Ankara Sinema Derneği’nin T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen 25. Gezici Festival’inden yazarımız Haktan Kalır bildirmeye devam ediyor.
Marona’s Fantastic Tale (Bir Köpeğin Fantastik Hikayesi, Anca Damian, 2019)
Annesinin ona verdiği isimle 9, bir köpektir ve Ana, Sara, Marona’ya sonsuz bir sadakat duygusuyla, sevgiyle Yönetmen Anca Damian, insanı realist bir temsilin dışında izlenimci, kübist ve soyut tasvirlerle evrenselleştiriyor. Bu sayede izleyici bir yandan evrene kendi gözlerinin alışkın olmadığı bir açıdan bakmaya başlarken bir yandan da film aynı evren keşfini 9’a, yani Marona’ya yaşatıyor. İzleyici ve 9’un birer şaşkın olarak aynı evrede erimesiyle ortaya çıkan şey biricik bir anlatı oluyor. Damian’ın anneden ayrılışı ve anneye varışı ile dünyevileşen Bir Köpeğin Fantastik Hikayesi oldukça başarılı, derin bir animasyon.
Honey Boy Altın Çocuk, Alma Har’el, 2019)
Otis’in hikayesini geçmişiyle ilişkisinin rehabilitasyon sürecinde anlatan Altın Çocuk, içinde film endüstrisini, baba-oğul ilişkisini ve bir büyüyemeyişi barındırıyor. Otis’in yüzüne pasta atılan bir çocuktan yüzüne bomba atılan bir gence varış sürecinde sabit kalan şey, sırtında manevi bir simge gibi taşıdığı kostüm zincirleridir. Otis’in ve babası James’in geçmişi açıldıkça film de kendisini bir düzleme oturtamamaya, dağılmaya başlıyor. Kimi nasıl anlatacağını seçemeyip hem Otis’ten hem de James’den fazlaca şeyi feda eden, sonuna yetişmeye çalışan bir filme dönüşüyor.
Our Mothers (Annelerimiz, César Díaz, 2019)
Diaz’ın filmi ismindeki “anneler” sınırlandırmasına rağmen sebebi muğlak bir şekilde öyküsünün başkarakteri olarak kendisine polis Ernesto’yu seçiyor. Guetamala’nın faşist diktatörlüğünün katlettiği sayısız hayatın sorgulandığı ve toplu mezarların birer tarihi suçlama gibi toprağın üstüne çıkarıldığı bir dönemi anlatıyor. Bunu yaparken ne Şili’nin Nostalgia for the Light‘ı kadar şimdi ile geçmişin irtibatını ve ölenlerin anısını başarılı bir şekilde kurabiliyor ne de Endonezya’nın The Act of Killing‘i kadar katillere ve şiddete eğilebiliyor. Bunun yerine filmleşememiş bir belgesel olarak muğlak bir öykü tercihi yapıyor ve katliamlar sırasında ikincilleştirilmiş kadınları yeniden ikincilleştirerek Ernesto’nun babasını arayışının etrafında filmin gerçekliğini bir türlü besleyemeyen bir denemeye dönüşüyor. Annelerimiz, Diaz’ın Cristina, Nicolasa ve diğer kadınlar etrafında kurulan ama bir türlü çözülemeyen bir draması.
House of Hummingbird (Sinek Kuşu, Kim Bo-ra, 2018)
Bo-ra’nın Eun-hee’nin bir yaz boyunca yaşadıklarını anlattığı Sinek Kuşu, bir ilk film olarak oldukça başarılı. Eun-hee şiddetin, istismarın ve tüm çelişkileriyle bir aile olmanın doldurduğu bir evde yaşıyor. Yazı da aşklar, terk edilmeler, yalnız kalmalar ve yine istismar ile şiddetin arasında geçerken, Eun-hee bir sinek kuşu gibi çiçeklerin hiçbirine konmadan ve kanat çırpmayı bırakmadan öylece yaşamak zorunda kalıyor. Film, bu barınamama haline rağmen yaşamına devam eden Eun-hee’nin hissetmeye ve sevmeye devam etmesinin hikayesini, oldukça sade ve düzenli şekilde anlatıyor. Bo-ra’nın ilk filmi, onun sinemasının mutlaka takip edilmesi gerektiğine yönelik bir selam ve Sinek Kuşu, kaçırılmaması gereken bir yaz.

Hacettepe Üniversitesinde Siyaset Bilimi bölümünde yüksek lisans eğitimi almaktadır; kendi blogunda amatör olarak başladığı film incelemelerini yine bir amatör olarak Cineritüel’de sürdürmektedir.