu hiçbir kişisel gelişim kitabında bulamazsınız. (Filmin Eleştirisi: Whiplash (2014): Şiddetin Sesleri)
15. The Duke of Burgundy – Peter Strickland, İngiltere, Macaristan
16. Birdman – Alejandro González Iñárritu, ABD
17. Deux jours, une nuit / İki Gün, Bir Gece – Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne, Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda
Ekmeği emek harcayanlar mı kazanır? Her ne kadar yaşadığımız dünyaya oldukça uygunmuş gibi görünse de bu sorunun yanıtını olumlu bir şekilde vermek imkânsızdır. Dış dünyada kusur kuralı vardır ve dolayısıyla emek harcamayan kişi de ekmeğini kazanır; öyle ki hiç çalışmadan, pinekleyen kişi çalışandan daha fazla kazanır. Çok iyi biliyoruz ki bahsedilen dış dünyada her şey, onu elinde tutana aittir ve bu aitlik peşi sıra umursamazlık ilkesini de oluşturur. Dardenne kardeşlerin Two Days, One Night / İki Gün, Bir Gece filmi, hiçbir iş yapmadan dünya nimetlerinden faydalanan patronun, çalışarak ekmeğini kazanmak isteyen işçilerine karşı sergilediği umursamazlık ilkesini gözler önüne sererken, işçiler arasındaki mecburiyetler ve kısmi umursamazlığa da derinlemesine değiniyor. (Filmin Eleştirisi: Two Days, One Night (2014): Sınıf Temelli Umursamazlık İlkesi)
18. Citizenfour – Laura Poitras, ABD, Güney Afrika, İngiltere, Almanya
19. The Look of Silence – Joshua Oppenheimer, Danimarka, Finlandiya, İngiltere, Endonezya, Norveç
20. The Wind Rises / Rüzgar Yükseliyor – Hayao Miyazaki, Japonya