In the House (2012): Başkalarının Hayatına Fantastik Bakış

In the House (2012): Başkalarının Hayatına Fantastik Bakış

Share Button

“Fırtınalı gecelerde her çocuk en az bir defa rüya görür”

François Ozon’un son filmi “Dans La Maison” ülkemizde 32. İstanbul Film Festivali kapsamında izleyici ile buluştu. Fransız sinemasının başarılı bir örneği olarak izleyiciye sunulan filmin başrollerini, Fabrice Luchini, Ernst Umhauer ve Kristin Scott Thomas paylaşıyor. İzleyiciyi çepeçevre saran Ozon, “başkalarının hayatı” konusuna derinlemesine bir bakış sunmakta. Ayrıca Ozon, filminin işleyişi sebebiyle “ustalara saygı” kıvamında Hitchcock’a selamlarını göndermiştir. Zira son sahnenin verilmesiyle de “Arka Pencere” filminden izlere rastlanmakta.

Konusu itibariyle, ergenlik çağındaki Claude’nin kompozisyon ödevi sonucunda yazdığı arkadaşının hayatını da kapsayan hikayede pek çok ergenin yaşadığı kendinden büyük birine aşık olma semptomları işlenmekte. Arkadaşının annesi Esther, Claude’nin rüyalarını süsleyen kadındır ve Claude, hayaller kurarak kafasında çeşitli fanteziler canlandırır. Kurgusuyla dinamik halde işlenen filmde, Claude’nin kompozisyonunda anlattığı fantastik hikayeler, gerçekle hayal dünyası arasında izleyiciye git-geller yaşatmakta. Film sürükleyici bir biçimde ilerliyor.  Kurgusu, senaryosu, bağlantılar oldukça başarılı. İzleyeni sıkmıyor, devamlı, bir sonraki hamlenin ne olacağı merakla bekleniyor.

İdealist edebiyat öğretmeni imajı çizen Germian, “iyi” kelimesini kullanmaktan çekinen birisi. Karşısındakinin “iyi” olduğunu kabul etmek istemiyor çünkü kendinden iyi bir başkasının olması düşüncesini içsel olarak kabul edemeyen birisidir. Yıllar önce çıktığı edebiyat yolculuğunda başarısızlıkla tanışmış ve yıldığı bir anda karşısına çıkan Claude ona umut ışığı olarak belirmiş. Yıllar önce yapmak isteyip de yapamadıklarını Claude üzerinden kapalı biçimde yapma arzusu bulunan köhnemiş bir yazardır aslında.  Karısından aldığı akılları kendi üzerinden pazarlayan, açıkça fikirlerinin yetersizliğini karşısındakine göstermemek adına fikir avcılığında bulunan yapısı vardır.

Karısının, Germian’ın ona saldırmasının ardından kafasına “Gecenin Sonuna Yolculuk” kitabıyla bir darbe indirmesi de filmin oldukça ironik sahnelerinden biri olmuş. Ayrıca filmin müzikleri de en az film kadar başarılı yapılmış.

Filmde dikkatimi çeken noktalardan biri ise, ilk sahnelerde verilen okul hayatı oluyor. Öğrencilerin okul hayatı ile sistemin buyruğundan geçtiklerine değinilmekte. “Orta sınıf” vurgusunun sıklıkla yapıldığı filmde, serbest kıyafet uygulamasından üniformaya geçiş konusu da işlenmiş. Böylelikle amaçlanan tek tipleşmek yerine eşitlik olgusunun öğrenciler arasında uygulanmasını sağlamak olarak veriliyor.

Film, izleyiciye başkalarının hayatını izleme, o hayatlara tanık olma, merakını dindirme imkanı da sunmakta. Filmde, insanların başkalarının hayatı üzerinde bitip tükenmez meraklarının ne gibi bir seyirde ilerleyeceği ve bunun sonuçlarının ne ile sonuçlanabileceği gibi seçenekler gösterilmekte. Genel anlamıyla fantastik bir anlatıma gerilim unsurlarının da eklenmesiyle oldukça başarılı ve izlemeye değer bir François Ozon filmi olduğunu söyleyebilirim.

Genel itibariyle güzel kurgulanmış bir film olan “Dans La Maison”, “arkası yarın” kuşağı kıvamında merak uyandıran, ilerleyişiyle izleyiciye her anı dinamik olarak işlemiş bir film olarak sunulmakta. Arkası yarınlar ile idealist edebiyat öğretmeni Germian ve karısına karşı koyamadıkları bir hikayeye kendilerini tutkuyla kaptırmalarıyla ve buna bağlı olarak Claude’nin hikayelerini sürdürmesiyle devam eder. Kimi zaman olayların hangisi gerçek hangisi kurgu olduğunu anlamadan, arada sıkışıp kalıyorsunuz. Ozon, bunun ayrımını seyirciye bırakmış. Fakat bir takım ipuçlarını gören izleyici için sonu pekte sürpriz olmayan bir film sunuluyor.

 twitter.com/demetozturk

, , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir