Sınıfsal farklılık, en çarpıcı şekilde kara ekmek ve beyaz ekmek ayrımı ile anlatılabilir. Sınıfsal olarak üst kademede bulunanlar buğdayın tam olarak öğütüldüğü, yumuşak ve beyaz ekmekleri yerken, alt kademede bulunanlar buğdayın tozlu olan kısmının, süpürge tohumu, kepek ve saman ile yarı öğütülmesi ile yapılan kara ekmekleri yerler. Kara ekmekleri yiyebilmek ayrı bir çaba ve beceri gerektirir. Cevdet Kudret’in üç cilt olarak yazdığı ve Süleyman’ın hayat hikayesi çerçevesinde, yoksulluğu, dönemleri ile birlikte anlattığı kitapları (Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız / Evrensel Basım Yayım), sınıfsal farklılığı ekmek/yoksulluk üzerinden anlatabilmiş ender kitaplardandır. Cevdet Kudret, kara ekmeğin “çeneleri zevkle açıp kapamak değil; tam tersine, usul ile çiğnemek, iyi öğütülmemiş olan saman çöplerini ağızda yan yatırmak, yumuşatmak, ezmek, ondan sonra yutmak gerek” şeklinde yenmesi gerektiğini anlatır. Ekmek yemek eylemini bile belirli bir plan dâhilinde gerçekleştiren bu sınıfa mensup kişiler yaşamlarını ya kendi istedikleri plan çerçevesinde ya da üst sınıfın belirlediği plana uyarak devam ettirirler. Pa Negre (Kara Ekmek), karşılaştığı olaylar sonucunda kendi seçimlerini yaparak planını belirleyen Andreu ile üst sınıf tarafından hazırlanmış bir plana uyum sağlayan yakınlarının anlatıldığı bir film.
Filmin açılış sekansı, en iyi açılış sekansları içerisinde kendine kolayca yer bulabilir. Açılış ile başlayan olaylar örgüsü, gördükleri ve edindiği tecrübelerle kendini tamamlamaya çalışan bir çocuğun savaşımına dönüşüyor. Her ne kadar bir cinayet öyküsü ardı yaşananları merak ve seyir ediyor olsak da, filmin, saf çocuk dünyası ve büyüklerin yalan dünyasını karşılaştırma misyonunu görmemezlik edemeyiz.
Film özetle; babasının arkadaşı ve oğlunun cesedini ormanda bulan Andreu’nun, ölmeden önce çocuğun kendisine söylediği isim nedeniyle bu esrarengiz cinayetin nasıl meydana geldiğini merak etmesiyle başlıyor. Çünkü çocuk ölmeden önce mağarada yaşadığı varsayılan bir hayaletin adını vermiştir. Andreu bulduğu cesetleri yetkililere bildirince babasının suçlanmasına neden oluyor. Bu sırada babası siyasi suçtan arandığını söyleyerek Fransa’ya kaçmayı planlamaktadır. Annesi, yoğun iş temposu nedeniyle ilgilenemediği Andreu’yu halasının kalabalık evine gönderir ve burada karşılaştığı olayları anlamlandırmaya çalışan Andreu büyüklerin yalan dünyasıyla tanışır.
Emili Teixidor’un romanından uyarlanan yapım, Guillermo del Toro’nun 2006 yapımı ‘Pan’s Labyrinth’ filmini andırıyor. Her iki filmde de ortak oyuncular olduğunu da belirtmek isterim. Underground hikayelere benzer yapısı olan film, bunları da oldukça belirgin bir şekilde seyirciye yansıtıyor. İspanya iç savaşında yaşanan Franco diktatörlüğü, çocuk istismarı, sorunlu aileler, toplumsal cinsiyet baskısı ve çözülemeyen bir cinayet…
İspanya ulusal sinemasının en prestijli ödülü olarak kabul edilen Goya Ödüllerinden En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil toplam 9 ödül kazanan Pa Negre’nin yönetmeni, Agusti Villaronga. Filmin çocuk oyuncularının (Andreu rolündeki Francesc Colomer ve Núria rolündeki Marina Comas) abartıdan uzak, karakterle bütünlük oluşturmuş bir şekilde sergiledikleri performansın, filmin gücünü arttırdığını söylemek abartı sayılmaz. Bu oyunculuklara Andreu’nun annesini canlandıran Nora Navas’ın da muhteşem performansı eklenince filmin yönetmeni Villaronga’nın oyuncu yönetimi konusunda oldukça başarılı bir iş çıkardığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda filmin görüntü yönetmeni Antonio Riestra’nın kompozisyonları ve yönetmen Villoranga ile birlikte oluşturdukları uyum, enfes görüntüler ile karşı karşıya bırakıyor bizi.
Tüm dayatılan şartlar ve yozlaşan çevresinin karşısında, hiç evirip çevirmeden verilen final sahnesi ile Andreu’nun nasıl bir yaşamı seçtiğini anlamakta zorluk çekmiyoruz. İspanya iç savaşının oluşturduğu kargaşa ve direniş yozlaşmasını, o dönemin aile ve sınıf yapısını bir çocuğun gözünden anlatan bu yapımı kaçırmayın.
Kimya Mühendisliği mezunu. İnovasyon, Girişimcilik ve Yönetim bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini bırakarak Marmara Üniversitesi’nde sinema yüksek lisansına başladı. Çeşitli film festivallerinde görev almasının yanı sıra İnönü Üniversitesi Kısa Film Festivali’nin yürütmesini yaptı. Cineritüel sitesinin kurucusu ve yazarı.
Film gerçekten baştan sona etkileyiciydi. Özellikle giriş sahnesinde insanın nefesi kesiliyo adeta ve tabi ki final. Anlatılmak istenen daha başka nasıl anlatılır bilmiyorum.