Masalın Karanlık Tarafı: Prodüksiyon Başlıyor
E.L.James’in romanlarının ve Grinin Elli Tonu’nun sinema uyarlamasının hayranları, serinin sonraki iki bölümünün de beklenilenden daha kısa bir süre içinde beyaz perdeye uyarlanacağı bilgisini aldıklarında çok sevinmişlerdi. Karanlığın Elli Tonu ve Özgürlüğün Elli Tonu aynı anda çekilecek ve 2017 ve 2018’de ardışık olarak Sevgililer Günü hafta sonunda vizyona girecekti (filmler arasındaki bekleyişi bir yıla düşürecekti).
Sonraki iki bölüm Christian Grey ve Anastasia Steel arasındaki zorlayıcı romantik tangoyu daha derinden incelerken hepsi, serideki her bölümün eşsiz bir deneyim sunması fikrinde birleşiyordu. Ekip, hayranları tatmin etmenin ve erotik, özgün pop kültür ve eğlence olaylarına yeni izleyicileri çekmenin önemini hissetmişti.
Yapımcı Dana Brunetti amacın E l James’in ikinci romanının yaptığı tehlikeli dönüşü incelemek olduğunu anlatıyor; “Karanlığın Elli Tonu daha çok gerilim içeriyor. Belirsizlik, takip ve helikopter kazaları… hepsi bu çifte ve özel romantizm temasına ek olarak geliyor. İlişkileri bir anda öncekinden çok daha fazla engelle karşı karşıya kalıyor ve çoğu Christian’ın geçmiş hayatından geliyor.”
2015’in Grinin Elli Tonu filminin yapımcılarının eşlik ettiği E L James filmin gelişimiyle ilgili şunları söylüyor; “İkinci roman için “Elli Tonu” korumak istediğimi biliyordum. Çünkü oldukça unutulmazdı. ‘Bununla mı devam edeceğiz?’ diye düşündüm. Sonra ikinci kitapta Christian’ın karanlığının arkasında yatanı keşfedeceğimizi biliyordum. Yani dolayısıyla “Karanlığı”.
Prodüksiyon, uyarlamalar için kaynak malzemeye yani E L James’in kendisine başvurmuş. Başından itibaren karakterlerle ve yaratıcılarıyla birlikte yaşamış olan E l James’in kocası, başarılı senaryo yazarı olan ve görevi, ana akım şehvetinin yeni, cesur simgeleriyle son derece popüler olan bu romanları iki senaryoya dönüştürmek olan Niall Leonard’la birlikte çalışmışlar.
Talep üzerine basılan karton kapaklı kitaptan yıllardır en ikonik ve en unutulmaz edebi olayın yaratımına giden yolculuk aileleri için olduğu kadar yayıncılar için de şaşırtıcı olmuş. Leonard şunları söylüyor; “Sesi ilk yansıtan kişi rolünü koruyorum. Bu yüzden “Elli Ton” bana sezdirmeden yaklaştı. Erik, bir hikaye basıyordu ve ilginç ve karanlık olduğunu biliyordum. İnternette takip edildiğini biliyordum ama öyle bile olsa gerçek dünyada hayat bulduğunda ne kadar büyük bir fenomen olduğunu görmek beni çok şaşırttı.”
Aile, E L James’in hızla artan şöhretiyle birlikte Grinin Elli Tonu filminin karşılanmasına da alışmış. Dikkatlerini sonraki kitapların çevirilerinin saflığını temin etmeye vermişler. Leonard şöyle devam ediyor; “Karanlık ve Özgürlük” için filmlerin hızlı yapılması ve kitaplara yakın olması konusunda titiz davranıyordu. Hikayeyi ve hayranlarını bildiğim için Erika’ya ve hayranlarına çok şey ifade eden bölümleri çok iyi biliyordum. O bölümlerin uygun biçimde dahil edilmesi konusunda özen gösterdim. Uyarlamacı ve senaryo yazarı tecrübemle projeyi üstlenmeye uygun olduğumu düşündüm. Stüdyo, bu muazzam, büyüyen romanları alıp ilişkilerin hiçbirini ve hayranların görmek istediği önemli bölümleri kaybetmeden film boyutunda bir şeye yoğunlaştırmam için beni görevlendirmek istiyordu.”
Christian ile Ana’yı başka bir mecrada hayata getirmenin beklenmedik ve sıra dışı bir işbirliği olduğunu ilk itiraf eden kişi. Şunları söylüyor; “Niall’in yazımı ilginç bir süreçti. Gidip işini yapıyordu. Sonra bana bir taslak getirip ‘Ne düşünüyorsun?’ diye soruyordu. Sonra stüdyoya vermeye hazır oluncaya kadar üzerinde tartışıyorduk. Bu konuda çok gizli davranıyordu ama birbirimizle hala konuşuyoruz. Yani başarılı oldu.”
Leonard, eşinin editörün olacağını bilmenin aslında meraklandırıcı bir şey olduğunu söylüyor; “Oldukça endişeliydim. Sonra yan odada güldüğünü duydum. ‘Tamam, paçayı kurtardım. Keyif alıyor. İşimi onaylaması için ilk engeli aştık’ diye düşündüm. Sonra revizyonları yaparken birlikte çalışmamız gerekti. Bazen belli sahnelerle ilgili biraz tartıştığımız oldu. Ben ‘Bunu gerçekten yapmak istiyorum’ diyordum. O da ‘Bu hikayeye sadık değil’ diyordu.”
Senaryo yazarı uyarlamalara başlamalarından önce emin olmak için kanyak malzemesinin yaratıcısına söz vermiş. Leonard şöyle anlatıyor; “Eğer bir çıkmaza girerse her zaman onun kararı gereçli olacaktı. Christian Grey, herkesin aradığı, şirin, yakışıklı bir karakter değil. Dominant, tehlikeli ve gerçekten zor biri. Ana tarafından kurtarılma yolculuğu zor bir yolculuk ve bunun için gereken tek kişi Erika. Her adımı biliyor ve Kuzey Yıldızı gibi. Onun yolunu izlersen yanlış yöne gidemezsin.”
İki bölümü de aynı dönemde çekmenin nedenleri projedeki herkes için çok netti. Ardışık hikayelerde doğal olarak karakterler ve ortamlar ortaktır. Oyuncular karaktere bürünmüştür, prodüksiyon işliyordur, setler ve mekanlar çekim için hazırlanmıştır. Ekonomik olarak çabayı ve zamanı en etkili şekilde kullanmak için mantıklıydı. Viscidi şunları söylüyor; “Ayrıca finansal nedenlerden daha önemli nedenlerimiz vardı. Oyuncular ve yönetmen James Foley için iki senaryonun da olması ve karakterlerinin ve hikayelerin nerede başlayıp nerede bittiğini anlamaları gerekiyordu. Çekimin tamamı boyunca daha akıcı bir süreç oldu.”
Foley, her iki filmde de yönetmen koltuğuna oturma kararını verdiğinde ardışık projeleri çekerek çabayı ve zamanı etkin bir şekilde kullanan az sayıdaki yönetmenler arasında yerini almış. Brunetti, ekibi yönetecek kişiyi bulma sürecini anlatıyor; “Yeni yönetmenin kim olacağını belirlerken Karanlığı mı yoksa Karanlık ve Özgürlüğü aynı anda mı çekeceğimiz konusunda yorumlar vardı. James’i House of Cards’tan tanıyorum. İlk sezonun büyük bölümünü yönetti ve dizimizin yönetmeni ve sorumlu yapımcısıydı.”
Brunetti sadece Foley’in Netflix için yaptığı işlerin hayranı olmakla kalmamış. Yapımcının birçok filmini de beğeniyormuş. “Glengarry Glen Ross favorilerimden biridir. Kendisiyle bir araya geldik ve film hakkındaki düşünceleri muhteşemdi. Daha sonra Karanlık için birçok farklı yönetmenle görüştük ve eleme yaptık. Sonra iki filmi aynı anda çekmeyi konuşmaya başladık. House of Cards’ı da öyle çektiğimizi biliyordum. Aynı anda iki bölüm çekiliyordu ve sonra eşleştiriyorduk. Ben James’i seçtim. Ama sadece tecrübesinden dolayı değil kitapları anlayışından ve filmlerin nasıl olması gerektiği konusundaki yaklaşımından dolayı.”
Viscidi, yapımcılar De Luca, E L James ve Brunetti’nin vardığı karara katılıyor. “Oyuncuları güçlü, kendinden emin ve başarılı bir tarzda yönetebilecek, o düzeyde birine ihtiyacımız vardı. Foley’le ilk toplantıda filmi genişletmeyi ve açmayı istediğini söyledi. İlk filmi değenmiş, iyi, seksi ve kışkırtıcı olduğunu düşünmüş. Ama sonraki bölümde karakterlerin dünyada daha çok yer almasını, daha çok dışarıda olmasını istedi. Seattle’ı daha çok görmek ve karakterlerin etraflarındaki dünyayla daha çok etkileşime girmesini istedi.”
Foley, seriye katılma konusundaki ilgisini şöyle anlatıyor; “Elli Ton” meydan okuyan bir tür. Dram, romantizm, fantezi gibi hepsi birbirine karışan öğelerle dolu. Özel bir kombinasyon, özel bir tür. Bira yapmak gibi. Kendine özel bir köpüğü var.”
Övgüler alan işlere yabancı olmayan yapımcı E L James’in eserinin baş karakterleriyle bir bağ hissetmiş. Şöyle anlatıyor; “Fizyolojik gerçeklikle, psikolojik açıdan karmaşık olan filmlerle ve dramalarla her zaman ilgiliydim. Üç kitaptan aldığım bu alanda uzman bir çalışma oldukları oldu. Özellikle Christian ama aynı zaman Ana da öyle. Birlikte çıktıkları yolda ilginç bir şey vardı ve üç kitap boyunca bu psikolojilerin birbirleriyle etkileşim biçimi ve sonunda birbirlerini değiştirmeleri ilginçti. Benim için en önemlisi kendi içlerinde o gelişmeydi.”
Yönetmen ile yazar/yapımcı arasındaki ilişki kısa sürede uyumlu olmuş. Viscidi şunları söylüyor; “Erika, hikayenin gidişatı konusunda ve Christian le Ana karakterinin iki film arasında nasıl gelişeceği konusunda çok netti. James, bu bilgiyi aldı, çevirdi ve kendi vizyonunu kattı. Çok güzel, başarılı bir ilişkiydi. Erika da ona ilk günden itibaren tamamen güvendi.
Foley, E L James ie çalışmanın önemli unsurlarından birine işaret ediyor. Aslında her başarılı prodüksiyonun önemli unsurlarından biri. “Süreç boyunca arkadaş olmamız çok hoştu. Bir ödün verme vardı. Ben ödün verdim, o ödün verdi ama filmden ödün verilmedi. Yeteneklerimizin en iyi kombinasyonunu yaptık. Kitaplara çok saygılıydım. Birçok kişiyi etkileyen kendilerine has bir sihirleri var. O sihri ekrana aktarmanın yollarını aradım ve Erika’nın yanımda olması harikaydı. Çok destek oldu ve her zaman saygılıydı.”
Kural Yok, Ceza Yok: Meraklı Çift Geri Dönüyor
Grinin Elli Tonu, sinema izleyicilerine milyarder girişimci Christian Grey ile meraklı üniversite öğrencisi Anastasia Steele’i tanıştırırken sonraki iki bölüm, ilk filmin sonunda ilişkilerini bitiren çiftten izleyicilerin, beklediği her şeye meydan okuyacaktı. Viscidi ilk bölümün uyandırıcı olduğunu söylüyor. Sonraki iki bölüm karakterlerin motivasyonlarına ve dünyalarına daha çok gireceğini söylüyor; “Dakota’nın karakterinin Karanlık’ta Christian’ı arzulamasına neden olan şeyin ne olduğunu, sadece yakışıklı bir adam olduğu için olmadığını değerlendirmesi gerekiyor. Ama aslında onunla Kırmızı Oda’da olmayı istemeye, ilk filmde emin olmadığı cinselliği deneyimlemeyi istemeye başlıyor. Şimdi içinde, Christian’ın katılmasını istediği şekilde katılmayı arzulamasında onu harekete geçiren şeyin ne olduğunu çözmesi gerekiyor.”
Grinin Elli Tonu’nun lansmanının fırtınası arkalarında kalınca Dornan ve Johnson önlerinde yer alan zorluklara hazır bir şekilde Karanlık ve Özgürlük üzerinde çalışmaya koyulmuş. Dornan’da yapımcıları gibi Foley’nin yönetmen olmasından memnunmuş. Oyuncu şunları söylüyor; “Halihazırda çalışan bir makinenin içine gelmek, yapılmış olanı yüceltmek ve sonra da dümene geçerek kendi imzanı bırakmaya çalışmak zordur.”
Dornan, yönetmenin açıklığını takdir etmiş; “Foley’le ilk olarak Skype’ta görüştük. Ne istediği konusunda çok netti; Karakterlerin özlerindeki yönlerine ulaşmak istiyordu. Onları öne çıkarmak ve sadece cinsellik hakkında olmamasını istiyordu. Ki öyle olmadığı kendisi biliyordu ama bazıları öyle düşünebilir. Karakterlerini öne çıkarmak istiyordu. Bir oyuncunun “çözülemez” denilen bir karakteri canlandırması oyuncu olarak zordur. Foley, karakterinin derinliğini göstermek için Christian’ı, insanı ve neden öyle biri olduğunu dışarı çıkarmak istedi.”
Bu ilke, prodüksiyon başlamadan önce rolüne ikinci ve üçüncü kitapları tekrar okuyarak hazırlanan Johnson için de geçerli olmuş. Şunları söylüyor; “Karanlık, bu iki insanın daha derin bir incelemesi. Sanki fırtınalı, virajlı bir yoldalar ve sanki basit karakterler değiller gibi. Çocuk oyuncağı çifte kumrular işi değil. Daha karanlık. Bu ilişkideki gerçek ham ve zor şeylerin hiçbirini hiçbir şekilde hoş göstermiyoruz. Bu iki insan arasında ne tür bir ilişki yaşanıyor olursa olsun zor şeylerde, Ana ile Christian’ın her türlü özelliğine rağmen bir evrensellik var.
Johnson için daha önce çalıştığı karaktere dönmek hem heyecana hem de endişeye neden olmuş. Şöyle söylüyor; “Daha önce hiç bu kadar uzun bir projede yer almamıştım ve daha önce hiç bu kadar büyük bir projenin bir parçası olmamıştım. Bu genç kadının hikayesini anlatabildiğim için büyük bir onur duyuyorum. Son derece önemli bir deneyim oldu. İlham verici, duygusal, ağır, karanlık ve zordu. Ama aynı zamanda çok keyifli, kahkaha ve sevgi doluydu. Her şeyi kapsıyordu. Bu filmlerin çekimleri ne kadar zor olursa olsun insan olarak benim büyümeme neden oldu. Bu deneyimi asla geri almazdım ve hiçbir şeyi değiştirmezdim.”
Serinin yaratıcısının sette olması hangi filmin hangi ritmini çektiklerini bilmelerini sağlamış. Johnson uzun prodüksiyon takviminde karakterinin herhangi bir sahnede tam olarak nerede olduğunu hatırlaması gerektiğinde çok nadir bocaladığını söylüyor. E L James’e Anastasia’nın gelişimini gösterdiği ve kitaplarında sergilediği için övgülerini sunuyor. Hangi filmde olduğumuzu ayırt etmemi kolaylaştırdı.”
Johnson, yaşadıklarını anlayabilecek dünyadaki tek kişiye de bu zorlu işi başarmasından dolayı da övgülerini sunuyor. “Jamie’ye gerçekten çok güveniyorum. Çok saygıdeğer, harika, komik ve yetenekli bir kişi. Arkadaşlığımızı birbirimize güvenerek inşa ettik. Birbirimizi beni koruması için ona ihtiyacım olduğu olgusu çerçevesinde tanıdık. Rahatsız olduğum zaman anlamasına ve müdahale etmesine ihtiyacım vardı. Veya olaylar fazla yükseldiğinde, fazla duygusallaştığında ve ben artık başa çıkamadığımda bunu yüzümde görüp beni o şekilde koruması gerekiyordu. Birbirimiz hakkında çok şey öğrendik ve ona güvenim sonsuz.”
Dornan da hayat boyu sürecek bir bağ kurduklarını söyleyerek övgülere karşılık veriyor. “İlk filmden sonra, filmle ilgili bütün baskılardan ve beklentilerden sonra artık birbirimize karşı çok doğal ve rahatız. Dakota’nın çok güzel bir yönü de yaşadıklarımı sadece onun anlıyor olması. Onun yaşadıklarını da sadece ben anlıyorum. İkimizin de bu süreçte birbirimize ihtiyacımız vardı. Kolay olmayan günler oldu. Bizden çok şey istenilen günler oldu. Özellikle de fiziksel açıdan ondan çok şey istenilen şeyler oldu ve genelde benden çok daha az giyinik oluyordu. Bunu anlayan ve ilk günden itibaren yanınızda olan birine ihtiyacınız oluyor.”
İki oyuncu için de başkalarının seriyle ilgili düşüncelerini genişletmek son derece keyifli olmuş. Dornan, Karanlığın Elli Tonu’nda gelişen hikaye hakkında şunları söylüyor; “Birçok kişi tek bir fikre, bu filmlerin sadece cinsellik hakkında olduğu fikrine dayanıyor. Kitapları çok iyi bilmiyorlar veya sadece ilk kitaba şöyle bir bakmışlar ve öyle devam ediyorlar. Cinselliğin büyük bir bölümünü oluşturduğunu kabul edilse bile Karanlığın Elli Tonu, bambaşka bir yöne gidiyor ve bu bir oyuncu olarak memnuniyet verici. Hikayenin başka yönlerini geliştirecek olan ve ilk filmde zaman bulamadığımız şeylere yer vermek için iki filmin daha olduğunu bilmek güzel. Bizden çok daha fazlası istendi ama bu da eğlenceli bir yanı.”
Christian, Ana’ya açılırken çocukluk döneminden travmalar taşıdığını görüyoruz. Bu da birçok kişiyle bağ kurmak için neden zorluk yaşadığını açıklıyor. Çok cana yakın biri değil ve istediği gibi “normal” bir ilişkisi de yok. Yine de Ana’nın iyiliği için değişmeyi kabul ediyor. Onun tanıdığı gibi biri olmak istiyor. Bu da çocukluğunda yaşadığı korkulardan dolayı kendisi için inanılmaz zor. E L James, karanlık Elena’nın tanıtımında belirttiği gibi her şey göründüğü gibi değil.
Christian’ın romantik partnerlerini kontrol etme ve hakimlik yapma ihtiyacı açısından en büyük sırrı, kendinde bir damga bırakan psikolojik yaraları olmuş. Dornan şunları söylüyor “Başta belki bir sadist olabileceğine işaret edilmişti. Kırmızı Oda’da sadist olmadığını söylediği bir sahne var. Belki de tamamen bir inkar ediş de olabilirdi. Ama bu aşamada bence kendinde bir sorun olduğunu ve sınırların dışında olduğunu itiraf ediyor. Hakim olmak belki olabilir ama sadist olmak Ana için mümkün olmayan bir şey. Şimdi değişmesi için Christian’ın kendisiyle ilgili bunu çözmesi gerekiyor.”
Prodüksiyonun başındaki kişi için sette performanslarına olduğu kadar birbirlerine de önem veren oyuncularla birlikte olmak hoş bir deneyim olmuş. Foley şöyle anlatıyor; “Ben dünyanın en şanslı yönetmeniyim. Çünkü çekimin ilk gününden son günü Paris’te yaptığımız çekime kadar Jamie ve Dakota’nın arasında en ufak bir sürtüşme yaşanmadı. Bu filmin hemen hemen her sahnesinde birlikte olan iki oyuncu için sıra dışı bir durum. Her zaman birinin kötü bir ruh halinde olduğu veya diğer oyuncunun yaptığından hoşlanmadığı anlar olur. Burada hiç yoktu. Sadece çok rahat, çok mizah içeren bir ilişkideydiler ve sürekli gülüyorlardı.”
Christian ve Ana’nın Çevresi: Eski ve Yeni Oyuncular
Grinin Elli Tonu’ndaki önemli oyunculardan biri aslında hiçbir zaman gerçekten görünmeyen bir kadındır. Ama Christian’da yarattığı etki, dışa vurur ve hayatındaki herkesi etkiler. Ana, Anne Bancroft’un sinema klasiği The Graduate’da kendisinden genç erkekleri baştan çıkartan Dustin Hoffman’ın canlandırdığı karaktere gönderme yaparak bu kadına küstahça Bayan Robinson der. Christian’ın annesinin iki yüzlü arkadaşı, 15 yaşındaki Christian’ı yatağına ve yaşam tarzına almıştır.
Elena Lincoln karakteri Karanlığın Elli Tonu’nun hikayesinin ayrılmaz bir parçası ve bu karakteri özgeçmişinde sinemada romantizmin karanlık tarafına yaptığı girişimiyle unutulmaz ve şok esici dalgalara neden olan 9 ½ Hafta filminin yer aldığı Oscar ödüllü oyuncudan daha iyi kim canlandırabilir?
Viscidi, muhteşem oyuncuyu projeye getirme sürecini anlatıyor; “Kim, çok özgün bir vizyonla geldi. Foley’le birlikte görüştüler ve inanılmazdı. İzleyiciler getirdiği farklılığa ve karaktere kattığı her zaman mevcut olan gerilime şaşıracaklar. Christian’la ilgili nereye gideceğinden hiçbir zaman tam olarak emin olmuyorsunuz. Karanlığın Eli Tonu’nda beklentiler var ve son derece hararetli bir ana doğru gidiyor.”
Senaryo yazarı Leonard, yırtıcı karakteri keyifle ele almış.” Elena’yı yazmak eğlenceliydi. Çünkü inanılmaz bir özgüvene sahip. Kendinden emin, seksi, tecrübeli, zeki ve başarılı. Ana’nın sahip olmadığını düşündüğü her şeye sahip bu yüzden inanılmaz tehditkar. Ana onun varlığından son derece ezilmiş ve tehdit edilmiş hissediyor. Kim Basinger’ı oynamak tam bir rüyaydı çünkü müthiş sofistike bir şekilde geliyor.”
Foley, ekibin oyuncuyla deneyimini anlatıyor; “Kim’le bir araya geldik. Son derece hoş biri. Bu karakterle ilgili büyük bir merakı vardı ve başlamak için çok hevesliydi. Kendisiyle çalışmak çok hoştu çünkü sürekli olarak ‘Bana sahnenin ortasında bir şeyler söyleyebilirsin. Bir fikrin varsa sadece söyle ben de yaptığım şeyi değiştiririm’ diyordu. Bu yönetilmeye karşı çok açık olduğunu gösterir. Sete geldi ve Seattle’a sahip olduğu Hollywood parıltısını getirdi. İzleyicinin kendisini ikonik bir sinema yıldızı olarak bilmesi ekranda göründüğü anda büyük bir itibar sağlıyor.”
Ana’nın Elena ile sorunlarının bir kısmı Christian’ın ona olan ihtiyacının yanlış anlaşılması olabilir. En azından başlangıçta. Christian, doğal bir yalnız ve belli bir arkadaş grubunun merkezinde değil. Böyle bir sosyal desteği olmayınca düşüncelerini tanıdığı ve güvendiği kişilerle paylaşıyor. Elena da bu kategoriye düşüyor. Aslında Christian’la ikisinin bir işi var. Lüks, pahalı kuaför salonu Esclava. Christian, Ana ile ilişkisi derinleştikten sonra da Elena’ya hala arkadaş olarak güvendiğinde hatalar yapılıyor. Çünkü Elena’nın hareketleri sadece bir kişiye açıktır o kişi de Elena’dır.
Christian’ın geçmişi, yaralayıcı geçmişi ve psikolojik acılarına ek olarak hayaletlerle de doludur. Leonard şunları söylüyor; “Leila, Ana’nın olası geleceğinin bir hayaleti. Ana onu ürkütücü buluyor. Çünkü Christian’ı “kurtarmakta” başarısız olursa kendisi de onun gibi paramparça bir geçmişi olan ve hiçbir geleceği olmayan bu kırılmış ve kayıp kız gibi olacaktır. Leila, Christian’la yeniden bir araya gelme hayaliyle geri döner ve onunla ilgili bildiğini sandığı hiçbir şeyin artık gerçek olmadığını çünkü Ana’nın kuralları değiştirdiğini fark eder. Şimdi Ana’ya rüyalarını gerçekleştirmesi için bir engel olarak bakar.”
E L James şöyle anlatıyor; “Leila, Ana’nın Christian için olmadığı, olamayacağı ve olmayacağı her şeydir. Leila’nın Christian’la yaptığı türden şeylerle ilgilenmez. Şimdi bir geri dönüş var çünkü Christian’ın kalbinin istediği kişi Leila değil, Ana’dır.”
Bu son derece karmaşık karakteri canlandırmak üzere Avustralyalı oyuncu Bella Heathcote seçilmiş. Kendisi rolü oynama kararıyla ilgili çok samimi:” Sadece bu projede olmak istedim. İnanılmaz büyük bir olay. Büyülenmiştim. Ayrıca genelde bu tür bir role seçilmem. Ama bir şeyler yapabileceğimi hissettim. Filmin dünyasında bu karakteri merak ediyordum ve eğlenceli olacağı kadar zorlayıcı da olacağını düşündüm. Hikayenin gerilim yönünü seviyorum. Tehlike öğeleri sadece cinsellik açısından yok, Leila da Ana’nın hayatını tehdit ediyor.”
Oyuncu, karakteri yaratıcısının önünde canlandırma konusunda bir baskı hissettiğini kabul ediyor ama bu endişesi kısa süre içinde kaybolmuş. “Erika’nın onayını almak hoştu. Karakteri ilk gören oydu ama aynı zamanda onun sette olması da çok keyifli. Çalışmaya başlamadan önce kendisiyle karakter hakkında çok fazla konuşmadım. Ama orada olduğunu biliyordum. Sadece Leila için doğru olduğunu hissettiğim şeyleri düşündüm. Abartılı olursa devreye gireceğini biliyordum. Bu yüzden ‘doğru yoldayım!’ dedim.”
Christian’ın Ana’nın hayatına yeniden girmesinden önce Ana’nın yolu belki de ilk bakışta Bay Grey’e bir alternatif olabilecek gibi görünen biriyle kesişir. Bu kişi patronu, editör Jack Hyde’dır. Leonard, Jack’in bu oyundaki rolünü şöyle anlatıyor; “Hyde, Bay Muhteşem, Bay Kusursuz olarak geliyor. Ana’nın rüya işindeki yakışıklı, zeki adam. Bu yüzden kusursuz bir teklif gibi görünüyor. Fakat ben Christian Grey’i takip etmenin kolay bir iş olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden hiçbir zaman tam olarak örtüşmüyor. Filmin gelişim aşamasında çok fazla konuşma vardı. Herkes Ana, Christian ve Jack arasında bir aşk üçgeni olduğunu söylüyordu. Bir aşk üçgeni var ama hepsi Jack’in kafasında. Yarışmacılardan biri olduğunu düşünüyor ama aslında hiçbir zaman öyle olmuyor.”
Önemli rolü canlandırması için ekip Eric Johnson’a yönelmiş. Kendisi The Knick’teki Dr. Everett Gallinger rolüyle biliniyor. E L James Kanadalı oyuncu ve karakteri hakkında şunları söylüyor; “Jack Hyde, fırtınanın başlangıcı. Kendisini muhteşem Eric canlandırdığı için çok şanslıyız. Rolde gerçekten müthiş. Uzun boylu, yakışıklı ama çok başarılı bir şekilde canlandırdığı ürpertici bir yanı da var. Ama çok komik çünkü kendisi tanıyabileceğiniz en iyi adamlardan biri.”
Dornan da esprili bir şekilde şöyle anlatıyor; “Jack Hyde’la iş zordu çünkü karakterin çekici, cana yakın ve büyüleyici olması gerekiyor. Ama aynı zamanda içten içe de çok kötü şeyler yapabilen birinin kötü etkisine de sahip. Eric, gerçekten iyi biri ve onun asla kötü veya çok tehlikeli bir şey yapabilecek biri olduğunu düşünmüyorsunuz. Ama bunu çok iyi yaptığı ortada. Benim zevkime göre biraz fazla uzun boylu. Onunla ilgili söyleyeceklerimin hepsi bu.”
Johnson da Hyde ile ilgili şunları söylüyor; “Kötü karakteri oynamanın tuzaklarından biri de onun bir insan olduğunu unutmaktır. En güzel zorluk da ahlaki açıdan onaylamadığınız şeyleri yapan ve söyleyen birinin insanı yanını bulmaktır. Bu yolları keşfetmek çok keyifli ve hayatlarında genellikle etraflarındaki şartlar yüzünden kötü seçimler yapmış insanlara karşı empati duymamı sağlıyor. Eylemlerini haklı çıkardığını söylemek istemiyorum ama insanları anlamak için çok çalışmam gerekiyor. Bu işimin bir parçası. Hepimiz ahlaklı insanları anlayabilir ve onlara saygı duyabiliriz. Ama korkunç şeyler yapan birini nasıl insancıllaştırırsınız?”
Foley ve Johnson ilk buluşmalarından itibaren Hyde’ın davranış biçimi konusunda aynı fikirde olduklarını görmüşler. Johnson şöyle anlatıyor; “bu karakterin üzerinden geçme fırsatı bulduğumuzda ikimizin de aynı şeyleri düşündüğümüzü gördüm. Hyde, çıkarcı ve kontrol sergileyen ve etrafındakileri kontrol etmek isteyen biri. Bunu yapamadığında şiddetle veya sabote ederek veya herhangi bir şekilde adeta huysuz bir çocuk gibi saldırıyor. Bunu çok başında konuştuk ve bu da karakteri yönlendirmeme yardımcı oldu.”
Karanığın Elli Tonu’nda ayrıca Ana ve Christian’ın hayatlarında önemli yerlere sahip birkaç kadın karakter de bulunuyor. Marcia Gay Harden, Christian’ın annesi rolünde, Rita Ora, kız kardeşi rolünde ve Eloise Mumford ise Ana’nın en yakın arkadaşı rolünde.
