My Winnipeg (2007) – Guy Maddin

My Winnipeg (2007) – Guy Maddin

Share Button

Batı Kanada’da Manitoba eyaletinin başkenti ve en büyük şehiri olan Winnipeg, Kuzey Amerika kıtasının coğrafi merkezine yakınlığı ve Kanada’nın doğu-batı doğrultusunun merkezinde bulunması sebebiyle stratejik avantajlara sahiptir. Verimli tarım arazilerinin ortasında olması sebebiyle tarım, ulaşım, sanayi merkezi haline gelmiştir. Oysaki Guy Maddin’in anlattığı Winnipeg, şehrin stratejik cazibe merkezi kısmından çok, insanların Winnipeg’i nasıl gördüğü, yaşanılan yerin boğucu rutini ve çıkışsızlık hissiyle ilgileniyor. Bu yüzden ismi My Winnipeg (Benim Şehrim Winnipeg).

Görünüşte bir belgesel olan My Winnipeg’te Guy Maddin, gerçek ile fanteziyi kendi belleğinden damıtarak, çoğu kez net olmayan anımsamalarıyla harmanlıyor. Elde edilen ve fantezi belgesel diye adlandırabileceğimiz bu yeni formu da bir kaçış öyküsü ile izleyiciye sunuyor. Baştan söyleyelim; My Winnipeg izlemesi oldukça zahmetli bir film. Daha çok bir masal, sözsel bir anlatı şeklinde ilerliyor. İzlediğimiz görüntülerin birbirleriyle bağları geniş bir düzlemde ele alındığı için oldukça zayıf, bir tür anımsama halinden öteye gidemiyor. Film boyunca anlatıcı olarak görev yapan dış ses de bu atmosferi güçlendiriyor. Çoğunlukla Guy Maddin’in düşlerine bir yolculuk şeklinde ilerliyoruz. Bunu rüya gören birinin sayıklamalarına ortak olmak gibi düşünebiliriz. Kentin boğucu çıkmazları kadar kaçış yollarını da anlatıyor Maddin. Diğer taraftan çıkış yolunu her fırsatta kendisi kapatıyor. Geçmişin izleri ise bazen bir halıyı düzeltmek gibi tekrarlanan rutinlerden bazen de donmuş atların ürkütücü görüntülerin oluşuyor.

Benim şehrim, benim hatıralarım…

Bir belgesel filmden sübjektif / öznel yargılardan uzak, tarafsız sadece gerçekleri ortaya koymasını bekleriz. Oysa tarafsızlık dediğimiz sınır da o kadar net değildir. Guy Maddin memleketi Winnipeg’te bir belgesele imza atarken otobiyografik ve düşsel bir sorgulamaya giriyor. Atmosferik, dışa vurumcu ögeler de içeren benzersiz sinemasının da etkisiyle gerçekler ile düşler birbirine karışıyor. Filmin belirli bir mantık gözetmeden art arda sıralanan görüntülerinin sanki yönetmenin kafasında seyahat ediyormuş hissi uyandırmasının sebebi de bu aslında. Diğer taraftan eski bir artist olan annesi ile olan ilişkileri ve çocukluğunun izlerini de belgesel içinde bir film olarak ayrıca anlatıyor. Maddin’in film içerisinde şehrin yakın tarihinden yaptığı alıntılar da bu tuhaf düşsel atmosfer içerisinde ya değişiyor ya da gerçekliği oldukça şüpheli hale geliyor. Örneğin anlatısının başlangıcı olan Kanada Pasifik Demiryolu’nun kurucusu Van Horne’nun “ödül oyunu” naif ama bir yandan da gerçeküstü görünüyor.

Yaşadığımız çevrede olan biten ne kadar kötü olsa da bir süre sonra tüm olaylara alışıyoruz.  Winnipeg de bunlardan muaf değil. Maddin düşsel anlatısını bunlar üzerine kurguluyor. Göl ortasında donan atlar, kesilen ağaç ya da grevler. Kolektif hafızayı oluşturan bu trajik olaylar bir süre sona sıradanlaşıyor. Nasıl ki suç oranının yüksek olduğu bir yerde suç önemini yitirirse, Winnipeg de sıradanlık rutinine dönüşerek trajediyi azaltıyor. İnsanlar bir süre üzülüp hayatlarına devam ediyorlar. Yaşananların gerçekliği muğlâk olsa da şehirlerin tarihsel geçmişlerinde trajedi yattığı gerçeğini de değiştirmiyor.

Guy Maddin, My Winnipeg ile bir anlamda kendi geçmişini de ortalığa döküyor. Kafasından geçenlere, çocukluğundan beri büyük aşkla bağlı olduğu kent hakkındaki düşlerine izleyiciyi ortak ediyor. Son tahlilde hayal ve hatıraları kusursuz bir biçimde iç içe geçirerek, öznel bir anlatıya dönüştürmeyi başarıyor.

Sahi “insan kendi şehrinden nasıl kaçar?”

, , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir