!f günleri 12 Şubat’ta başlıyor!
İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde düzenlenecek 14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, yılın en çok konuşulan filmlerini Türkiye’ye getiriyor, partileriyle şehri ayağa kaldırıyor, etkinlikleriyle dünyamızı değiştirmeye devam ediyor. Brezilya’dan Endonezya’ya, Hindistan’dan Kenya’ya, 42 ülkeden 115 filmin gösterileceği !f İstanbul, 12 Şubat’ta İstanbul’dan yola çıkıyor, 26 Şubat-1 Mart tarihlerinde de Ankara ve İzmir’e uğruyor!
İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde ve Mars Cinema Group ortaklığında yapılacak 14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, 12-22 Şubat 2015 tarihlerinde İstanbul’da, 26 Şubat-1 Mart 2015 tarihlerinde ise Ankara ve İzmir’de gerçekleşecek. !f İstanbul bağımsız sinemanın en iyilerini, yılın çok konuşulan ve bol ödüllü filmlerini sinemaseverlerle buluştururken, !f music partileri İstanbul’un eğlence hayatına alternatif olacak, !f² de 34 şehir, 40 farklı noktaya film götürecek.
42 ülkeden 115 filmin gösterileceği 14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, 12-22 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da Beyoğlu Cinemaximum Fitaş, Cinemaximum Kanyon, Cinemaximum Budak; 26 Şubat-1 Mart tarihlerinde de Ankara Cinemaximum Armada ve İzmir’de ise Cinemaximum Konak Pier sinemalarında gerçekleşecek.
!f Büyük Gözler’le açılıyor
Festivalin açılış filmi, “Beetlejuice/Beterböcek”, “Edward Scissorhands/Makas Eller”, “Corpse Bride/Ölü Gelin” gibi fantastik öyküleriyle tanıdığımız usta yönetmen Tim Burton’dan geliyor: “Big Eyes/Büyük Gözler”. Sanat tarihinin en sansasyonel olaylarından birine odaklanan film, 50’li yıllarda iri gözlü çocuk tablolarıyla meşhur olan Margaret Keane’in, eserlerini ve yeteneğini sahiplenmeye çalışan eşi Walter Keane’e karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. Amy Adams ve Christopher Waltz’un başrolünde olduğu “Büyük Gözler”, eleştirmenlerce Burton’ın “‘Ed Wood’dan sonraki en kişisel filmi” ve “‘Big Fish’ten beri yaptığı en iyi film” yorumlarıyla karşılandı.
Digiturk Galaları: Yılın yıldızları ilk kez burada!
Digiturk Galaları, Toronto’dan Venedik’e, Cannes’dan Sundance’e, dünyanın önemli festivallerinde büyük ilgi görmüş, yılın en çok beklenen filmlerini Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşturuyor.
!f İstanbul ayrıca, ödül sezonunun öne çıkan yapımlarının da Türkiye galalarına ev sahipliği yapıyor.
“Walking on Water” ve “The Home Song Stories” ile pek çok ödül toplamış, Avustralya’nın en önde gelen yönetmenlerinden Tony Ayres’in hikâyesi ve anlatımıyla yılın en beklenmedik, en tekinsiz filmlerinden birine dönüşen kara filmi “Cut Snake/Kesik Yılan”; 2005’te “Forty Shades of Blue” ile Sundance’ten büyük ödülü, 2012’de ise “Keep the Lights On/Işık Açık Kalsın” ile Berlin’den Teddy Ödülü’nü kapan Ira Sachs’ın John Lithgow ve Alfred Molina’nın performanslarıyla çok konuşulan bağımsızı “Love is Strange/Aşk Başkadır”; üç yıl önce “Un amour de jeunesse/Elveda İlk Aşk”ıyla !f’çilerin gönlünü fetheden Fransız yönetmen Mia Hansen-Løve’ın Daft Punk ve Cassius gibi efsanelerin doğuşuna tanıklık etmiş elektronik müzik akımının kurucularından Fransız DJ Paul’un 18 yıllık yükseliş ve düşüş hikâyesini anlattığı “Eden/Cennet”; David Zellner’ın Coen Kardeşler’in kült filmi “Fargo”nun sonundaki gömülü çantayı bulmak için kendini yollara vuran bir kadını anlattığı, Sundance’ten Jüri Özel Ödülü, Fantastik Film Festivali’nden de En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan filmi “Kumiko, the Treasure Hunter/Kumiko, Hazine Avcısı”; matematik dehası otistik bir çocuğun hayatına odaklanan, özellikle başroldeki genç oyuncu Asa Butterfield’in oyunculuğuyla övgüler toplayan ve yılın en iyi İngiliz bağımsızlarından “X+Y/X+Y”; Niki Caro’nun “Whale Rider”ından beri yapılmış en etkileyici Yeni Zelanda filmi sayılan ve çok az bilinen Yeni Zelanda kahramanı ve satranç şampiyonu Genesis Potini’nin gerçek hayat hikâyesinden esinlenen “Dark Horse/Kayıp Şampiyon”; “Dogma”, “Chasing Amy” gibi filmleriyle sıkı bir hayran kitlesi yaratmış kült yönetmen Kevin Smith’in korku ve komedi kıvamı bolca yerinde, Justin Long, Michael Parks, Johnny Depp ve Haley Joel Osment’lı garip filmi “Tusk/Mors Dişi”; 2003’te izlediğimiz “The Yes Men”den beri aktivizme yepyeni bir soluk getiren, yaptıkları çılgın eylemleriyle bugün bile tartışılan Yes Men grubunun son beş yılına tanıklık eden “The Yes Men Are Revolting/Yes Men İsyanda” ve “Careful”, “The Saddest Music in the World” filmleriyle tanınan, “Kanada’nın David Lynch’i” Guy Maddin’in Roy Dupuis, Geraldine Chaplin, Udo Kier, Charlotte Rampling, Amira Casar gibi iddialı bir kadroyu bir araya getirdiği son filmi “The Forbidden Room/Yasaklı Oda”, “Digiturk Galaları” bölümü filmlerinden sadece birkaçı.
Bu bölümde ayrıca; yılın merakla beklenen filmlerinden “Birdman”, “The Tale of the Princess of Kaguya”, “Look of Silence”, “The Last Five Years”, “Dear White People” ve “Rosewater” da Türkiye galasını yapacak filmler arasında…
“Amores perros”, “21 Grams”, “Babel” ve “Biutiful” filmlerinin yönetmeni Alejandro González Iñárritu’nun merakla beklenen yeni harikası “Birdman”, Michael Keaton, Emma Stone, Zach Galifianakis, Edward Norton, Naomi Watts gibi ünlü oyuncuları buluşturuyor. Bir zamanlar ikonik bir süper kahramanı canlandırmış, ama artık gözden düşmüş bir aktörün Raymond Carver’ın hikâyesinden uyarlanan bir Broadway oyunuyla eski günlerine dönme çabasını anlatan film, “Boyhood” ile birlikte Oscar yarışının en güçlü adayı sayılıyor.
70’lerin kült animasyonu Heidi’nin yönetmenliğinin yanı sıra “Grave of the Fireflies”, “Only Yesterday”, “My Neighbors the Yamadas” gibi pek çok kült animeye imza atmış Isao Takahata’nın 14 yıl aradan sonra çektiği ilk film olan “The Tale Princess of the Kaguya/Prenses Kaguya’nın Masalı”; geçen yılın en iyileri listesinde ilk sıralarda yer alan “The Act of Killing” ile bizi şoke eden Joshua Oppenheimer’ın Venedik’te 5 ödül birden kazanan yeni filmi “Look of Silence/Sessizliğin Bakışı”; Richard LaGravenese’nin Jason Robert Brown’ın ayrılıkla biten evliliğinin son 5 yıllını kadın ve erkek gözünden anlattığı aynı adlı meşhur müzikalinden uyarladığı Anna Kendrick ve Jeremy Jordan’lı “The Last Five Years/Son Beş Yıl”; ağırlıklı olarak beyaz insanların okuduğu özel bir okuldaki Afro Amerikalıların mücadelelerini ironik bir dille anlatan, Sundance’te Jüri Özel Ödülü’nü alırken, başrolde övgüler toplayan Tessa Thompson’ın Gotham Bağımsız Film Ödülleri’nde Umut Vaat eden Oyuncu seçildiği “Dear White People/Sevgili Beyaz Irk” ve sadece ekran başarısıyla değil, zekası ve mizahıyla da Amerikan popüler kültürünün en etkili isimlerinden biri sayılan 13 Emmy ödüllü Jon Stewart’ın Gael Garcia Bernal ve Haluk Bilginer’i başrole taşıdğı filmi “Rosewater/Gül Suyu” ve kısalarıyla pek çok ödül kazanmış İranlı kadın yönetmen Ana Lily Amirpour’un İran’daki Bad City adlı bir hayalet kasabada geçen ve bu çivisi çıkmış kasabaya yeni gelmiş gizemli bir kadının hikâyesini anlattığı, İran sinemasının ilk vampir filmi olan “A Girl Walks Home Alone at Night/Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız”, Digiturk Galaları’nın en çok konuşulacak filmlerinden…
Bölümün en heyecan uyandıran filmlerinden biri de hiç kuşkusuz, dünya galasını !f İstanbul’da yapacak olan “Çekmeceler”. İlk filmleri “Zenne”yle büyük ilgi gören M. Caner Alper ve Mehmet Binay’ın yeni filmleri “Çekmeceler”, otuzlarının başındaki genç bir kadının doğumgününde kanlar içinde hastaneye kaldırılmasının ardında yatan korkunç gerçekleri konu alıyor. Senaryosu gerçek olay ve kişilerden esinlenilerek yazılan filmde, Ece Dizdar, Tilbe Saran, Taner Birsel, Nilüfer Açıkalın başrolde.
!f’ten “Süpriz Film”
Digiturk Galaları’nın en merak uyandıran filmi ise, adı ve konusu açıklanmayan “Sürpriz Film”! Şoke edici ve ürkütücü olacağı garantili filmin yurt dışındaki gösterimlerinde salonlar boşalmış, insanlar bayılmamak için yarısında kaçmıştı. Kurbanın kim olduğu sürekli değişen film, “Uzun yıllardır evdeki korku, perdeye bu kadar şoke edici bir şekilde yansıtılmamıştı; karakterleri gibi bu evden kaçmak isteyeceksiniz” sözleriyle tanıtılıyor.
Keş!f: Yılın ilham veren yönetmeni kim olacak?
!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin uluslararası yarışmalı bölümü Keş!f, sekizinci yılında yılın ilham veren yönetmenini aramaya devam ediyor. İlk ya da ikinci filmini yönetmiş yönetmenlerin filmlerinin yarıştığı “Keş!f” bölümünde, ABD, Avustralya, Brezilya, Estonya, Fransa, Hollanda, Irak, İsrail, Yunanistan, Türkiye ve Ukrayna’dan toplam 9 film, 15.000 dolar para ödüllü Keş!f Ödülü için jüri karşısına çıkacak.
Fatih Akın’ın “Kısa ve Acısız” filmiyle büyük bir çıkış yakalayan, “Temmuz’da”, “Duvara Karşı”, “Pars”, “Büyük Oyun” gibi filmlerin yanı sıra Almanya’nın ünlü polisiye dizisi “Tatort”ta Türkiye kökenli bir dedektifi canlandırarak dikkatleri üzerine çeken, Leute Heute (ZDF) tarafından Almanya’nın en önemli aktörlerinden biri olarak gösterilen Mehmet Kurtuluş; Wim Wenders’ten Peter Greenaway’e, Joseph Losey’den ve Agnès Varda’ya pek çok usta yönetmenin filminde görüntü yönetmenliği yapmış, ama en çok 1990 yılından beri her filminde birlikte çalıştığı Claire Denis ile yaptığı filmlerle tanıdığımız César ödüllü Agnès Godard; “Roman Polanski: Wanted and Desired”, “Moonrise Kingdom” ve Noah Baumbach’ın “Greenberg” ve “Frances Ha”sının da bulunduğu pek çok ödüllü filmin yapımcılığını yapmış Lila Yacoub; “El hombre robado”, “Todos mienten”, “Rosalinda”, “Viola” ve bu yıl !f İstanbul programında da yer alan “Fransa Prensesi” filmleriyle tanıdığımız, işleri New York, Londra, Toronto, San Sebastian ve Berlin başta olmak üzere pek çok festival ve bienalde gösterilen, adına retrospektifler düzenlenen Arjantinli yönetmen Matias Piñeiro ve 16 yıldır belgesel ağırlıklı olmak üzere pek çok ödüllü filmin yapımcılığını üstlenmiş, son yıllarda Joshua Oppenheimer’ın Oscar adayı “Act of Killing” ve !f 2015 filmlerinden “The Looking of Silence/Sessizliğin Bakışı” filmlerinin de yapımcısı olarak adından söz ettiren Signe Byrge Sørense’den kurulu Keş!f jürisi, 2014’ün ilham veren yönetmenini seçecek.
Keş!f Uluslararası Yarışma’da jüri karşısına çıkacak filmler ise şöyle: İsrailli Nadav Lapid’in Cannes’ın Eleştirmenler Haftası’nda dünya prömiyerini yapan, sarsıcı ve son derece rahatsız edici bir toplum eleştirisi sunarken ustaca kurduğu kışkırtıcı sinema dili ile çok konuşulacak filmi “The Kindergarten Teacher/Yuva Öğretmeni”; tamamı işitme engelli insanlardan oluşan kadrosu ve çarpıcı görüntüleriyle yılın en iyilerinden biri sayılan, vurucu hikâyesi ve anlatımıyla Cannes Eleştirmenler Haftası’nda Büyük Ödül, Revelation Prize ile Gan Foundation Support for Distribution fonunu kazanan, Avrupa Sinema Ödülleri’nde de Yılın Keşfi seçilen Myroslav Slaboshpytskiy filmi “The Tribe/Kabile”; Sophie Hyde’ın Huffington Post’ta “çığır açıcı ve yeni bir nefes” sözleriyle karşılanan, Melbourne Kuir Festivali’nden Seyirci Ödülü, Berlin’in Generation’ından Kristal Ayı, Sundance’ten de Yönetim Ödülü’nü kazanan, annesi cinsiyet geçiş sürecinde olan genç bir kadının yaşadıklarını anlatan etkileyici draması “52 Tuesdays/52 Salı”; prömiyerini Toronto’da yapan, Varşova’da Ekümenik Jürisi, Selanik’te de Özel Artistik Başarı Ödülü’nü alan, Martti Helde’nin zorunlu göç hakkında yapılmış en şiirsel filmlerden birini ortaya koyduğu “In the Crosswind/Rüzgârların Arasında”, kalp atışı durmasın diye durmadan dans etmek zorunda olan vampir Zano’nun tuhaf ve olağanüstü hikâyesini konu alan, Selanik’te FIPRESCI ödüllü Yiannis Veslemes filmi “Norway/Norveç; Batin Ghobadi’nin ilk gösterimini yaptığı Toronto Film Festivali’nde “gizemli ve ürkütücü” bulunan ve Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir Zamanlar Anadolu” fimiyle karşılaştırılan büyüleyici filmi “Mardan”; ödüllü belgeselleriyle tanınan İspanyol yönetmen Gabriel Mascaro’nun yönettiği ve Variety’nin “atmosferik medidatif drama” sözleriyle tarif ettiği, Locarno’da Özel Ödül’ü almış ve eleştirmenlerce yılın gizli hazinelerinden biri olarak işaret edilen “August Winds/Ağustos Esintisi”, karavanıyla sokaklarda noel ağacı satmak için New York’a gelen bir adamın yaşadıklarını Noel filmlerinin klişelerine düşmeden etkileyici ve samimi bir dille anlatan Charles Poekel filmi “Christmas, Again/Yine Noel” ve Türkiye’den Nesimi Yetik’in Adana ve Malatya festivallerinde “En İyi Film” seçilen, İstanbul’da gündelikçi olarak çalışan ve arabesk müzik dinleyerek ve şarkılar besteleyerek kendi halinde, mutlu dünyasında yaşayan 30’larının sonundaki bir adamın yaşadıklarını anlatan filmi “Toz Ruhu”.
Keş!f bölümündeki filmler ayrıca, Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisi tarafından değerlendirmeye alınacak ve Aslı Daldal, Esin Küçüktepepınar ve Metin Gönen’den oluşan jüri, seçecekleri bir filme SİYAD Ödülü’nü verecek.
Aşk & Başka Bi’ Dünya: Yılın en yaratıcı müdahalesi aranıyor!
!f İstanbul’un geçen yıl başlattığı ve dünyadan aktivist filmlerin yarıştığı Aşk & Başka Bi’ Dünya’da ABD, Danimarka, Fransa, Hindistan, İrlanda, Kanada, Kolombiya, Norveç, Polonya, Rusya, Suriye ve Ukrayna’dan toplam 8 film jüri önüne çıkacak.
Aşk & Başka Bi’ Dünya Yarışması’nın bu yılki jürisinde sinema ve aktivizm dünyasının usta isimleri bir araya geliyor. Eşi Atom Egoyan’ın “Exotica”, “The Sweet Hereafter”, “Felicia’s Journey” gibi pek çok filminde başrolün yanı sıra, “À ma soeur!”, “Code inconnu” gibi pek çok ünlü ve ödüllü filmde rol almış Beyrut asıllı oyuncu Arsinée Khanjian, “Some Distant Day”, “Kurdi”, “Islamophobia” gibi pek çok filmde yapımcılık yapmış Marie Olesen ve barış mücadelesi, antimilitarizm, insan haklarıyla ilgili çalışan birçok STK ve hareketle yaptığı sayısız çalışmayla tanıdığımız sosyolog, feminist ve yazar Pınar Selek’ten oluşan jüri, “yılın en yaratıcı müdahalesini” seçecek.
12 ülkeden 8 film yarışacak
Kamerayla dünyayı değiştirmeyi başarmış yönetmenleri İstanbul’da ağırlayacak Aşk & Başka Bi’Dünya’da yarışacak filmler ise şöyle: Paris’te sürgünde yaşayan Suriyeli yönetmen Ossama Mohammed’in, Suriye’de yaşayan Kürt yönetmen Wiam Simav Bedirxan’ın internet yoluyla gizlice gönderdiği görüntülerle birlikte yönettikleri, yılın hazmı en zor deneyimlerinden “Silvered Water, Syria Self-Portrait/Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi”; Sergei Loznitsa’nın geçen kış Ukrayna, Kiev’de başkan Yanukoviç rejimine karşı başlayan sivil ayaklanmayı konu alan filmi “Maidan/Meydan”; Jim Goldblum ve Adam M. Weber ikilisinin 70’lerden bu yana Yeni Delhi’nin meşhur sokak sanatçılarına ev sahipliği yapan gecekonduların yerine oteller ve AVM’ler yapmak için yıkmak isteyen hükümet ile yerli halkın karşı karşıya gelişini anlatan “Tomorrow We Disappear/Yarın Yokuz”; Variety’nin “Çok güçlü, Steinbeck’yın, adeta Amerikan tarihinin umutsuz bir anının fotoğrafını çekiyor”, Hollywood Reporter’ın “Heyecan verici, olağanüstü bir belgesel sinemacılık” sözleriyle tarif ettiği, Sundance’te Jüri Özel Ödülü’nü alan, Full Frame, Miami ve San Francisco film festivallerinde de en iyi belgesel seçilen Jesse Moss filmi “The Overnighthers/Gececiler”; Andreas Dalsgaard’ın Kolombiya’da uyuşturucu kartellerine karşı halkın umudu olmayı başarmış Yeşil Hareket’in öncüsü Antanas Mockus’un seçim süreci ve sonrasında yaşadıklarını anlattığı “Life is Sacred/Yaşam Kutsaldır”; belgesel sinemacı Jessica Oreck’in ormanda bir kulübede yaşayan korkunç bir cadıyı konu alan bir Slav masalından yola çıkarak kurmaca ve belgeseli karıştıran sipirütel ve şiirsel büyüleyicilikteki yeni filmi “The Vanquishing of the Witch Baba Yaga/Büyücü Baba Yaga’nın Yok Oluşu”; Sophie Deraspe’nin Suriye’deki medya etiğini sorguladığı, iki kadın arasındaki basit bir internet flörtünün uluslararası bir entrikaya dönüşmesinin akıllara durgunluk veren gerçek hikayesini konu alan ve ilk gösterimini 2015 Sundance’te yapacak olan “The Amina Profile/Amina Profili” ve seyirciyi Tarlabaşı’nın renkli dünyasına götürerek burada yaşayanların hayatlarını ve tüyler ürperten bir İstanbul’u görmemizi sağlayan Marianna Francese ve Jaad Gaillet belgeseli “Tarlabaşı and Me/Tarlabaşı ve Ben”.
Oyun: Oyuncaklı filmlerden hoşlananlar buraya
Beyazperdede oyun alanları yaratarak seyirciyi oynamaya davet eden “Oyun”, bu yıl da oyuncul belgeselleri, kaçık bilimkurguları, kült adayı ilk filmler ve gerçeküstücü fantezileri bir araya getirerek !f’çilerin en çok ilgi gösterdiği bölümlerden birine dönüşüyor.
Genç bir kadının büyüdükçe vücudunda belirmeye başlayan değişikliklerin ardındaki gizemi konu alarak kurt adam türüne incelikli ve etkileyici bir yorum getiren ve “Let the Right One In” ve “Ginger Snaps” ile karşılaştırılan Danimarka filmi “When Animals Dream/Hayvan Düşü”; zamanın akışı, solan çocukluk ve küçük kasaba yaşamının gündelik tuhaflıklarına dair düşsel ve melankolik bir dünya yaratan, Cannes’da eleştirmenlerin gönlünü çalan “You’re Sleeping Nicole/Nicole, Uyumuşsun”; birçok eleştirmenin adeta “Freddy Krueger’la Albert Camus’nün buluşması” saydığı, 2012’deki çılgın korku komedisi “Ape” ile dikkatleri çeken Joel Potrykus’un “Hayvan Üçlemesi”nin son filmi “Buzzard”; “Eggs”, “Water Easy Reach”, “Factotum” ve “O’ Horten” filmleriyle Norveç sinemasının yüz akı olmuş, beraberinde kendi takipçilerini yaratmış kült yönetmen Bent Hamer’ın o bildik kara mizahından bolca nasibini alan son filmi “1001 Grams/1001 Gram”; sinema tarihinin en tuhaf yapımlarından “Mirrormask” ile tanıdığımız Dave Mckean’in fantezi ile drama arasında dolaşan, katman katman kolajlardan oluşan animasyon tarzı ve göz alıcı görüntüsüyle yılın en ayrıksı işlerinden birine dönüşen deli projesi “Luna”; eşi Etgar Keret’le birlikte yazıp yönettikleri ilk filmleri “Jellyfish” ile Cannes’da Altın Kamera Ödülü’nü kazanan Shira Geffen’in kendi dünyalarına sıkışıp kalmış iki kadın üzerinden Filistin-İsrail çatışmasını anlattığı, kara mizahıyla övgüler toplayan “Self Made/Ben Gibi”; başarısız bir lezbiyen rock grubunun amatör müzik yarışmasına katılmak için çıktığı tuhaf yolculuğu anlatan, bilimkurguyla müzikali buluşturan, B sınıfı ve camp film tutkunları için gerçek bir hazine değerindeki “Dyke Hard”; geçen yıl kaybettiğimiz, işleriyle her zaman tartışmalar yaratmış ressam, heykeltraş, mimar, tasarımcı ve Akademi ödüllü Yaratık’ın yaratıcısı H.R. Giger’ın sonuna kadar kapalı jalüzilerin arkasında gece ve gündüzün birbirinden ayırt edilmediği evindeki gündelik yaşamına eşlik edeceğimiz “Dark Star – HR Giger’s World/Karanlık Yıldız – HR Giger’ın Dünyası” ve Doğu Karadeniz’i Orta Doğu’nun Alpleri’ne dönüştürmeyi amaçlayan Karadenizli bir işadamına reklam filmi çekmek için yollara düşen bir grup kafadarın yaşadığı absürd olayları anlatan, Levent Soyarslan mockumentary’si “Oflu Hocayı Aramak: O.H.A.”, “Oyun” bölümü filmlerinden birkaçı.
Bu bölümde yer alan iki film özellikle, !f’çilerin aklını başından alacak cinsten! Anime dünyasının ustası Hayao Miyazaki’nin hayatını konu alan “The Kingdom of Dreams and Madness/Düşlerin ve Çılgınlığın Krallığı”, “Spirited Away”, “My Neighbor Totoro”, “Princess Mononoke” gibi anime klasiklerini yaratmış Ghibli Stüdyoları’nın üretimlerini durduracağı açıklamasının ardında yaşananları anlatmasıyla da türün tutkunlarını heyecanlandıran bir belgesel.
Taika Waititi ve Jemaine Clement’ın birlikte yönettiği, The Guardian eleştirmeni Peter Bradshaw’un “Yılın en iyi komedisi”, Paracinema’nın ise “Shaun of the Dead’ten beri yapılmış en iyi korku komedisi” sözleriyle kaşıladığı, Yeni Zelandalı üç yaşlı vampirin yaşadıkları olayları anlatan çılgın korku-komedi-mockumentary “What We Do in the Shadows/Aylak Vampirler”; bileti ilk tükenecek !f filmlerinden olacak görünüyor.
Sanat Hayat İçindir!: Sanat mı hayattan doğar, hayat mı sanattan?
!f’in geçen yıl başlayan “Sanat Hayat İçindir!” bölümü sanat ve hayatın birbirine karıştığı etkileyici hikâyeleri buluşturuyor.
40 küsur yıl boyunca Amerika’yı şekillendiren kültürel ve siyasi etkiler konusunda yazmış ve konuşmuş, neslinin ikonlarından Susan Sontag’ın hayat hikâyesini arşiv görüntüleri, yazdıkları ve yakın çevresiyle yapılan görüşmelerden kurarak anlatan, Tribeca’dan “En İyi Belgesel” ödüllü “Regarding Susan Sontag/Susan Sontag Hakkında”; Star Trek’in Kaptan Zulu’su, Clinton hükümetinde Japon-Amerikan ilişkilerinin elçisi, eşcinsel haklarının sesli savunucusu, 7 milyondan fazla takipçisiyle facebook fenomeni 77 yaşındaki George Takei’nin hayatına yakın baktığımız “To Be Takei/Takei Olmak”; belgesel sinemanın ustalarından Steve James’in Pulitzer ödülü alan ilk film eleştirmeni Roger Ebert’in hayatına dair samimi ve duygusal bir yolculuğa çıkardığı, aralarında Martin Scorsese, Werner Herzog, Errol Morris, Ramin Bahrani ve Ava Duvernay gibi ünlü sinemacıların da bulunduğu arkadaşları, meslektaşları ve ailesinin yorumlarıyla adeta bir sinema dersi veren “Life Itself/Hayatın Kendisi”; babasının ölüm haberiyle birlikte Meksika’dan Buenos Aires’e dönen Victor adlı genç bir adamın burada sevgilileri, arkadaşları ve tiyatro arasında kalışını konu alan, Arjantinli yönetmen Matías Piñeiro’nun diğer filmlerinden de alışkın olduğumuz lezzet ve özgünlüklükle seyirciye yeni bir film izleme biçimi sunan tuhaf kurmacası “The Princess of France/Fransa’nın Prensi”; dünyanın en ünlü dominatrixi Catherine Robbe-Grillet’nin sado-mazo partileriyle ünlü evine konuk eden, efendi ve kölelerin deneyimlerini aktarışıyla da merak uyandıran “The Ceremony/Seremoni” ve 2000’lerin kült televizyon serisi “The Wire” ile tanıdığımız, tam da şöhretin zirvesindeyken hamile kalınca oyunculuğa ara veren Brandy Burre’nin yıllar sonra sektöre geri dönmek istediğinde yaşadığı zorlukları anlatan “Actress/Oyuncu”, sanat tutkunlarının kaçırmaması gereken yapımlar.
Bu bölümün Türkiye’den konuğu ise “Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması”. Cem Kaya’nın binlerce Yeşilçam filminin ve yaptığı yüze yakın söyleşinin ürünü olarak yedi yılda tamamladığı filmi, 1960 ve 1970’lerde dünyanın en büyük film üreticilerinden birine dönüşen Yeşilçam’ın Tarzan’dan Drakula’ya, Oz Büyücüsü’nden Uzay Yolu’na, pek çok Batı çıkışlı filmin Türk versiyonlarını çekme süreçlerini konu alıyor. Aralarında Memduh Ün, Kunt Tulgar, Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Aydemir Akbaş, Nuri Alço, Halit Refiğ, Süleyman Turan, Fatma Girik, Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit, Metin Erksan gibi dönemin “kahraman”larının görüşlerini barındıran film, bir dönemin Türkiye sinemasının tuhaf ve renkli portresini çiziyor.
Aziz(e)ler, Şairler ve Meczuplar: Taşlar yerine oturuyor!
!f İstanbul’un bu yılki yeni bölümü ise “Aziz(e)ler, Şairler ve Meczuplar” adını taşıyor. Hayat hikâyeleri ve yaşadıklarıyla bu dünyaya ait değillermiş hissi uyandıran, sözcükleri ya da görüntüleri ya da sesleri ve müzikleriyle bizleri hep uyanık tutan ve dünyaya başka türlü bakmamızda bize rehberlik eden ikon isimleri buluşturan bu bölüm, gücünü şiirden, fikrini de Patti Smith’in oynadığı “Three Stones for Jean Genet/Jean Genet İçin Üç Taş”tan alıyor. Frieder Schlaich’in yönettiği bu 7 dakikalık enfes kısa, 2013 Nisanında Jean Genet’nin Fas’ın Laraş kentinde bulunan mezarını ziyaret eden Patti Smith’i yol boyunca izliyor ve onun 30 yıl boyunca Genet için sakladığı taşları bırakışını anlatıyor.
Tarihin bir yerinde çekilmiş görüntülerin Smith’in filmindeki taşlar gibi yeniden ortaya çıkarılıp görevlerini tamamlayışlarının şiirsel buluşması olan bu bölümde gösterilecek diğer filmler ise şöyle: Karanlık ve rahatsız edici eserleriyle ünlü, beat kuşağının yaratıcılarından Amerikalı yazar William S. Burroughs’un trajik ve sıradışı yaşamının bilinmedik derinliklerine inen, 31 yıl sonra restore edilmiş kopyasıyla gösterilecek olan “Burroughs: The Movie/Burroughs”; “Jeanne Dielman”ın yönetmeni Chantal Akerman ile modern dansın tanrıçası Pina Bausch’u bir araya getiren, Wuppertal Tanztheater’ın Avrupa turnesi boyunca Bausch’u izleyerek bir süre sonra Akerman’ın kişisel filmine dönüşen, 30. yıldönümü olan 2013’te yenilenmiş kopyasıyla gösterilecek “One Day Pina Asked…/Bir Gün Pina Dedi ki…”; 68 yılının yazında turne yolundaki The Doors’u izleyerek bir yandan grubun içinde neler olup bittiğine çok yakından tanık eden, bir yandan da konserlerden parçalar dinleten, The Doors tarafından yapılmış, kameranın The Doors’un elemanları arasında dolaştığı tek film olan “Feast of Friends/Arkadaşların Şöleni” ve usta belgeselci Peter Whitehead’ın Syd Barrett dönemi Pink Floyd’unu, klasik 60’lar sonu şarkılarının olduğu performanslarıyla kameraya çektiği, Desist Film’in “Beklenmedikliği ve dinamik geometrisiyle, film kendi başına ‘sinematografinin yüce bir fikri’ (Robert Bresson) oluveriyor” sözleriyle övdüğü “Pink Floyd London ’66-’67”.
Bölümün heyecan uyandıran vintage filmlerinden ikisi sinemaseverleri özellikle yakından ilgilendiriyor. 20 yıl önce kaybettiğimiz İngiliz yönetmen Derek Jarman’ın 1984’te bir video kamerayla, Londra’da bulunan Benjy adlı bir barı çektiği “Will You Dance with Me?/Benimle Dans Eder Misin?”, yapımcı ve yönetmen arkadaşı Ron Peck tarafından ilk kez günışığına çıkarılıyor. BFI’ın meşhur küratörlerinden William Fouler’ın “Bir filmde dansın bu kadar iyi göründüğünü görmemiştim” sözleriyle övdüğü bu 70 dakikalık film, bir yandan 80’ler yeraltı kültürüne dair eşsiz bir belge sunarken, Jarman’ı takip edenler için de büyüleyici bir deneyim sağlıyor.
Sinema tutkunlarını heyecanlandıracak bir diğer film ise, Danimarkalı sinemacı Christian Braad Thomsen’ın, yakın arkadaşı Rainer Werner Fassbinder’le 1970 yılında yaptığı uzun konuşmalar ve röportajları buluşturduğu “Fassbinder – To Love without Demands/Fassbinder: Talepsiz Sevmek”. İlk gösterimini yapacağı Berlinale’den hemen sonra ilk kez !f’te gösterilecek olan bu nefis arşiv belgesel, Fassbinder’in annesi Lilo Pimpout’la yaptığı ses röportajlarını ve kült oyuncuları Irm Hermann ve Harry Baer’le olan güncel mülakatları da içine alarak kült yönetmenin pek bilmediğimiz, hayatının değişik dönemlerin ışık tutan oldukça samimi bir portresini çiziyor.
Özel Gösterimler: Gerçek mi, kurmaca mı?
!f İstanbul, sinemanın değişik mıntıkalarında gezinen “Özel Gösterimler” bölümünde bu yıl, gerçeklikle kurmacayı en tuhaf, en şaşırtıcı biçimde bir araya getiren, gerçeğin içinde yalan, belgeselin içine kurmaca, ya da tam tersi oyunlar yapan hybrid filmlerin son dönemdeki en iyi iki örneğini gösteriyor.
Pedro Costa’nın Lizbon’un gecekondu mahallesi Fontainhas’ta 1994 yılından beri Cape Verdeli göçmenlerle birlikte çektiği “Kemikler” ve “Gençler Yürüyor”dan sonra Fontiainhas Üçlemesi’ni tamamladığı, “Horse Money/At Parası”, büyüleyici ve minimalist anlatımıyla seyirciyi hem ışığın hem de karanlığın içinden bir yolculuğa çıkaran büyüleyici bir deneyim. Locarno’da En İyi Yönetmen dahil olmak üzere toplamda dört ödül birden kazanan film, Sight&Sound’a göre yılın en iyileri listesine 3. sıradan girdi ve bir çok eleştirmence şimdiden “2015’in en iyi filmi” sayılıyor.
!f’in bir diğer özel gösterimi ise, Ben ve Joshua Safdie kardeşlerin Tokyo’da En İyi Yönetmen, Venedik’ten de C.I.C.A.E. Ödülü’nü kazanan filmleri “Heaven Knows What/Yalnız Cennet Bilir”. Indiewire’ın “‘Requiem for a Dream’den beri yapılmış en iyi uyuşturucu konulu film” dediği film, seyirciyi gerçekliğin melez dünyasına davet ediyor.
!f kült: Sayat Nova!
!f İstanbul’un kemikleşen bölümlerinden !f kült’e bu sene Sergei Parajanov’un 1968 tarihli klasiği “The Color of Pomegranates/Narın Rengi” konuk oluyor. Kafkaslar’da yaşamış en büyük ozanlardan biri kabul edilen Ermeni Artin Sayadyan’ın, nam-ı diğer Sayat Nova’nın (Şarkıların Efendisi) şiirlerinden esinlenerek, ozanın hayatındaki kırılma noktalarını oldukça imgesel bir dille perdeye aktaran bu kült film, 1968’de çekildiğinde konu itibariyle oldukça cesur bulunmuş, yönetmeni Sergei Parajanov’un tutuklanmasına ve hapis yatmasında gerekçe sayılmıştı. Yıllardır herhangi bir kopyasına ulaşabilmenin imkansız sayıldığı “Narın Rengi”, restore edilmiş kopyasıyla !f İstanbul’da!
Karanlık & Köşeli: Koltuğunda zıplamak isteyenlere!
Yaratıcılığa ve deneyimlere açık sinemaseverlerin !f alanı “Karanlık & Köşeli” bölümünde bu sene de, karanlık ve rahatsız edici yapımlardan senenin en çok konuşulan fantastik ve avangard filmlerine, seyircinin ‘görme biçimleri’ni altüst eden, algının kapılarını sonuna kadar açmayı hedefleyen filmler toplanıyor.
Ödüllü kısalarıyla tanınan Kanadalı Sarah Adina Smith’in, Spirit Gölü’nde bir gece yarısı dalışı sırasında birbirlerini kurtarmaya çalışırken ölen yedi kız kardeş efsanesinin peşine düşüp ruhun, kadınlığın ve kardeş olmanın karanlık köşelerinde gezdiren ilk filmi “The Midnight Swim/Gece Yarısı Dalışı”; Time Magazine’in “Lynch ve Cronenberg buluşması”, Sightsound’un “Yılın en iyi korkusu”, Bloody Disgusting’in de “Yılın en tutkulu korku filmi” saydığı, Hollywood’da ilk büyük rolünü alabilmek için her şeyi yapmaya hazır, kararlı bir aktrist olan Sarah’nın bir film projesine dahil olması ve burada yaşadığı korkunç olayları konu alan “Starry Eyes/Şeytanın Gözleri”; Ermenistan asıllı Letonyalı genç yönetmen Aik Karapetian’ın yönettiği, işten çıkarılan bir adamın patronu ve ailesinin peşine düşüp, hayatlarını cehenneme çevirişinin korku dolu hikâyesini anlatan, Letonya’nın ilk korku filmi de sayılan “The Man in Orange Jacket/Turuncu Ceketli Adam”; Japon yönetmen Sion Sono’nun bir seinen mangası uyarlamasıyla karşımıza çıktığı, fütüristik bir dünyada sokak çetelerinin savaşını konu alan yakuza/çete/hiphop filmi “Tokyo Tribe/Tokyo Çetesi” ve “The Honeymoon Killers” ve özellikle “Deep Crimson” gibi saplantılı aşkın filmlerine selam çakan, Austin Fantastik Festivali’nde film, yönetmen, kadın ve erkek oyuncu dallarında ödülleri toplayan, Almodovar filmlerinin meşhur oyuncusu Lola Dueñas’ın muazzam Gloria performansıyla hafızalardan çıkmayacak Fabrice Du Welz başyapıtı “Alleluia/Aleluya”, !f’in seyirciyi yerinden hoplatacak filmleri…
Gökkuşağı: Sevmekten korkmayanlara!
!f İstanbul’un ilk yılından beri, sevmekten korkmayanların ve “gökkuşağının altında hepimize yer var” diyenlerin filmlerini buluşturduğu “Gökkuşağı” bölümünde gösterilecek filmler ise şöyle:
Nairobi merkezli disiplinlerarası örgütlenme Nest Kolektifi’nin 2013’te Kenya’da kuir olma deneyimlerini araştıran projesi sonucu çekilen ve Afrika’da LGBTİ haklarının trajik durumunu gözler önüne seren, beş kısa filmli “Stories Of Our Lives/Yaşamımızdan Hikâyeler”; ödüllü ve Amerika’da büyük olay olmuş televizyon dizisi “The Slope”un yaratıcılarından ve oyuncusu Desiree Akhavan’ın romantik komedilerdeki cinsiyetçiliğe adeta nanik yaparak, Brooklyn’de yaşayan İranlı genç bir kadının yaşadıklarını konu aldığı filmi “Appropriate Behavior/Makûl Davranış”; Dominik Cumhuriyeti’nde Avrupalı zengin ve yaşlı bir kadının adanın yerlilerinden genç ve yoksul bir kadına olan aşkı üzerinden aşk, bağlılık ve sömürü kavramlarına duygusal bir bakış getiren, Geraldine Chaplin’in Chicago’dan ödüllü etkileyici performansıyla hafızalara kazınacak “Sand Dollars/Kum Parası” ve !f seyircisinin “Ken Park” ve “Marfa Girl” filmleriyle yakından tanıdığı, kuir sinemanın üstatlarından Larry Clark’ın, kamerasını bu kez Paris sokaklarına çevirdiği ve bir grup kaykaycı gencin cinsel uyanışlarının hikâyesini anlattığı son filmi “The Smell of Us/Bizdeki Koku”.
“Gökkuşağı” bölümünün öne çıkan filmlerinden biri de; Justin Kelly’nin meşhur gazeteci Benoit Denizet-Lewis’in ‘Benim Eski Gey Arkadaşım’ adlı makalesinden uyarladığı, eşcinsel hakları savunucusu Michael Glatze’in 2007 yılında arkadaşlarını ve yakınlarını şoke eden bir kararla “eşcinsellikten vazgeçtiğini” açıklayıp rahip olmasının tartışmalı hikâyesini konu alan “I am Michael/Ben, Michael”. Başrollerini James Franco, Zachary Quinto ve Emma Roberts’ın paylaştığı, Gus Van Sant’in de yapımcı olarak yer aldığı film, Sundance ve Berlin film festivallerinin ardından ilk kez !f’te!
!f music: !f’in müzik festivali 4 yaşında!
İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde düzenlenen !f music, bu yıl dördüncü yaşını kutluyor ve müziği sinemaya, sinemayı sahneye taşımaya, partileriyle de İstanbul gece hayatını hareketlendirmeye devam ediyor.
!f music’in bu yılki seçkisinde yine yılın en iyi müzik filmleri yer alıyor: 2003’te çektiği “Woodenhead”la Yeni Zelanda’da kült olan Florian Habicht’ın Pulp’ın fenomen vokalisti Jarvis Cocker’ın davetiyle çektiği ve efsanevi müzik grubu Pulp’ın 2012’deki duygulu son konserini, grubun öyküsünün başladığı şehrin dokusuyla bir araya getiren “Pulp: Life, Death & Supermarkets/Pulp: Hayat, Ölüm ve Süpermarketler Üzerine Bir Film”; 1960’lardan günümüze ulaşan en etkileyici rock’n roll fenomeni Alice Cooper’ın iç dünyasını gözler önüne seren, bunu da Vincent Furnier adlı bir adamın alter egosu Alice Cooper’a dönüşmesini Dr Jekyll ve Mr Hyde hikayesiyle bağ kurarak anlatan, sinemanın ilk belgesel operası “Super Duper Alice Cooper/Şahane Alice Cooper”; Belle & Sebastian’ın solisti Stuart Murdoch’ın, 2009’da yayınladığı solo albümüyle aynı adı taşıyan, Emily Browning, Olly Alexander ve Hannah Murray’i başrole taşıyarak, birlikte bir müzik grubu kuran üç gencin eğlenceli ve duygusal yazını anlatan müzikal “God Help the Girl”; Red Bull BC One All Stars ekibinden, dünyanın en yetenekli Break dansçılarından Brezilyalı Neguin ve Amerikalı Roxrite’ın, prestijli Break dans ekibi Flying Steps’in kurucusu Amigo’yla birlikte kurdukları aynı adlı grubun hikayesini Anadolu yolculuğu ve müziğiyle anlatan “Anadolu Break”; seyirciyi çağdaş müziğin en özgün sanatçılarına ev sahipliği yapan Montreal’e götüren, Mac Demarco, Spencer Krug, Patrick Watson, Colin Stetson ve Tim Hecker gibi birbirinden farklı sanatçıların hikayeleriyle şehrin müzik dokusunu gözler önüne seren “A City is an Island/Bir Şehir, Bir Ada” ve 1985’te bir akşam radyoda duyduğu bir Afrika ezgisinden etkilenerek Afrika’ya gidip yerleşen Louis Sarno’nun kadim dostu Jim Jarmusch’un ‘Dead Man’ ve ‘Ghost Dog’ filmlerine de ilham olan hikâyesinin anlatıldığı “Song from the Forest/Ormanın Şarkısı”, perdede müzik filmi arayanlara ilaç gibi gelecek.
!f music partileri
1890’ın co-sponsorluğunda gerçekleşecek !f music partileri de heyecan uyandırıyor. 13 Şubat’ta !f İstanbul Açılış Partisi’ni Kloster’da yapacak olan !f music, bir !f klasiğine dönüşen “Gökkuşağı Partisi”ni de 21 Şubat Cumartesi gecesi Babylon ve Babylon Lounge’a taşıyacak.
!f İstanbul Açılış Partisi‘nde, Berlin’in hip partisi CockTail d’Amore’nin yaratıcıları Discodromo geceyi ele geçirirken, ikili Ana Sahne’de yerini almadan önce Be Svendsen’in farklı enstrumanlar ile harmanladığı, hayranlık uyandıran canlı seti ile Doğukan İres’in ara sıcakları kanları kaynatacak. Kloster‘ın her katında, farklı sahnelerde Havantepe, (((emre))) ve Özge & Ashkan’la birlikte techno’dan indie’ye, nu disco’dan house’un derinliklerine inecek, danstan başınız dönecek.
Yılın en merakla beklenen partisi Gökkuşağı ise, bu yıl Asmalımescit sokaklarını ele geçirecek. Sadece müziğiyle değil canlı performanslarıyla da baştan çıkaran İtalyan ikili Hard Ton’a emanet olan Babylon gecesini Tufan Demir açacak, bir Gökkuşağı klasiği olarak DearHead kapatacak. Babylon Lounge’da ise kabin Zozo & m-IN ve Elif Tanribilir’e emanet! Gecede ayrıca, partinin “en güzel drag”ının seçileceği Umut Sürel Ödülü bu yıl ikinci kez sahibini bulacak. !f music parti biletleri, öğrenci 30 TL, tam 40 TL olarak biletix’te satışa sunulacak.
!f music Özel Etkinlik: Suriye Ses Veriyor
!f music’in bu yıla özel gecelerinden biri de, Fransa Konsolosluğu, Fransız Kültür Merkezi ve Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) katkılarıyla gerçekleşecek “Suriye Ses Veriyor” adını taşıyor. Suriye topraklarının yetiştirdiği en ünlü opera sanatçısı Noma Omran’ın sahne alacağı geceye Suriyeli sanatçıların fotoğrafları, kısa görüntüleri ve şiirleri de eşlik edecek ve sanatseverler Suriye’nin zengin kültürüyle tanışma fırsatı yakalayacak. 18 Şubat gecesi 20:30’da Babylon’da gerçekleşecek gecenin biletleri, öğrenci 30 TL, tam 40 TL olarak biletix’te satışa sunulacak.
Ev: Sınırlar olmadan Türkiye hikâyeleri
!f İstanbul Türkiye sinemasının son bir yılını mercek altına alan ve alternatif sesleri bir araya getiren bölümü “Ev” bu yıl sınırları kaldırıyor ve hem burdan hem de komşu ülkelerden Türkiye’ye dair hikâyeleri anlatan filmleri buluşturuyor.
Fransa’da yaşayan liberal ve naif İranlı bir adamın, İran’da İslami rejimin devamı için çalışan din adamlarıyla, birlikte yaşamanın mümkün olup olmadığını sorgulamak için bir araya gelmeye çalışması, üç yıl boyunca onunla birlikte yaşayacak din adamları aramasının ve sonuçta bunu kabul eden adamlarla geçirdiği günlerin hikayesini anlatan, Mehran Tamadon’un büyük tartışmalar yaratacak filmi “Iranian/İranlı”; 1980’lerde tutuklanıp 16 yıl hapis yatmış ve sonra 2011’deki Suriye ayaklanmaları gizliden desteklemiş birkaç entelektüelden olan Yassin’in kaçış hikâyesini anlatan “Our Terrible Country/Bizim Dehşet Dolu Ülkemiz”; Suriye’de savaş ve şiddetten, işgalden ve tutuklanmalardan kaçmak için evlerini terk eden insanların, ya evlerini terk etmeden önceki, ya da hemen sonraki dönemlerini takip eden “Haunted/Ruh İşgali”; Dersim’in Pülümür’e bağlı Mezra köyündeki seçim süreci üzerinden Türkiye siyasetinin halini gözler önüne seren Caner Canerik filmi “Muhtar”; Mano Khalil’in Solothurner, Bozner Filmtage, Duhok gibi festivallerden ödüllerle dönen, Güneydoğu’da arıcılıkla geçinen bir adamın bölgedeki savaşın ortasında kalışını ve ailesinden arılarına her şeyini kaybedişini konu alan “The Beekeper/Arı Yetiştiricisi”; Can Dinlenmiş ve Ege Kanar’ın Türkiye’de ruh sağlığı alanında hizmet veren hastanelerin işleyişlerine odaklanarak Manisa, Adana, Elazığ, Ankara, Samsun ve İstanbul’da Bakırköy ve Erenköy’deki hastanelerden çarpıcı manzaralar ve hikâyeler sunan belgeselleri “Depo: Akıl Hastanesinde Hayat”; 1960’lı yıllarda İstanbul’da kimsesiz Ermeni çocuklar için kurulmuş, sonra yetkililerce el konulmuş bir kampın hikâyesini 30 yıl sonra tanıklarının ağzından dinlediğimiz “Our Atlantis/Bizim Atlantis’imiz”; memleketleri olan Afganistan ve Fas’tan başlayıp kriz altındaki Yunanistan’ın kaosuna ve İstanbul sokaklarının keşmekeşine varan kaçışlarında yolları kesişen dört kişinin yaşadıkları Avrupa gerçekliğinin, yasalarının ve yürütmeliklerinin acıklı tablosunu çizen “And We Will Throw the Sea Behind You/Ardınızdan Denizi Serpeceğiz” ve “Hayat Var” seçkisinde buluşan Kazım Kızıl’ın belgeseli “Ölmez Ağaç: Yırca Direnişi” ile Hakan Tosun filmi “Validebağ Direnişi, Türkiye’den ve yakın coğrafyalardan “evimiz” dediğimiz yerlerden çarpıcı resimler sunuyor.
!f²: !f İstanbul 34 şehir, 40 noktada aynı anda
Dünyada ilk kez !f İstanbul tarafından gerçekleştirilen ‘alternatif film dağıtım ve paylaşım’ projesi !f², bu yıl Erivan’dan Kudüs’e 40 farklı noktaya ulaşacak. İş Bankası Maximum Kart ve İş’te Üniversiteli partnerliğinde ve Türkiye’nin önde gelen servis sağlayıcısı Medianova ortaklığında yapılacak !f² sayesinde, festivalin son üç günü olan 20-21-22 Şubat tarihlerinde İstanbul’da gösterilecek 6 film, İstanbul’la aynı anda 34 şehir, 40 noktada 15 bin kişiye ulaşacak. Gösterimlerin ardından İstanbul’da yönetmenlerle yapılacak söyleşiler internet üzerinden canlı yayınlanacak ve bu şehirlerdeki katılımcılar da sohbeti izleyip, yönetmenlere soru sorabilecek. Türkiye’de 29 şehrin yanı sıra Girne, Gümrü, Kudüs, Erivan ve Ramallah’ta gerçekleşecek !f² kapsamında bu yıl; “1001 Grams/1001 Gram”, “The Kindergarten Teacher/Yuva Öğretmeni”, “The Yes Men Are Revolting/Yes Men İsyanda”, “Silvered Water, Syria Self-Portrait/Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi”, “Ölmez Ağaç: Yırca Direnişi” ve “Validebağ Direnişi” gösterilecek.
Yılın en iyi kısaları bir arada
!f İstanbul’un kısa metrajlı film üretimine dair son bir yıl içerisindeki eğilimlerin derlemesini yapmak amacıyla hazırladığı ve 1890’ın co-sponsorluğunda gerçekleşecek “Türkiye’den Kısalar” bölümü, bu yıl da yönetmen ve yapımcıların yanı sıra kısa film izleyicilerinin önerileriyle hazırlandı. !f İstanbul’un tematik olarak programladığı “Türkiye’den Kısalar” seçkileri İstanbul, Ankara ve İzmir’de çeşitli festival sinemaları ve mekanlarında ücretsiz olarak !f izleyicilerine sunulacak. İstanbul’daki gösterimler sırasında yapılacak “İzleyici Oylaması” sonucu bir kısa filmin yönetmeni uluslararası bir festivale izleyici olarak katılmaya hak kazanacak.
Bu yıl “Türkiye’den Kısalar” bölümü üç derlemeden oluşuyor. Bazen sosyal, bazen fiziksel, bazen inanca dair, bazen duygusal, bazen cinsel, bazen politik, bazen kültürel sebeplerle, bazen de bunların birkaçının birden etkisiyle hemen yanı başımızdakilere ne kadar uzak olabildiğimizi, birbirimizi tanıyamadığımızı, anlayamadığımızı, ilişki kuramadığımızı, hatta bazen bunları yapmak için hiç de çaba harcamadığımızı ve uzak durmayı seçtiğimizi fark etiğimiz noktadan çıkan “Uzak ama Yakın” ve “Yakın ama Uzak” derlemelerinde “Azınlık” (Yusuf Elbaşı), “Basur” (Nehir Tuna), “İsimsiz” (Can Eskinazi), “Ziazan” (Derya Durmaz); “Pirsus” (Rasim Aslan), “Kırmızı Işık – Fransa Çok Güzel” (Yasemin Akıncı), “Bu Arada” (Savaş Boyraz), “Vintage Porn (Bölüm 1)” (Emre Sağlam, Burak Erkil), “Vaha” (Berat Işık), “Hikâye” (Muhammet Beyazdağ) filmleri gösterilirken; sosyal ilişkilerimiz, arzularımız, ihtiyaçlarımız ve dayatılan normlar arasında hayatta kalma mücadelemizden örneklerin bir araya geldiği “Hayatta Kalmak: Arzular, İhtiyaçlar ve Normlar Arasında” derlemesinde ise “Edifice” (Irmak Karasu), Memento Mori (Pelin Kırca), Adem Başaran (Orhan İnce), Kimseye Etmem Şikayet (Okan Avcı), Ronald Gottlieb (Engin Karabağlı), Şafak Vakti (Pınar Yorgancıoğlu), Büyük İhtiyaç (Semih Delil), İçindeki Kimse (Eren Gülbey), kısa tutkunlarıyla buluşacak.
!f İstanbul etkinlikleri hareket katıyor
!f İstanbul’un söyleşili, atölyeli etkinlikleri festivale ve !fçilerin dünyasına hareket katacak. Bu yıl festivalin etkinlik mekânları SALT Beyoğlu ve SALT Galata olacak.
SALT Beyoğlu
Geçen yıl olduğu gibi festivalin önemli duraklarından SALT Beyoğlu film gösterimlerinden sohbetlere, sergilerden mutfak buluşmalarına, pek çok ücretsiz !f etkinliğine ev sahipliği yapacak.
YERLEŞTİRME:
“Hauntings I/Hayaletler I” – Guy Maddin
2010, 11 kanallı yerleştirme, S&B, sessiz
12-21 Şubat – Tüm gün – Ücretsiz
Bu yıl “Digiturk Galaları”nda son filmi “The Forbidden Room/Yasaklı Oda”yı izleyeceğimiz Guy Maddin yıllar boyunca önemli yönetmenlerin gerçekleşmemiş, yarım kalmış ya da yarıda bırakılmış filmlerinin peşine düştü – bu potansiyel şaheserler yaratıcılarının kontrolünden usulca çıktıklarında, kaçınılmaz sonu yaşamış ve bir köşede unutulmuştu. “Hayaletler I”de Maddin; F.W. Murnau, Fritz Lang, Hollis Frampton, Victor Sjöström, Jean Vigo, Kenji Mizoguchi ve Josef von Sternberg gibi efsanevi sinemacıların tamamlanmamış işlerinden seçtiği parçalarla paralel bir evren yaratıyor. Daha önce gün yüzüne çıkmamış parçalar sanat ve ticaret arasındaki ebedi güç mücadelesini kanıtlıyor. 2010’da Toronto Film Festivali’nin siparişiyle gerçekleştirilen bu 11 kanallı yerleştirme Fransa, Danimarka, Brezilya gibi bir çok ülkede film festivalleri ve bienallerde gösterildi. “Hayaletler I”, Türkiye’de ilk kez SALT Beyoğlu’nda gösterilecek.
YERLEŞTİRME:
Bütün Mahalleli Duysun – Çiçek Kahraman
17 Şubat-1 Mart – Tüm gün – Ücretsiz
“Bütün Mahalleli Duysun”, tarihleri 1960-1980 arası değişen Yeşilçam filmlerinden alnınan parçalardan oluşan bir video yerleştirmesi. Bir kolaj olarak da bakabileceğimiz bu yerleştirmenin odağı, Yeşilçam’ın kendine özgü bir alt türü olan ‘mahalle filmleri’nde sokağın ve mahalle yaşamının ortak temsil biçimleri. Pencerelerdeki karakterlerden oluşan bu kolaj, bir yerleşim birimi olan ‘mahalle’de, ‘mahalleli’ temsilleri üzerinden sokağın nasıl toplumsal kontrol aracına dönüşebildiği ile ilgili ipuçları veriyor ve bu kontrol mekanizmasinda toplumsal cinsiyete paylaştırılan rolleri irdeliyor. Amaçlanan ise hepimizin tanıdığı oyuncuların ve karakterlerin camlardan bize seslendiği bir sokakta yürüyormuş gibi hissetmek. 17 Şubat’ta sergilenmeye başlayacak olan video, 1 Mart’a dek SALT Beyoğlu’nda ücretsiz izlenebilir.
SOHBET
Geçmişin Büyüsü: Sessiz Sinema, Sürrealizm ve Yasaklanmış Odalardan Hikâyeler: Guy Maddin ile Bir Sohbet
14 Şubat, Cumartesi / 16.00-17.00 / Ücretsiz
Moderatör: Melis Behlil
Kanadalı kült sinemacı Guy Maddin sinema tarihinde kendine has yer edinmiş nev-i şahsına münhasır yönetmenlerden. Filmlerini belli bir kategoriye sokmak çok kolay olmasa da etkilendiği şeyler hep sinemayla ya da onun geçmişiyle ilgili. Sessiz dönemin sinema dili, çekilmemiş ya da yarım bırakılmış senaryolar veya hiç gerçekleşmemiş projeler Maddin için hep referans noktaları olmuştur. !f’te izleyeceğimiz son filmi “Yasaklı Oda”da bu dünyayı biraz daha genişletiyor ve belki bugüne kadar yaptığı en iyi filmi bizlerle buluşturuyor. Sessiz sinema, melodram, sürrealizm ve sinema tarihini kazımakla ilgili onun söyleyeceklerini dinlemek için sabırsızlanıyoruz!
SOHBET
Gerçekliğin Dokusu: Post-Belgesel, Şiir ve Işık Üzerine: Pedro Costa ile Bir Sohbet
18 Şubat, ÇarŞamba / 18.00-19.00 / Ücretsiz
Moderatörler: Can Eskinazi, Yoel Meranda
New Yorker’ın sinema eleştirmenlerinden Richard Brody, Pedro Costa’yı yaşayan en önemli yönetmenlerden birisi olarak göstermişti ve haksız da değildi doğrusu. Yirmi yıldır sessizce ve sabırla belki de sinema tarihinin en önemli yapıtlarını üreten Costa, son on yıldır Fontainhas mahallesiyle ve Cape Verdeli göçmenlerle her filminde neredeyse sinemanın olanak ve olasılıklarını yeniden icat ediyor. Işığın, karanlığın ve aynı zamanda düşlerin, sabrın, tutkunun ve biçimin sineması Costa’nınki. Bu küçük sohbette Costa’yla son başyapıtı At Parası’nın yanında Ventura’yı, sinemayı ve hayatı konuşacağız.
GÖSTERİM&SOHBET&İKRAM
Şehrin Gıda Kahramanları
12 Şubat, Perşembe / 17:00-19:00 / Ücretsiz
Katılımcılar: Ezgi Öz, Efe Baysal, Beyhan Uzunçarşılı
Kısa filmler: Hands in the Orchestra, Kevin Longa / Green Bronx Machine, Brendan Van Meter / Harmony Gardens, Solomon Horner / Our Land: Solution to Pollution, Severine Fleming
SALT Beyoğlu ev sahipliğinde Anadolu mutfağını yeniden kimliklendirme çalışmaları yürüten Gastronomika, Real Food Project ödüllü ve şehirlerin gıda kahramanlarının öne çıktığı bir kısa film seçkisi ardından şehir ve gıda konusunu İstanbul’a taşıyor. Şehir bahçeleri, şehirde tarım ve sürdürülebilirlik konularının ele alınacağı sunumları bu konuda bilfiil çalışan kişilerden dinleyeceğiz. Gastronomika’nın #Toprak programı kapsamında işbirliği içinde olduğu Yeniköy Bostanı’ndan Ezgi Öz ve Efe Baysal ile Gümüşdere’de organik tarım yapan Beyhan Uzunçarşılı’nın konuşmaları ve soru-cevapların ardından yapılacak tadımda Gastronomika şefleri tarafından siyez bulguru ve İstanbul’un bahçelerinde yetiştirilmiş mevsimlik sebzeler ile hazırlanan pilav ikramıyla tadından yenmez bir etkinlik sizi bekliyor.
GÖSTERİM&SOHBET
Akıl Hastanesinde Hayat Var Mı?
