Göstergebilim (Semiyoloji) Nedir, Ne Değildir?

Göstergebilim (Semiyoloji) Nedir, Ne Değildir?

Share Button

Sanat eserleri aynı zamanda birer iletişim aracıdır. Romanlar, filmler, tablolar kendilerine özgü bir dile sahip ileti kaynaklarıdır ve bu bakımdan birer metin gibi okunabilir. “Bu metinlerin görünen düz anlamlarının dışında alt metin olarak adlandırılabilecek yan anlamları da vardır. Var olan ideoloji aslında bu yan anlamlar aracılığı ile yayılır.”[1] Yan anlamlar yaratmak için sanatın özgün dilini kullanan sanatçı, pek çok göstergeyi birleştirerek bir dizi oluşturur. Sinemada bu dizi, renkleri, diyalogları, kamera hareketlerini ve daha birçok bileşeni içerir. Yani, “alıcı hareketlerinden, renklerden, oyuncuların diyaloglarına dek her şey bir gösteren olarak kabul edilir. Bir dil gibi izleyiciye aktarılır.”[2] Bu göstergeler dizisini incelemek için kullanılan göstergebilimsel yöntemi sinemaya da adapte etmek mümkün.

Temelde Gösteren, Gösterilen ve Gösterge ilişkisine dayanan göstergebilim çok önemli bir anlatı çözümleme stratejisidir. “Günümüzde, anlatıları açıklayan, inceleyen, anlamlarını değerlendiren birçok ‘okuma’, ‘eleştiri’, ‘yorumlama’ yöntemi var. Bunlara bir de ‘göstergebilimsel yaklaşım’ı ekleyebiliriz. Ancak göstergebilimsel yaklaşım, metin açıklama / yorumlama tekniklerinin yerini almak üzere geliştirilmiş yeni bir seçenek olmadığı gibi, yeni bir yazınsal eleştiri türü olmak amacında da, savında da değildir. Göstergebilimin metin açıklama / yorumlama teknikleri ile yazınsal eleştiriye bazı kavramlar, işlemler ve örnekler sunması, onların amacını üstlendiğini göstermez […] Bir başka deyişle, anlatılarda, metinlerde anlamların nasıl birbiriyle eklemlenerek üretildiğini araştıran, öncelikle de bu üretim sürecini ortaya koyabilecek bir kuramsal aygıt (düşünme modeli) geliştiren bir bilimsel tasarıdır göstergebilim. Bu açıdan hızla oluşturulmuş betimleme ve gözlemleme amaçlı derme çatma aygıtlardan (sözde kuramlar) da ayrılır.”[3]

John_LockeJohn Locke

Tarihsel temelde bir göstergeler öğretisi olan göstergebilim, Antik Yunan’dan bugüne birçok düşünürün inceleme alanı olmuştur. StoacılarModusçularLeibniz, Diderot, Condillac, Lambert gibi filozofların göstergeler üzerine yaptıkları çalışmaların ardından göstergeler öğretisinin ilk önemli temsilcisi John Locke’tur. Locke’un fikirlerini geliştiren Jean Henri Lambert ve Polonyalı Joseph Marie Hoene-Wronski’den sonra çağdaş göstergebilimin iki öncüsü ortaya çıktı: Charles Sanders Pierce ve Ferdinand de Saussure. “Pierce, hem dilsel hem de dil dışı göstergelerle ilgili bir kuram tasarlamış ve buna ‘semiotic’ adını vermiştir. CH. S. Peirce’e göre ‘göstergelerin biçimsel öğretisi’ olan göstergebilim, mantığın bir başka adıdır.”[4] Böylelikle Pierce göstergelerin her alanda eksiksiz bir sınıflandırmasını yaparken, Saussure “dil dışındaki göstergelerin işleyişini araştıracak bir bilim dalının kurulmasını öngörür ve bu bilim dalını Fransızca sémiologie terimiyle adlandırı.”[5] Yani, Saussure için aslolan ileride kurulacak bir bilim dalı olan göstergebilimi bilimsel temellere oturtmaktır.

Çağdaş Dönemde Göstergebilim

Vladimir_ProppVladimir Propp

Pierce ve Saussure’den hemen sonra göstergebilim, yazınbilim ve anlatı çözümlemesi alanlarında çalışmalar yapan Charles W. MorrisRoman JakobsonJan Muharovsky, Louis Hjelmslev ve Eric Buyssens’ın ardından gelen Vladimir Propp, çalışmaları tam olarak göstergebilim kuramı içinde değerlendirilemese de, anlatı yapılarını çözümleme bakımından çok önemlidir.

Rus halk masallarını inceleyerek kuramını oluşturan Propp, masalların ilk bakışta birbirinden farklı görünüyor olmasına rağmen ortak bir şema oluşturulabilecek biçimde benzer bir akış planına sahip olduğunu öne sürer ve bu tekbiçimcilikten yola çıkarak 31 maddelik işlev listesini sıralar:

“1) Uzaklaşma: Ailenin bir üyesi evi terk eder.
2) Yasaklama: Kahraman bir yasakla karşılaşır.
3) Yasağı çiğneme: Yasak çiğnenir.
4) Soruşturma: Saldırgan bilgi edinmeye çalışır.
5) Bilgi toplama: Saldırgan, kurbanıyla ilgili bilgi toplar.
6) Aldatma: Saldırgan, kurbanını ya da servetini ele geçirmek için, onu aldatmayı dener.
7) Suça katılma: Kurban aldanır ve böylece istemeyerek düşmanına yardım etmiş olur.
8) Kötülük: Saldırgan aileden birine zarar verir.
8a) Eksiklik: Aileden birinin eksiği vardır, aileden biri bir şeyi elde etmek ister.
9) Aracılık, geçiş anı: Kötülüğün ya da eksikliğin haberi yayılır, bir dilek ya da bir buyrukla kahramana başvurulur, kahraman gönderilir ya da gider.
10) Karşıt eylemin başlangıcı: Arayıcı-kahraman eyleme geçmeyi kabul eder ya da eyleme geçmeye karar verir.
11) Gidiş: Kahraman evinden ayrılır.
12) Bağışçının ilk işlevi: Kahraman büyülü bir nesneyi ya da yardımcıyı edinmesini sağlayan bir sınama, bir sorgulama, bir saldırı vb. ile karşılaşır.
13) Kahramanın tepkisi: Kahraman ilerde kendisine bağışta bulunacak kişinin eylemlerine tepki gösterir.
14) Büyülü nesnenin alınması: Büyülü nesne kahramana verilir.
15) İki krallık arasında yolculuk, bir kılavuz eşliğinde yolculuk: Kahraman, aradığı nesnenin bulunduğu yere ulaştırılır, kendisine kılavuzluk edilir ya da götürülür.
16) Çatışma: Kahraman ve saldırgan, bir çatışmada karşı karşıya gelir.
17) Özel işaret: Kahraman özel bir işaret edinir.
18) Zafer: Saldırgan yenik düşer.
19) Giderme: Başlangıçtaki kötülük giderilir ya da eksiklik karşılanır.
20) Geri dönüş: Kahraman geri döner.
21) İzleme: Kahraman izlenir.
22) Yardım: Kahramanın yardımına koşulur. 8, 10- 11, 12, 13, 14, 15 yinelenir.
23) Kimliğini gizleyerek gelme: Kahraman kimliğini gizleyerek kendi ülkesine ya da bir başka ülkeye varır.
24) Asılsız savlar: Düzmece bir kahraman asılsız savlar ileri sürer.
25) Güç iş: Kahramana güç bir iş önerilir.
26) Güç işi yerine getirme: Güç iş yerine getirilir.
27) Tanıma: Kahraman tanınır.
28) Ortaya çıkarma: Düzmece kahramanın, saldırganın ya da kötünün gerçek kimliği ortaya çıkar.
29) Biçim değiştirme: Kahraman yeni bir görünüm kazanır.
30) Cezalandırma: Düzmece kahraman ya da saldırgan cezalandırılır.
31) Evlenme: Kahraman evlenir ve tahta çıkar.”[6]

Algirdas_Julien_GreimasAlgirdas Julien Greimas

Algirdas Julien Greimas ise “Propp’un 31 işlevde topladığı anlatı fonksiyonlarını önce 20’ye daha sonra da 4 temel kavrama indirger: Sözleşme, Sınama, Yer Değiştirme, İletişim; eyleyen sayısı ise 6’dır: Gönderen, Nesne, Gönderilen, Yardım Eden, Özne, Engelleyen.”[7] Bir anlatıyı çözümlerken Eyletim (Gönderme), Edinim (Yeterlilik, Güçlenme), Edim (Gösterme) ve Yaptırım (Teyit Etme) evrelerini kullanan Greimas’a göre eylemi yapana Özne, eylemin konusuna Nesne, eylemi belirleyip kökeninde yer alana Gönderen, kendisi için eylemin gerçekleştiği kişiye Gönderilen, eyleme yardım edene Yardımcı ve eylemi engelleyene Engelleyici denir.

Ferdinand Saussure göstergebilimin sadece dil incelemesinde kullanılabileceğini öngörürken, Greimas dil dışı alanlara da bu yöntemin adapte edilebileceğini göstermiştir. Bu bakımdan Propp ve Saussure’ün kuramlarını makul bir noktada birleştiren Greimas’ın oluşturduğu eyleyensel örnekçe film incelemelerinde de kullanılmak üzere oldukça işlevseldir.

Greimas’ın Eyleyensel Örnekçesi ve WALL-E

WALL-E 2008 yapımı bir animasyon filmi. Hikâye 2805 yılında geçiyor. Aşırı tüketim nedeniyle dünya çöple kaplanmıştır ve insanlar dünyayı terk etmek zorunda kalarak AXIOM adlı bir uzay gemisinde yaşamaya başlamışlardır. AXIOM’da her şey robotların kontrolündedir. Her işi robotlar yapar, insanlar hiçbir şey yapmadan sadece tükettikleri için obezite aşırı derecede ilerlemiştir. Dünyada ise hayat yoktur, sadece çöp toplayan robotlar vardır.

Bu distopik ortamda çöp toplayan robotlardan biri de WALL-E’dir. Bu robot bir yandan görevini yerine getirirken, diğer yandan insanlara ait eşyaları toplayarak koleksiyonuna katar. Bir hamamböceği ile arkadaşlık eder ve müzik dinler. Açıkça bu robota insana özgü özellikler ithaf edilerek seyirciye sempatik gösterilmiştir. Böylelikle, robotun çöplükten ibaret olan dünyaya karşı gösterdiği ilgi ve sevgi, seyircide de kolaylıkla dünya sevgisi hissini uyandırıyor. WALL-E’nin karşısına EVE isimli başka bir robot çıktığında ise asıl macera başlıyor.

Bu macerayı 3 bölüme ayırarak Greimasın eyleyensel örnekçesine göre incelemek mümkün. Birinci bölümde sarı rengin ağırlıklı olarak kullanıldığı bir dünya tasarımıyla karşılaşırız. Sinemada sarı rengin kullanımına ilişkin Mehmet Arslantepe, “Sarı: Neşe, ümit, canlılık, parlaklık, aydınlık, iletişim, felsefe, bencilik, yalancılık, ihanet, korkaklık. Neşeli ve dikkat çekicidir. Göz tarafından algılanması yüksek olduğundan uzun süreler içinde rahatsız ve huzursuz edicidir. Doğada güneşin ve sonbaharın rengidir. Çağdaş yaşamda uyarı işaretlerinin, karantina bayraklarının, tehlike işaretlerinin rengidir. Tek tanrılı dinlerde pek görülmeyen bir renktir. Hindistan’da kutsaldır. Konfüçyüs’ün rengidir. Eski Mısır’da çok görülen önemli bir renktir. Yunan mitolojisinde sarı saçlı tanrılar betimlenmektedir. Çin’de imparatorun rengidir. Renk spektrumunda en parlak renktir.” [8] der. WALL-E’de sarının daha çok rahatsız ve huzursuz ediciliği vurgulanıyor çünkü yaşadığımız dünya filmde bir çöplükten ibaret. Böylelikle, dünyamızın yüzyıllar sonra çöplüğe dönüşeceği tahayyülünün rahatsız ediciliğinin seyircide bir çevre bilinci geliştirmesi için altyapı sağlıyor bu sarı renk.

Wall_E_Resim

Çöplükten ibaret olan bu dünyada sadece robotlar ve böcekler kalmıştır. Bu çöpleri ayrıştırarak düzenlemekle görevli robotlardan biri olan WALL-E, filmin birinci bölümünde ön planda yer alsa da özne değildir. Dünyadaki yalnızlığı Robinson Crusoe’yu andıran WALL-E günlük rutinlerini yerine getirirken bir gün yeşil, küçük bir bitki bulur. Sarının ağırlıklı olduğu bu dünyada biz de seyirci olarak ilk kez yeşil rengi görürüz. “Yeşil: Doğa, büyüme, verimlilik, yenilenme, sakinlik, umut, gençlik, barış, sağlık, kıskançlık, toyluk. Doğayı simgeler. Ferahlık ve tazeliğin rengidir. Koyu yeşil erkeksiliği, tutuculuğu ve zenginliği ifade eder. Göz tarafından en rahat fark edilen renklerdendir, hue oranı geniştir.”[9] Bu bakımdan umut, yenilenme, barış gibi kavramlara referans veren bu yeşil bitki, hikâyede önemli bir yer tuttuğunu hızlıca hissettirir. WALL-E’nin bitkiyi bulmasından kısa bir süre sonra dünyaya gelen dişi robot EVE ise bu bitkinin peşindedir. İşte bu noktada anlarız ki filmin birinci bölümünde Özne EVE’dir. Ona bu görevi veren AXIOM uzay gemisi Gönderen, WALL-E Gönderilen ve bitki de Nesne’dir. Yardımcı ve Engelleyici’nin bulunmadığı bu bölümde, EVE bitkiyi alır ve tekrar AXIOM’a dönmek üzere yola çıkar ama WALL-E ona âşık olmuştur ve peşini bırakmaz. Zaten dişi robotun isminin Adem ve Havva mitine yaptığı göndermeyle iki robot arasında bir aşk ilişkisi yaşanacağının sinyalleri seyirciye henüz filmin başlarında verilmişti.

Bu noktadan itibaren ise filmin ikinci bölümü başlar. İkinci bölümde Özne, EVE’e ulaşmak isteyen WALL-E’dir. Bu bakımdan, EVE de hikâyede Nesne olur. EVE’in peşinden AXIOM’a giden WALL-E kimse tarafından gönderilmediği için aynı zamanda hikâyede Gönderen rolünü de üstlenir ve Gönderilen ise AXIOM’dur. Bu sevimli robot kendisi için çok yabancı bir dünya olan AXIOM’a geldiğindeyse ortama ayak uydurmakta ve EVE’e ulaşmakta çok zorlanır. Bu noktada AXIOM’un genel işleyiş sistemi ve AXIOM’daki diğer robotlar WALL-E’nin karşısında Engelleyici olarak yer alırlar. Böylesi zor bir durumdayken hikâyemizin öznesi yapayalnızdır ve bir Yardımcı yoktur. Buna rağmen, tüm zorluklarla baş eden robotumuz en sonunda EVE’e ulaşır ve iki robot arasında duygusal bir yakınlaşma başlar. Filmin ana karakterinin arzu nesnesine ulaşma mücadelesi sırasında ise yan hikâyede de gelişmeler olur. AXIOM’un dünyaya geri dönebilmesi için EVE’in getirdiği bitkinin hayati öneme sahip olduğunu öğreniriz. Bu bitki olmadan insanların bir daha dünyaya dönmeleri mümkün değildir. İşte bu gelişme ile filmin üçüncü ve son bölümü de başlamış olur.

Wall_E_Gorsel

Filmin üçüncü bölümünde, WALL-E ve EVE birlikte Özne rolündedirler. WALL-E biraz daha ön planda olsa da, bu iki robot birlikte uzay gemisini dünyaya döndürmeye çalışırlar. Bunun için ihtiyaç duydukları bitki bir kez daha hikayede Nesne’dir. Üçüncü bölümün Gönderen’i WALL-E ve EVE’in kendileriyken, Gönderilen dünyadır. Bu bölümde Yardımcı rolü uzay gemisinin kaptanındadır ve uzay gemisinin asıl kontrolünü elinde tutan Auto adlı otomatik robot ise Engelleyici’dir. Uzay gemisinde çıkardığı isyan Spartacus’e, insanlara dünyada hayat sunması ise Prometheus’a benzeyen WALL-E, EVE ile birlikte zorlu bir mücadele vererek filmin sonunda insanları dünyaya geri getirmeyi başarır ve iki robot birlikte mutlu bir hayat yaşarlar. Bu mücadele boyunca ise bizler robotların aşkına, dünyanın eski güzelliğini öğrenen insanların hayran kaldığına, insanlığın kaderini robotların değiştirdiğine, insanların çoktan unutmuş olduğu özgür düşünce ve duyguların robotlarda mevcut olduğuna, günlük hayatın sıkıcı bir rutine dönüştüğüne şahit oluruz. Böylelikle, WALL-E’nin distopik hikâyesi mutlu sonla biter.

Göründüğü üzere WALL-E sıradan bir çocuk filmi değil. İçinde çok fazla sembol ve üstü kapalı anlatım mevcut. Filmde ciddi bir toplumsal eleştiri var. Tüketim, nostalji, çevre problemleri, insanların dünyaya verdikleri zararlar, teknolojinin gücü, atık yönetimi ve insan doğasının sorgulandığı filmin tasarladığı dünya göstergebilimsel açıdan verimli bir inceleme alanı sunuyor. İşte bu bakımdan, WALL-E’nin sadece çocuklara hitap eden bir animasyon film olduğunu düşünmek büyük haksızlık olur.

Kaynakça

[1] Canan Uluyağçı, Sezen Ünlü, Sevil Uzoğlu Bayçu, “TV Dizilerindeki Mekânlarda Kültürel Yansımaların Göstergebilimsel Çözümlemesi: Canım Ailem”, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, Eskişehir.
[2] ibid.
[3] Mehmet Rifat, Göstergebilimin ABC’si, Say Yayınları, İstanbul, 2009, s. 21-22.
[4] ibid., s. 30.
[5] ibid,. s. 32.
[6] Murat Soydan, “Yavuz Turgul’un Gönül Yarası Filminin Greimas’ın Eyleyensel Örnekçesine Göre Çözümlenmesi”, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema Bölümü, İzmir.
[7] Simten Gündeş, Film Olgusu: Kuram ve Uygulayım Yaklaşımları, İnkilap Yayınları, İstanbul, 2003, s. 56.
[8] Mehmet Arslantepe, Bir Film Çekmek ve Masaüstü Filmciliğe Giriş, Beta, İstanbul, 2009, s. 124.
[9] Mehmet Arslantepe, Bir Film Çekmek ve Masaüstü Filmciliğe Giriş, Beta, İstanbul, 2009, s. 125.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir