Cahiers du Cinéma 2014’ün En İyi Filmlerini Seçti!

Cahiers du Cinéma 2014’ün En İyi Filmlerini Seçti!

Share Button

Yakın zamanda yayınladığımız uluslararası sinema dergisi Sight&Sound’un 2014 en iyi filmler listesinden sonra Fransızların meşhur sinema dergisi Cahiers du Cinéma da 2014 en iyi filmler listesini açıkladı. Sight&Sound dergisinin en iyiler listesinde yer alan Kış Uykusu Cahiers du Cinéma seçkisinde yer alamadı.

1. P’tit Quinquin / Li’l Quinquin – Bruno Dumont, Fransa

2. Adieu au langage 3D / Dile Veda – Jean-Luc Godard, Fransa

Cannes Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü ile dönen Jean-Luc Godard imzalı Dile Veda (Adieu au langage), düşünme ve seçme özgürlüğünden muzdarip beşerlerin bedensel eşitliği üzerinden hareket ederken, şartlandırılmış birey eylemlerinin dikte ettirilen öğretilerden başka hiçbir şey olmadığını, hiçbir yönlendirmeye maruz kalmadan yapılan iki eylem ile gösteriyor: Bir bebeğin ağlayışı ve bir havlama. (Filmin Eleştirisi: Goodbye to Language (2014): Görüntünün İntiharı)

3. Under The Skin / Derinin Altında – Jonathan Glazer, İngiltere, ABD, İsviçre

Ruh-beden diyalektiği, görmenin sınırları ve çeşitleri, siyah ve beyazın gözde oluşturduğu perde, Adem-Havva motifleri, derisine göre cisimleşen kişilikler… Under the Skin baştan sona insan olmaya ve tensel, duygusal hissetmeye/hazza dair bir film. (Teksin Begeç)

4. Maps to the Stars / Yıldız Haritası – David Cronenberg, Kanada, ABD, Almanya, Fransa

Satirik, hatta yer yer kitch ögelerle çerçevesi çizilmiş yeni Cronenberg filmi Yıldız Haritası, yüzünde ve vücudunda yanık izleri, cazibeden yoksun tavırları ve hiç çıkarmadığı eldivenleriyle olması gereken en son yer olan Hollywood’a gelen Agatha’yı merkeze alıyor. Agatha’nın öyküsünden çıkarımla entelektüel bir uyarıcılık görevi üstelenen Yıldız Haritası atıf yaptığı evrene paralel, kontrollü olarak dağılıp gerçeküstü bir anlatımda tamamlanıyor. Rüya fabrikasının altını kazıyan, kabuk bağlamış yaraları deşen, kanatan Cronenberg, sapıklık ve patolojik çelişkiler çerçevesinde bağımlılık, aile ve özgürlük söylemleri ile sadece Hollywood’u değil, toplumsal katmanları da zehir zemberek bir biçimci üslupla masaya yatırıyor. Tabii ki elini korkak alıştırmadığını söylemeye gerek yok. (Filmin EleştirisiMaps to the Stars (2014): Hollywood Yangın Yeri)

5. The Wind Rises / Rüzgar Yükseliyor – Hayao Miyazaki, Japonya

6. Nymphomaniac / İtiraf – Lars von Trier, Danimarka, Almanya, Belçika, İngiltere, Fransa

Sanatçı/masalcı anlattığı hikâyelerinin gerekçelerini sürekli olarak ıstıraba ya da melankolik yalnızlığına kapanıp kalmış varlıklara getirdiği tesellide aramaktadır. Kahramanların düşmüş olması anlatıcıyı yücelten bir durumdur -sonuçta onları elemden kurtaracak kişi de kendisidir.- Ancak bu hassas dengeyi korumak, hikâyeye gereğinden fazla müdahil olmamak gerekir. Lars von Trier’in özellikle son filmi Nymphomaniac’ta (İtiraf) kendini konumlandırdığı pozisyon işte bu tehlikeli çizginin ötesindedir. Bu ifade biçimi sınırlarda gezmeyi seven birinin bir süre sonra uzaktan gördüğü mayınlı bölgelerle ilgili ahkâm kesmesi, kendisini tanımlarken masalcı -gizli özne- olduğunu unutup fikirlerini dogmatik olarak empoze etmeye çalışması gibi sonuçlar doğurmaktadır. Trier filmin içine boca ettiği entelektüel birikimini bir ispat çabasına dönüştürmüş olması maalesef ki savlarının birbirleriyle çelişmesine sebep olmaktadır. (Filmin EleştirisiNymphomaniac (2013): I Can’t Feel Anything)

7. Mommy / Ana – Xavier Dolan, Kanada

Mommy, Xavier Dolan sinemasının beşinci filmi olarak beyazperde de arz-ı endam ettiğinden beri düşündüğüm tek soru, bir anne-çocuk ilişkisi daha ne kadar farklı bir derinlikle işlenebilir? Ne kadar derken abartılı hatta abartının ötesinde gerçekleşen bir ilişki formunu kaç farklı biçim ile zorlayabiliri kastediyorum. Hayatında hiçbir şeyi tam olarak becerememiş bir gazeteci olan anne Die ile hayat yeterince zor değilmiş gibi şiddet dolu fakat saf bir erkek çocuğu olan Steve’in ilişkisinde gerçekten de yok yok. Dolan, şiddet, aşk derecesinde sevgi (tutku da olabilir) ve tımarhane ilişkisinin bir arada bulunduğu sıradan bir anne oğul ilişkisini samimiyetle seyirciye yediriyor. Dolan’ın meselesini ister istemez merak ediyorsunuz. Oedipus’u mesele etmediği aşikâr. Onun gitmek istediği mesele, delilik derecesine varan bir anne çocuk ilişkisini anlatabilmekten geçiyor. (Burç Karabulut)

8. Love is Strange – Ira Sachs, ABD, Fransa, Brezilya, Yunanistan

9. Le Paradis – Alain Cavalier, Fransa

10. U ri Sunhi / Hepimizin Sevgilisi – Sang-soo Hong, Güney Kore

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir