Marion Cotillard ve Charlotte Gainsbourg’un başrollerinde yer aldığı Ismael’s Ghosts 4 Ağustos’ta vizyona giriyor!
Yönetmenliğini Arnaud Desplechin‘in üstlendiği Ismael’s Ghosts filminin hikayesi şöyle: Yeni filminin hazırlıklarıyla meşgul olan İsmail (Mathieu Amalric), hayatına yeni giren Sylvia (Charlotte Gainsbourg) ile şehirden uzakta sakin bir hayat yaşamaktadır. Ancak kısa süre içerisinde sorunlar baş gösterir. Yazılarında tıkanmaya başlayan İsmail, daha sonra 20 yıl öncesinde bıraktığı bir hayaletin çıkagelmesiyle sarsılır. Yıllar önce habersizce çekip giden karısı Carlotta (Marion Cotillard), geri dönmüştür. İsmail iki kadının arasında gelgitler yaşarken, filmi de tamamlamanın yollarını aramaya başlar.
4 Ağustos’ta vizyona girecek Ismael’s Ghosts için yönetmen görüşü
Ismael’s Ghosts filmi ile ilgili olarak yönetmen Arnaud Desplechin şu notu düşüyor;
Bu film, dünyayı anlamadan turlayan bir diplomatın, İvan’ın portresi.
Bu film, hayatını anlamadan yaşamını sürdüren bir yönetmenin, İsmail’in portresi. Ölülerin arasından dönen bir kadının dönüşü. Bir casusluk filmi. Tıpkı Pollock’un çıplak kadınları gibi, beş filmin sıkıştırıldığı bir film. İsmail, aklını yitirmeye başlıyor. Film de onun izinden gidiyor. Ancak İsmail, kurgunun tüm zincirlerini bir arada tutmaya çalışıyor…
Bir arkadaşıma projeyi şöyle anlattım: “Sanırım, perdeye fırlatacağım birkaç kurgu tabağı icat ettim. Hepsini kırdığımda, film tamamlanmış olacak.” Potlaç, kurmaca bolluğu… Ama bu hikaye parçalarını neden kırıp dökmek istedim? Çünkü üç kadın doğdu bir çömlek kırığından. Aşık olunan bir kadın, kaybolan bir kadının hatırası ve afacan bir dost… Bu kurmaca hikayeler, bu kadınlar için harcandı.
Hikayenin oyunlarını ve dönemeçlerini hep açık ve doğrudan yapmayı amaçladım. Her sahnenin, ham ve gaddarca olmasını istedim. İzleyene, kaçamayacağı darbeler vurmak istedim. Filmlere referans vermeyi her zaman önceliklendirmişimdir. Sevdiğim filmler etrafımı sarmış olsa da, onların önüne geçmem gerekiyordu. Bazı filmler, hayal kırıklığı içinde her zaman beni gözetliyor: “Sekiz Buçuk”, “Providence”… Bu filmleri yüzlerce defa seyrettim. Önlerinde saygıyla eğiliyorum ama bana hiçbir yardımları yok. Truffaut’nun Deneuve’e yazdığı gibi: “Bir şaheser yapacağımızı düşünmek bize yasak. Yaşadığını hissettiren bir film yapmaya çalışacağız.” Bu üç kadının da yaşadığına inanıyorum. Eğer Ivan melankolik biri, Dostoyevski’nin “Budala”sından çıkmış birisiyse, İsmail de, hatalarıyla birlikte, kanlı canlı bir adam. Sylvia ise, ona nasıl yaşanacağını öğreten biri…