Loulou (1980) – Maurice Pialat

Loulou (1980) – Maurice Pialat

Share Button

Sınıfsal kısıtlamalar, sosyal kurallar, seks dürtüsü ile şekillenen ilişkiler, tutkuyla harmanlamış birliktelikler ve Loulou’yu perdede binlerce kez izlediğimiz ilişki filmlerinden ayrıştıran Maurice Pialat’ın detaylarla değil, gerçeklikle ilgilenen kamerası. Peşine takıldığımız ilişkinin doğal akışı içinde yaşananların görece küçük bir bölümünü izlediğimiz Loulou, izleyicinin kolaylıkla özdeşlik kuramayacağı ya da bu bağı itiraf edemeyeceği bir film.  Pialat’ın her zamanki cesur ve doğru sorular soran kamerasından da güç alan film, Post Yeni Dalga’nın da etkin örneklerinden birisi.

Nelly ve Andre orta sınıfa mensup, entelektüel bir çifttir. Ancak aralarındaki ilişki görünenden daha büyük sorun içermektedir. Nelly bir partide gördüğü Loulou adlı gençle ilişki yaşamaya başlar. Loulou alt sınıftan, işsiz ve cinsel olarak açgözlü bir adamdır. Nelly’nin bir flört ile başlayan ilişkisi derinleşir. Cinsel olarak kendisini tatmin eden Loulou uğruna tüm yaşamından ve Andre’den vazgeçer. Andre ise Nelly’i tekrar elde etmeye çabalamaktadır. Ancak Nelly’nin geri dönme gibi bir planı yoktur. Loulou ise hayatını düzene sokmaya niyetli görünmemektedir.

Cinsellik Paydası

Maurice Pialat’ın karakter çalışması Loulou, iki kutuptan gelen aşıklarının sosyal ve sınıfsal farklılıklarını alışılmışın dışında aşk paydasında değil, cinsellik paydasında birleştirir. Cinsel çekimin ilişkinin kıvılcımı olması dışında, ilişkiyi yönlendiren bir katalizör görevi görmesi ve merkeze yerleştirdiği haz temelli bir ilişki isteyen kadın imgesini barındırması filmin dikkat çekici, güçlü yanlarını oluşturmaktadır. Pialat’ın, hayatın içinden gelen sahici karakterlerinin içgüdülerine çevirdiği kamerasının, ilişkiler üzerine sert bir gerçekçilik içerdiğini söylemek mümkün. Bir noktada Fransız toplumunun da bir eleştirisine dönüşen bu keskin gerçekçiliğin, gündelik yaşamda fiilen gerçekleşen, ancak aşk paydasında dillendirilen bu tip ilişkileri de bir biçimde ifşa ettiğini söyleyebiliriz. Toplumsal geleneklerin ardına saklanmış ve kendini seksüel açıdan ifade edemeyen, sinik kadın imajını yıkan Pialat, Nelly’yi marjinalleştirmeden günlük yaşamın içerisinde konumlandırarak cesur bir anlatı ortaya koymaktadır. Öyle ki hırsızlık yapan bir aylağı, statü sahibi bir kocaya tercih eden (hatta istediği zaman ona kısa dönüşler de yapan) kadın imajı günümüz için bile radikal bir söylemi içermektedir. Burada bir parantez açarak Huppert ve Depardieu’nun doğal ve ekran personası yüksek oyunculuklarının filmin ruh haline etkileyici katkılar yaptığını söylemek gerekiyor.

Nelly orta sınıf burjuva hayatını bırakıp bir sokak serserisi ile bir nevi gönül eğlendirmesinin bedelini öder. Ancak bu bedel, dramatize edilecek ya da ders çıkarılıp eski hayata özlem duyulacak bir bedel değildir. Loulou ekonomik olarak kendisinin sırtında bir yüktür; hatta sürekli sarhoş olarak fiziksel olarak da Nelly’i zorlar. Sağlıklı bir gelecek planları kurmak da imkânsızdır. Yine de kendisini onun yanında değerli hisseder. Önceki yaşamındaki şık ve entelektüel eşinin şiddete meyilli olduğunu düşünürsek Nelly’nin tercihini daha da anlamlandırabiliriz. Diğer taraftan Andre’nin de hassaslıktan uzak, sadece kaybettiği zamanı sahiplenici tavırları da orta sınıf ahlak anlayışını gözler önüne serer. İlişkiden çok Andre’nin sosyal partneri olmasından sıkılmıştır. Nelly’nin yaşamında kendini değerli hissedecek birine ihtiyacı vardır; tekrar güçlü olduğunun farkına varması gerekmektedir. Pialat’ın da altını çizdiği gibi Nelly’nin şefkate değil, şehvete ihtiyacı vardır. En azından bir süre daha böyle devam edecektir.

, , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir