Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi (2011): Ataerkillik, Kadın ve Modern Yaşam

Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi (2011): Ataerkillik, Kadın ve Modern Yaşam

Share Button

“İnsan anne babasını seçemez. Fakat bir ‘aile’nin bireyidir. Bu yalancı bireylik durumu, insanın aslında basitçe bütün hayatında çeşitli şekillerde karşılaşacağı statükoyla girdiği öldürücü işbirliğinin de başlangıcıdır. Statüko, risk almak istemeyen ve konforlarını devam ettirmek adına her türlü yalanı üretebilecek bireyler yaratır. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi adlı film; bu zorunlu olarak bir arada durmaktan kaynaklanan konforunun insanları ne hale getirdiği, insanı nasıl başka bir ‘şey’e dönüştürdüğü, zorla bir arada bulunmanın bir yerden sonra ne kadar sıkıcı ve ezici bir hal aldığı fikri etrafında gezinir. Ve bunu yaparken bütün kurum ve durumlarla ince ince dalgasını geçer. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi insana güvenmez çünkü Shakespeare’in de dediği gibi bilir ki; ‘İnsan, insandır.’”

Onur Ünlü‘nün senaryosunu da yazdığı beşinci filmi Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi hakkındaki görüşleri yukarıdaki gibidir. Bahsedilen aile içerisindeki birey olma durumunda öne çıkan ise kadın karakterlerdir. Filmdeki önemli kadın karakterleri incelediğimizde; Celal Tan’ın öldürülen eşi Özge, kızı Jülide ve annesi Kamuran bulunmaktadır. Ünlü, filmde kadınların sosyal statülerine değinmeden, onların duygusal yönlerini ön plana çıkartıp yeteneklerini geri plana atmayı tercih etmiştir. Bu durum, kadınların kendi aralarında Celal Tan’ın işlediği cinayeti konuşmayarak bir kadının öldürülmesine sessiz kalmalarının yanı sıra, bir erkeğin kadına uyguladığı şiddeti ve cinayeti de meşru kılmaktadır. Kadınların cinayeti gizlemelerine gerekçe olarak aile teması gösterilirken de, aile içi yaşanan olumsuz davranışlar kadın yoluyla normalleştirilmektedir. Bu çerçevede cinayet işlenen bir komedi filmi olan yapım; kara komedinin salt güldürü sunmadığı teziyle de bağdaşmakta ve kara komedinin ölüm gibi ciddi konular üzerinden yarattığı mizaha yer vermektedir.

Filmde kadınlar, sosyal statü ve toplumsal konum olarak erkeklerden geri planda konumlandırılırken, genel anlamda incelendiğinde kadınların cinsel obje ve cinselliklerini özgürce yaşayabilen bireyler olarak sunulduğuna rastlanmaktadır. Bu çerçevede Özge’nin Celal’ı, Jülide’nin de intihar eden kocasını aldatması cinsel özgürlüğe örnek olarak sunulabilir. Babaanne Kamuran’ın eski aşkına geri dönmesi ise yaşlı bir kadının yaşayabileceği cinsellik olarak verilir. Celal ve Özge’nin ilişkisi ele alındığında ise Celal’in Özge’den yaşça büyük olduğunun vurgulandığı filmde, cinsellik erkek için normalleştirilmiş bir olgu olarak anlatılmaktadır. Cinselliğin erkek için normalleştirilmesi Celal ile Turan’ın cinayet sonrası konuşmasına da yansımaktadır. Turan, Celal ile Özge’nin cinsel hayatı hakkında Celal’e soru sormaktadır. Celal ise soru karşısında karısıyla arasındaki özel yaşantı hakkında arkadaşını bilgilendirirken, Turan da cevap karşısında iç geçirerek heveslendiğini belli etmektedir. Bu çerçevede kadınların toplumsal değerler karşısında cinsel hayatlarını başka insanlarla paylaşmadıkları gözlemlenirken, erkeklerin cinsel hayatlarını diğer erkekler karşısında övünç olarak anlattıkları gözlenmiştir.

Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi filminde kadınların erkeklere duydukları sevgi kadınları güçlü bir imge gibi göstermemektedir. Güç sahibi olamama durumu kadınların erkeklere muhtaç bir yaşama sahip oldukları şeklinde sunulmaktadır. Buna bağlı olarak filmde güçlü bir kadın imgesinden de söz edilemez. Kadınlar, erkekler karşısında geri planda sunuldukları toplumda, kendi aralarında birbirlerine karşı konum belirlemektedir. Bu konumlar genelde kadının çocuk sahibi olması ve yaşıyla orantılı olarak belirlenmektedir. Babaanne Kamuran, yaşı gereği Türk örf ve adetleri çerçevesinde sözü dinlenebilecek konumdayken oğlu Celal Tan ile ilişkisi kopuk olarak verildiğinden dolayı torunları karşısında bile otorite kuramaz. Filmde Kamuran’ın intiharı da beceriksizlik ve talihsizlik unsuru olarak verilmektedir. Kamuran, sevdiği adamla birlikte evini ve şehri terk etmeye karar verdiği anda televizyonda sevdiği adamın ölüm anını izleyerek şoka uğrar ve yaşamına son vermek ister: Ölümü istemesi, kadının yaşam için tutunacak bir dal aradığının da göstergesidir. “Artık beklemekten usandım Celal. Önce babanı bekledim yıllarca gelmedi. Sonra seni bekledim hayırlı bir evlilik yap diye yapamadın. Artık beklemek yok,” diye söylenir ve Nida Bey ile şehirden ayrılma kararı verir. Celal ise ataerkil bir toplumda yaşayan bir erkek olarak annesinin başka bir erkekle evi terk etmesine farklı yaklaşarak “Ama anne Nida Bey’le ne yapacaksınız ki? İkiniz de ölürsünüz bir yerlerde kalırsınız,” şeklinde söylenir. Annesi ise vazgeçmez; “Burada da herkes ölüyor,” cevabını verir. Bu cevap Kamuran’ın gönül bağını göstermenin yanı sıra kadınların yaşları ilerlemesine rağmen bir erkeğin onları kollama duygularından vazgeçmediklerini de göstermektedir. Kamuran’ı eyleme geçiren Nida Bey’in varlığıdır. Ne zaman ki ölüm haberini alır, artık yaşamasının da kıymeti kalmaz.

Celal’ın oğlu Kamuran’ın Özge’nin hayalini görmesi ve o hayal ile konuşması sırasında da ortaya çıkan cinsel dürtülerden söz edilebilir. Aslında Kamuran’ın konuştuğu kendi iç sesidir ve iç sesi ona Özge’yi babasından kıskandığını söylemektedir. Bu, Özge’nin çalışma odasına giren Kamuran’ın Özge’nin hayali ile konuşması sırasındaki sözlerinden de anlaşılmaktadır. Kamuran, çalışma odasında Özge’nin hayaliyle Okan’ın mektubu üzerine konuşurken “Yalan söylüyorsun. Bütün kadınlar aynısınız! Hepiniz,” diye cevap verir. Özge ise “Bütün kadınlar annen ve ablandan ibaret değil Kamuran,” der ve Kamuran “Annemi karıştırma lan,” diyerek Özge’ye vurmaya kalkar. Kamuran burada anne olgusuna söylenen söylem üzerine sinirlenir ve bir başka kadına yönelik şiddete başvurur. Kamuran’ın şiddete yönelmesinin, anneliğin kadınlığın önüne geçen bir durum olmasıyla ilgili olduğu söylenebilir.

Kadınlar, sadece aşk hayatlarındaki tutarsızlıkları ve buna bağlı olarak yaşadıklarıyla filmde yer alırlar ve maddiyata dayalı bir profil içerisine hapsolurlar. Paradan çok aşkı ve huzuru arayan insanlar olarak gösterilmelerinin yanı sıra, erkeklere bağımlı ve onların bir adım gerisinde konumlandırılmaktadırlar. Bu geri plan konumlandırılması; onların mesleklerine değinilmemesi, erkekleri kurtarıcı olarak görmeleri, kadına uygulanan şiddet ve bu şiddetin kadınlar tarafından da meşrulaştırılmasında gözlemlenebilir; kadınlar sığınmacı, erkekler ise sığınılan, kurtarıcı olarak resmedilmektedir. Filmde yer alan entrikalar ve dramatik yapılar kara komedinin, ciddiyetin hakim olduğu bir konuda yer alan alay ve hiciv ögesine uygun bir biçimde verilmektedir. Kadın, erkeğin otoritesi karşısında ezilen bir konumda yer almaktansa, özel alanları da bulunan, ev hayatı dışında da bir hayatı olan, tek görevinin erkeğin soyunu devam ettirmek amaçlı çocuk doğurmak olmayan, erkeğin namus bekçiliğini yapmadığı bir birey olarak var olmaktadır. Filmde ise bu durum toplum düzeninin sahip olduğu ataerkil yapı içerisinde, onun kuralları ve bakış açısıyla anlatılmaktadır.

Filmde ayrıca erkekler tarafından kadınlara yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet uygulanmaktadır. Şiddet, erkekler tarafından uygulansa da genel anlamda kadınlar da uygulanan şiddete karşı sessiz kalmışlardır. Şiddet filmin genel yapısında, kara komedi unsuruyla verilmektedir. Filmde şiddetin sunuluş biçiminden kaynaklı olarak şiddetin erkek eli tarafından meşrulaştırıldığı söylenebilir. Celal Tan, Özge’yi öldürmüştür ama suç işleyen biri olarak ceza almamıştır. Celal Tan’ın ailesi de Celal’in işlediği cinayet karşısında sessiz kalarak cinayetin çözülmesine katkı sağlamamıştır. Bunun yanı sıra, film içerisinde şiddet şiddeti doğurur: Opera sanatçısı sevgilisi Okan tarafından aşağılanarak psikolojik şiddete maruz kalan Jülide, sevgilisini bıçaklar. Sonuç olarak Jülide de işlediği suçtan kurtulmak için başka bir erkeğe sığınmış ve onun koruması altına girmiştir. Özge, aralarında yaş farkı olan Celal ile evlidir. Özge, Celal’ı sevmesine rağmen onu yaşı genç olan başka bir erkekle aldatır. Özge’nin Celal’i aldatması Celal’in Özge’ye şiddet uygulamasına gerekçe gösterilmiştir. Bu çerçevede, kadının aldatma olgusunun Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi filminde Celal’in uyguladığı şiddeti meşrulaştırdığı söylenebilir. Yaşadığımız toplum düzeyinde değerlendirme yapılacak olursa, kadının aldatması bir namus meselesi olarak görülmektedir. Celal, toplum standartlarının üstünde bir mesleğe sahiptir. Anayasa profesörü olsa da karısının kendisini aldatmasından kaynaklı cezasını kendi vermektedir. Celal’in sahip olduğu meslek ile işlediği cinayet arasında yaşanan ironi ise kara komedi türünü desteklemektedir. Celal hukukla ilgili, adaleti savunan ve bunu öğreten biridir ama karısının cezasını adalet önünde değil kendi içgüdüsel hareketiyle vermektedir.

Toparlayacak olursak; ataerkil yapının hakimiyetindeki toplumlarda erkek, kadın karşısında üstün konumdadır. Erkeğin kendini üstün olarak konumlamasıyla beraber toplum içerisinde pek çok hakkı kendinde gördüğü ve kadının bu haklar karşısında itaat eden olduğu söylenebilir. Kadın, erkeğin karşısında bir adım geride yer almakta, zeka veya konumu bakımından bir üstünlük sağlamak yerine cinsiyetiyle var olmaktadır. Kadının cinsiyetinin, onu toplum karşısında bir kategoriye soktuğu ve bu durumun cinselliğini sunuş biçimiyle değerlendirildiği söylenebilir. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi filminde Onur Ünlü, karakterlerini her ne kadar modern kalıplar içerisinde izleyiciye sunsa da ataerkil yapının hakimiyeti film boyunca hissedilir.

, , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir