Çekmeceler (2015): Kilitli Çekmeceden Fallus Çıktı

Çekmeceler (2015): Kilitli Çekmeceden Fallus Çıktı

Share Button

Zenne (2011) filminin yönetmenlerinden Caner Alper ve Mehmet Binay’ın ikinci filmi Çekmeceler, yine gerçek bir hayat hikâyesinden alıyor konusunu. Film, oyuncu anne-babanın kızı Deniz’in 32. yaş gününü kutladığı akşam, geçirdiği bir bunalımla, bedenine verdiği zararlar sonucu hastaneye götürülmesiyle başlıyor. Hastanedeki tedavi süreciyle, Deniz’in çocukluktan şimdiki zamanına kadar olan hayatı paralel ilerlemeci bir anlatımla sunuluyor. Şimdiki zamandan, geçmişin farklı zaman dilimlerine geçişte sıkça flashbacklere başvuruluyor. Biyografik filmlerde sıkça kullanılan bu yöntem hikâyenin düzgün anlatılmasında bazen etkin bir yol olsa da sıklıkla seyirciyi hikâyenin yönlendirici etkisine sabitleme riski taşıyor. Yönetmenlerin hikâyenin seyirci üzerindeki etkisini arttırmak için bu kadar çok kullandıkları anlaşılan flashbackler filmin başında Deniz hastaneye yattıktan sonra ölçülü olarak kullanılsa belki bu kadar sıkıcı bir etki yapmayacaktı. Ama neredeyse hikâyenin tüm vurucu noktaları bu yöntem kullanılarak verilmeye çalışılıyor. Bu yöntemin kullanılması filmin geneli açısından iki önemli maraz doğuruyor: Birincisi, filmin söylemini görsel ve ses imgeleriyle güçlendirerek filmi ana akım bir işten ayırma fırsatı kaçırılıyor; ikincisi ve daha önemlisi filmin teknik donanımı zayıflatılıyor. Böylece film, geleneksel anlatı kalıplarının kahraman imgeleriyle örgütlediği anlatı zamanını erekselleştiren ve seyircinin seyir deneyimini bu ereksel zamana tabii tutan söylemini belki özdeşim kurulacak bir karakter üretmeden ama seyircinin kendi imgesel zamanını oluşturmasına da imkân vermeyerek gerçekleştiriyor. Yani seyirci bu flashbacklerle, kendi zamanına yabancılaşarak filmin göstereni haline gelen zamana angaje olarak bir seyir deneyimi içine giriyor.

Babasıyla gergin bir ilişki içinde olan Deniz, babanın çocuk hazzını namus söylemleriyle engellemesi sonucu, ruhsal yapısında açılan boşlukları, büyüdüğünde sevişme içgüdüsüyle doldurmaya çalışıyor. Deniz’deki bu boşluk neyse ki elektra kompleksine değil çekmecelere bağlanıyor. Psikolog, anıların bazen insanın heterojen kapasitesinin hepsine değil sadece bir kısmına yatırım yaptığını, Deniz’in anılarının ise kapasitesinin bazı alanlarını es geçtiğini ve bazılarını ise doldurduğunu söylüyor. Hipnozla Deniz’in anılarında gezintiye çıkılıyor. İnsan zihni çok çekmeceli bir yapı olarak kavranarak çıkılan gezintilerle zihindeki kilitli çekmecelere ulaşılmaya çalışılıyor. Dolaşılan anılar Deniz’in cinsel açlıktan doğan yaşantılarına gitmemizi sağlıyor. Bu anıların çoğu zaman sevişme sahneleriyle verilmesi filmin bir diğer zayıf noktası. Deniz’in çift karakterli yapısının sunduğu psikolojik malzemenin zengin yapısı dururken ruhsal durumu sevişme açlığında sabitlemek, sansasyon yaratma isteğinin değilse bile; bir kompleksin ürünü olduğu yönünde emareler taşıyor. Hayatboyu (2013) ve Köksüz (2013) gibi filmlerde de karşımıza çıkan gereksiz çıplaklık ve sevişme sahneleri filmin cesurluğu yönünde yapılacak yorumları arttırmak için yapılan bir beden tüketimi haline geliyor. Sinemada gereksiz imge kullanımı amacı ne olursa olsun göz tırmalayıcı bir hal alıyor. Çekmeceler filmindeki sevişme sahneleri başlarda hikâyeye hizmet etse de filmin sonlarına doğru fazla kullanıldığı için bedenin tüketimi haline geliyor. Karakterin sevişme açlığı illa sevişme sahnelerinin bolluğuyla verilecek bir gösteren değil de güçlü imgesel üslupla daha etkin bir şekilde anlatılabilirdi. Bunuel, sevişme arzusunun burjuva imgesini That Obscure Object of Desire (1977) filminde karaktere bu arzusunu doyuracak hiçbir kapı açmayarak yapmıştı. Yine konusu Çekmeceler filmine benzeyen Girl, Interrupted (1999) filmi, karakterin sevişme açlığını çok sağlam sinematografik imgelerle gerçekleştirmeyi başarmış bir filmdir. Film, üniversite okumayı reddeden ve yazar olmak isteyen Susanna’nın seks düşkünlüğü ve kişilik bölünmesi teşhisiyle psikiyatri kliniğine yatırılmasını konu alır. Seks düşkünlüğü tespiti Susanna’nın sürekli seks yapan bir karakter olarak verilmesini sağlamaz. Yönetmen James Mangold, Susanna’nın psikolojik durumunu hastanede diğer hastalar ve hemşirelerle kurduğu arkadaşlıklar üzerinden verir. Susanna’nın ruhsal durumu, herhangi bir imgeyi tüketerek veya filmin anlatısını seyirciyi edilgin kılacak biçimde verilmez.

Çekmeceler filminin en önemli eksikliği filmin sonunun fallus merkezciliğe bağlanmasıdır. Psikologun kilitli kalmış çekmece teşhisiyle hazırlanan son, filmi eril bir koda teşne haline getiriyor. Babanın kalp krizi sonucu ölüm haberini alan Deniz, kaldığı eve gidiyor. Babanın elindeki anahtarı alarak kilitli çekmeceyi açıyor. Babasının iç çamaşırının içine koymak için hazırladığı penis büyüklüğündeki sünger parçalarını görüyor. Babanın penisinin olmadığı anlaşılıyor ve Deniz bir nevi özgürleşme yaşayarak hayal ettiği hayatı yaşama kararı alıyor. Filmin bu şekilde bitirilmesi hem kadın cinselliğini eril simgeselliğin indirgemeci yapısına eklemliyor hem de kadının babadan bağımsızlaşmasını fallusun yokluğuna bağlayarak mücadelesini hiçleştiriyor.

, , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir