Olay mahalinin neresi olduğunun pek öneminin kalmadığı bir gerçeklikte, Pietro De Negri isimli köpek kuaförü olan düşük profil bir fail ve Giancarlo Ricci isimli amatör bir boksör kurban ile birlikteyiz. Fail Pietro De Negri, kendi yağı ile kavrulmaya çalışan, komşuları tarafından “Herhangi bir mekâna girdiğinde hemen sigarasını söndürecek ölçüde nazik ve kibar biri” olarak tanımlanan, ılımlı, zayıf bedende bir kişilik. Fakat zahir ile tezahürün zıt kardeşler olduğu Dogman (2018) gibi bir “İtalyan Son Yeni Gerçekçiliği” rüzgârındaysak tanık olacaklarımızı içselleştirmeliyiz.
“Son Yeni” kelamı benim uydurmam. Pasolini, Fellini, Vittorio De Sica gibi bayraktar yönetmenlerin başlattığı İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının dönem mihmandarları olarak gördüğüm Paolo Sorrentino, Jonas Carpignano, Alice Rohrwacher gibi isimlerin arasından sıyırdığım Matteo Garrone’nin bizi davet ettiği koltukta, Pietro De Negri ve Giancarlo Ricci’nin şiddet, kötülük, fakirlik karşısındaki imtihanını küresel bir bakış açısı ile izlemeliyiz. Filmde ise karakter isimleri farklı. De Negri dişlek ve güler yüzlü Marcello, Ricci ise “Uncle Sam” ceketi ve Adidas t-shirtü ile gezen vandal, kural tanımaz Simone olarak hikâyede yer almakta. Fakat karşımızda bir failden çok yönetmenin gözündeki İtalya’nın adeta vücut bulduğu bir Marcello tiplemesi durmakta. Simone ise gizli yoksulluk ve şiddet sarmalı içerisine hapsolmuş İtalya’nın karşısındaki yalancı, tekinsiz müttefik Sam Amca. Esprisi ile birlikte söylersek, nice İtalyanın mafya hesaplaşmaları ile yok olduğu “Uncle Sam (USA)”. Fakat bu inişli çıkışlı ve sürdürülebilir olmayan ilişkinin dehlizlerine inmek gerek, yani yönetmenin dert edindiği ülkesine.
“Geldim, Gördüm, Gidiyorum”
Yüzyıllardır dilden dile gezen Jül Sezar’a ait meşhur “Veni, vidi, vici” yani “Geldim, gördüm, yendim” sözü artık İtalya’daki otuz beş yaş altı genç nüfus arasında “geldim, gördüm, gidiyorum” şeklinde kullanılıyor. İtalya’nın finansal olarak 285 milyar euroluk batık kredi borcu ve Ulusal İstatistik Enstitüsü’nün güncel verilerine göre toplam kamu borcunun gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 138’ine denk gelen 2,4 trilyon euroya ulaşmış olması, ülkenin beyin ve kas göçünü arttıran en önemli etmen. Endüstrinin ve istihdamın ağırlıklı olarak ülkenin kuzeyinde lokalize olması ve Kuzey’in de bu talebe karşılık verememesi, 19. yüzyılın sonunda başlayan İtalya’dan ABD’ye göç akımının son yıllarda yeniden hızlanmasına neden oluyor. Güncel istatistiksel kaynaklarda ABD’de yaşayan 15.7 milyon civarında İtalyan olduğu belirtilmekte. Romalı yani Kuzeyli yönetmen Matteo Garrone’nin Dogman’deki ıssız, fakir, göçe ve suça meyilli İtalya’sı da işte bu düşünceler etrafında şekillenen bir dünyada tezahür ediyor.
Kızı dışında kimse ile sahici bir ilişkisi olmayan gariban Marcello (Marcello Fonte) karakterinde vücut bulan Dogman filmindeki İtalya, bireyin ekonomik anlamda refaha doğru hızlı çıkış yolu aradığı ve gerekirse bunun için çekinmeden farklı yollara başvurabildiği bir savaşın içerisinde debeleniyor. Şiddetin kurumsallaşmış olduğu ülkelerden biri olan İtalya’da, mafya ve kayıt dışı ekonomi en çok rağbet gören ve halk arasında normalleştirilen yöntemlerden. Bunun en bariz delilinin, 1987’de İtalya’nın, kayıt dışı ekonomisini GSYH’sına dahil etmeye karar vermesi ile bir gecede İngiltere’den daha büyük bir ekonomiye dönüşmesi olduğu söylenebilir.* İtalyanların coşkulu bir şekilde kutladıkları bu hadiseye ‘’Il Sorpasso” (sollayıp geçme) demeleri, Roma caddelerinde bindikleri otomobillerin ve Milano’daki gösterişli hayatlarının altında yatan orta, orta alt ve alt kesimin üzerine yıkılmış büyük borç yükünü, fakirliği saklamaktan öte değildi.
Toplumsal Çıldırmışlık
Nitekim filmin çekildiği yer de tüm bu ruh hali ile bağdaşık olarak terk edilmiş hayalet şehir Campania sahili. İtalyanların Jet Fadıl’ı olarak lanse edilebilecek Villaggio Coppola isimli bir müteahhitin 1960’larda zengin tatilciler için “sahil cenneti” yaratma fikri ile inşa ettiği bu kasaba, yapıldığı dönemde resmi izinleri olmadan ve çevre tahribatı yaratarak inşa edildiğinden dolayı rağbet görememiş, bir avuç insanın gecekondu olarak yaşadığı, çürümeye yüz tutmuş metruk bir yer haline dönüşmüş.
Yönetmen Garrone’nin sinematografisi, bireyin çaresizliği ve buna bağlı olarak şiddete veya kolay yoldan para kazanmaya yönelik karakterler ile dolu. Kamusal şiddeti bireyin gözünden incelediği 2008 tarihli Gomorra filminde mafyayı mercek altına almış, bir diğer ödüllü filmi Reality’de (2012) de halkının kısa yoldan zengin olma arzusunu yine iyi bildiği kendi toprakları üzerinden anlatmayı tercih etmişti. Dogman her ne kadar kişisel bir hikâye gibi gözükse de Garrone’nin kendisine dert edindiği toplumsal çıldırmışlık ve geçmiş filmlerindeki arızalarının yekpare bir anlatısı gibi.
Diğer yandan film her ne kadar İtalya’nın tekinsiz atmosferinde geziniyor olsa da Matteo Garrone bir röportajında Dogman için “Ahlak dersi vermek gibi bir iddiam yok. Dogman evrensel bir konuyu işliyor.” demişti. Amerikan fantastik kahraman filmlerine (Iron Man, Spider Man, Super Man vb.) öykünen ismi ile kendi anti kahramanını yaratan Dogman, duygusal ve didaktik bir etki bırakmaya odaklı ana akım/pop-corn anlayışına tepki olarak doğan İtalyan Yeni Gerçekçiliği’nin son alametifarikası. Zaten seyircisinde bıraktığı tahribatla Amerikan sineması rüyasına da bir nevi cevap veriyor. Nazik görünümlü fakat şiddet afyonu ile uyutulmuş İtalya’nın temsil bulduğu Reality’deki bir garip balık satıcısı Luciano Ciotola üzerinden Big Brother USA, Dogman’deki bir garip köpek bakıcısı Marcello üzerinden Uncle Sam parodisi yaratan Garrone, artık ülkesinin suç ve suçlularının da Vittorio De Sica’nın Bisiklet Hırsızları’ndaki (1948) kadar naif olmadığını anlatmaya çalışıyor.
Marcello, dünya düzeninin baskılayarak yarattığı bir sakin gücün çıkışı mı yoksa şiddetin kurumsallaştığı bir coğrafyanın sessiz güdümlü “yalnız kurt’u” mu?
*amerikabülteni.com
Uzun zamandır konargöçer bir Egeli olarak İstanbul’da yaşamaktadır. Radikal, Fil’m Hafızası, arthis, Havayolu 101 başta olmak üzere çeşitli mecralarda yazıları yayınlanmıştır. Farklı alanlarda senaryo ve belgesel çalışmaları bulunmaktadır.