Harden, karakter çalışmasını bu filmin bir parçası olmayı değil de olayın bir parçası olmayı seçerek yaptığını söylüyor. “Bu küçük, bağımsız bir film değil. Bir bakıma çok büyük bir kurum. Benim için süreç, hikayenin en küçük parçasına, olayın içindeki kişisel bölüme inmekti.
İlk filmde görevim oğlunun bazı yanarını görmeyen bu zarif, hoş hanımı tanıtmaktı. Oğlunun karanlık yönünden haberi yoktu. Şimdi o yanını görebilir ve aynı zamanda Ana’yı hayatlarına kabul edebilir.” Harden, bu fenomenin bir parçası olduğu için mutlu olduğunu söylüyor.” Sosyal medyanın bana hemen Anne Grey demesi çok hoşuma gitti.”
Ora’nın en çok hoşuna giden hayatla sanat arasındaki benzerlikler olmuş. Şunları söylüyor; “Ben Mia’ya çok benziyorum. Mia da benim gibi açık sözlü. Akrabalarını hep sıkıştırıyor. Christian her zaman ona ‘Tamam, yeter Mia, kes şunu’ diyor. Birçok şeyden paçasını kurtaran hep Mia oluyor. Bu sefer en güzel yanı görünüşümün farklı olması. O yaştaki kızlar farklı aşamalardan geçerler ve şimdi daha çok benim gibi görünüyor ve giyiniyor.”
Karakterinin gerçek hayatına sızması Mumford’ın hoşuna gitmiş. “Yolda birçok kişi beni görüyor ve durdurup “Hey, seninle daha önce tanışmamış mıydık?’ diye soruyor. İlk filmi izlediklerini ve beni Dakota’yla beyaz perdede izledikleri için arkadaş olduğumuzu sandıklarını hemen anlıyorum. Bu çok büyük bir iltifat. Çünkü Kate, Ana’nın çok yakın bri arkadaşı ve normalde filmi izlediklerini düşünmeyeceğim bu insanlar o yüzden benimle arkadaş olduklarını sanıyorlar.”
Christian’ın Ana’nın hoşlandığı gibi büyük arkadaş çevreleri olmasa da kendi yakın çevresinde birkaç önemli kişi var. Güvenilir ve biraz gizli kapaklı işlerdeki sağ kolu, koruması ve şoförü Taylor’ı bir kez daha Max Martini canlandırıyor.
Kastın daha önemli bölümü kaynak malzemenin birebir aynısı olsa da yapımcılar hikayelerin genişlediğine işaret eden daha geniş bir karakter grubuna da yer vermiş. Bu da projede olan herkesin fenomeni henüz keşfetmemiş olanlar için hoş bir başlangıç noktası olan Karanlığın Elli Tonu deneyimini geliştirmesine olanak sağlamış.
Yapımcılar, yeni oyuncuların ve hikayelerin hem kadın hem de erkek izleyicilere yayılacağını düşünmüşler. Viscidi şunları söylüyor; “Evet, romanları bilen çekirdek izleyici var. Ama bilmeyenler de var. Daha fazla aksiyon, tehlike, dram ve daha fazla hikaye ile onları da çekmek istiyoruz. Karanlığın Elli Tonu, ilişkileri gelişen bir çifti konu alıyor. Bu koşullar gerçekleşirken yollarına bazıları geçmişten bazıları da şimdiki zamandan engeller çıkıyor. Kendi hikayesi, dramı ve gidişatı var. Ayrıca kendi ayakları üstünde de duruyor. Karanlığın Elli Tonu’nu anlamak için ilk filmi izlemenize gerek yok.”
Harden’a göre genişleyen bu odağın bir kısmı da baş karakterlerin kusursuzca seçimine bağlı olarak başarılmış olabilirmiş. Şunları söylüyor; “Dakota, komşu kızına bürünmede bir dahi. Çok güzel, büyüleyici ama benzersiz, değil mi? Bu yüzden bir saniye içinde muhteşem bir hayal dünyasına gelmiş olan komşu kızı olabilir. Jamie ise hiç de komşunun oğlu gibi değil. Değil mi? Tam bir simge. Bu anlamda olağanüstü biri. Ama ikisini bir araya getiriyorsunuz ve kadınlar ‘Hey, bu beni olabilirdim’ diyor. Gerçekten de öyle.”