17 Şubat, Salı / 17.00-19.00 / Ücretsiz
Katılımcılar: Can Dinlenmiş, Ege Kanar, Tolga Erdoğan (Psikolog), Şehnaz Layıkel (Klinik Psikolog, RUSİHAK Kurucu Üyesi), Nalan Erkem (Avukat, Proje Koordinatörü), Cemal Dindar (Psikiyatrist)
Depo: Akıl Hastanesinde Hayat (2014), Türkiye’de ruh sağlığı alanında hizmet veren devlet kurumlarının iç yapılarına dair gözlemler sunabilmeyi, bu kurumlarda kalanların yaşadıkları sorunları görünür kılabilmeyi ve var olan açmazlara dikkat çekerek mevcut sisteme alternatif olası modelleri tartışmaya açabilmeyi amaçlıyor. Film, kapalı kurumlara has normlara, ritüellere, hiyerarşik yapılara, kısacası mevcut sistemin ürettiği mekan ve kimlik politikalarına odaklanıyor.
SOHBET:
Savaş ve direniş zamanında sinema yapmak: Suriye bize ne anlatıyor?
19 Şubat, Perşembe / 17.00-19.00 / Ücretsiz
Katılımcılar: Simav Wiam Bedirxan, Ossama Mohammed (Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi), Ali Atassi, Ziad Homsi (Bizim Dehşet Dolu Ülkemiz / Our Terrible Country) Liwaa Yazji (Ruh İşgali / Haunted)
Moderator: Yassin Al-Haj Saleh
!f istanbul bu yıl Suriye’den nefes kesen filmler gösteriyor. Bir yanda en açık haliyle savaşın merhametsizliğini görüyoruz. Diğer tarafta, ev içlerinden, kaçış yollarından, sokaktaki çocukların hayatlarından detay alıyoruz. Bugün Türkiye’de iki milyon Suriyeli mülteci yaşıyor, yeni ‘ötekiler’olmaya adaylar. Bu konuşmadaki sinemacılar kendi hikayelerinden söz ederken, aslında savaş, direniş ve sanat hakkında sade bir bilgiye işaret ediyor olacaklar. İnsanın kırılganlığına ve direnme gücüne aynı anda gönderme yapabilen bir sanat, hayatın değerini, canların güzelliğini hatırlatan bir değişimin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Bu program Suriyelilere ve Suriyeli sanatçılara destek vermesini önemseyen Fransa Konsolosluğu, Fransız Kültür Merkezi ve Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) katkılarıyla gerçekleşecektir.
SOHBET
‘Mizah + Direniş = Umut?’ : The Yes Men’le Hayat ve Olasılıkları Üstüne Bir Sohbet
21 Şubat, Cumartesi / 14.00-15.00 / Ücretsiz
Katılımcılar: Andy Bichlbaum, Mike Bonnano
Andy ve Mike ile yüz yüze tanışın, nam-ı diğer The Yes Men. Yılllardır ruhlarımızı mizahla ışıtan bu iki aktivist, ilk olarak Dünya Ticaret Örgütü adına sahte bir internet sitesi yapmalarıyla başlayan yolculuklarına devam ediyor ve önlerine gelen ‘önemli insanlar’ın kılığına girip, onlar adına konferanslara katılıyor, onlar adına yaptıkları akıl almaz beyanatların dünya medyası tarafından havada kapılmasını sağlıyorlar. “Kimlik doğrulaması” dedikleri de bu; “büyuk suçlar işleyen insanları herkesin önünde küçük düşürebilmek icin onların kılığına girmek.” Bu politik iklimde çoğumuz kendimizle ne yapacagımızı bilmiyoruz. Farklı stratejileri, olasılıkları ve mizahı elden bırakmadan isyan edebilmenin yollarını konuşmak için tam doğru zaman olabilir.
GÖSTERİM&TARTIŞMA:
Metalaşan Kentte Mücadele Olanakları
21 Şubat, Cumartesi / 15:30-17:00 / Ücretsiz
Lamekan – Metalaşan Kentin Çöküşü
Yönetmen: İmre Azem
Lamekan – Metalaşan Kentin Çöküşü adlı kısa belgeselde, inşaat ekonomisinin topumdaki yansımaları anlatılıyor. Film gösteriminin ardından İmre Azem, Mücella Yapıcı (Mimarlar Odası), Mustafa Sönmez (Ekonomist, Yazar) Süleyman Şahin (Gaziosmanpaşa Barınma Hakkı Meclisi), Çiğdem Çidamlı (İstanbul Kent Savunması), Begüm Özden Fırat (Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü) katılacağı tartışmada, olası mücadele olanakları tartışılacak.
SOHBET
Değişim İçin Belgesel Yapımcılığı
21 Şubat, Cumartesi / 17.30-18.30 / Ücretsiz
Katılımcılar: Signe Byrge Sørensen, Maria Baker-Choustova
Moderatör: Selin Murat
Signe Byrge Sørensen son yılların belki de en önemli belgeselleri olan Joshua Oppenheimer’ın Öldürme Eylemi (!f 2012) ve Sessizliğin Bakışı’nın (!f 2015) arkasındaki yapımcı. Maria Baker-Choustova da bu senenin en çok konuşulan belgesellerinden olan Sergei Loznitsa’nın Ukrayna’daki devrimin portresini çizen Meydan’ının (!f 2015) yapımcısı. Bu iki kadın yapımcı, dünyada bir şeyleri değiştirmek için belgesel üretme deneyiminden bahsedecek ve ilham verecekler.
SOHBET
Maidan’ın İçinden: Sergei Loznitsa ile Devrimi Kaydetmek, Yaşamak ve Filme Almak Üzerine
21 Şubat, Cumartesi / 19.00-20.00 / Ücretsiz
Sergei Loznitsa’yı birçoğumuz ödüllü uzun metraj filmleri Mutluluğum ve Sislerin İçinde ile tanısa da, Loznitsa öncesinde kendine özgü bir sinema dilini çoktan oluşturmuş bir belgeselciydi. Maidan’la Loznitzsa tekrar belgesele dönüyor ve bu sefer oldukça duygusal, onu çok etkilemiş bir olaya, ülkesi Ukrayna’daki devrime bir belgeselle cevap veriyor. Loznitsa’yla hem kurmaca ve belgesel arasındaki ayrımı, hem de sinemanın ‘gerçekleşmekte olan olaya’ ya da ‘elimizden kaçmakta olan şimdiki zamana’ nasıl cevap verebileceğini araştıran bir konuşmaya ne dersiniz?
ATÖLYE
Witness’la Video Boot Camp: Video Aktivistler Buluşuyor!
21 Şubat, Cumartesi / 10.00-15.00 / Ücretsiz
Katılımcılar: Witness danışmanları ve video aktivistler
1992’de kurulan Witness, insan hakları ihlallerinin ortaya çıkarılması amacıyla videoyu kullanan en önemli aktivist oluşumlardan biri. Kişisel ihlal ve tecavüz vakalarının adalet, farkındalık ve degişim için kullanılacak güçlü araçlara dönüştürülmesi yönünde insanları güçlendirmeyi hedefleyen kuruluş, bugüne kadar 97 ülkede 360 insan hakları grubu ile ortaklık yapmış, 6.000’den fazla insan hakları aktivistine eğitim vermiş, videolarıyla yaklaşık 260 milyon kişiye ulaşmış ve yaygın olarak kullanılan eğitim malzemeleri üretmiştir. Bu yıl !f kapsamında Video4Change ile bir araya gelecek olan Witness, son yıllarda gittikçe güçlenen Orta Doğu ve Kuzey Afrika ağlarının parçası olan aktivistlerin buluşacağı kapalı bir toplantı gerçekleştirecek. Video aktivistlerinin bakış açılarını tazeleyecekleri ve işbirliklerini güçlendirecekleri bu buluşmada, Witness ağında bulunan STK’ların, insan hakları aktivistlerinin ve diğer aktörlerin bilginin yaygınlaştırılmasındaki rolü, kullanılan aygıtlar ve yeni bakışlar üzerine konuşuyor olacaklar.
KÜÇÜK MÜDAHALELER:
ÖZEL BİR GÜN – Kişisel Hikâyeler, Kolektif Yaralar / Sinema Türk-Ermeni Fay Hatlarına Şifa Olabilir mi?
22 Şubat, Pazar / 11.00-18.00 / Ücretsiz
1915’in üzerinden yüz yıl geçmişken, bu program geçmişin yaralarıyla çalışan Türkiyeli ve Ermeni filmcilere odaklanıyor. “Birbirimizin hikâyelerini dinleyebilir miyiz?” sorusunu soruyor.
GÖSTERİM: Diyar
Yönetmen: Devrim Akkaya
İstanbul’da yoga öğretmeni olan Devrim Akkaya kendi yalnızlık ve ait olmama hisleriyle büyük dedesi arasında bir ilişki olabileceğini öğrenir: Yusuf Dede, 1915’te öksüz kalan binlerce Ermeni çocuktan biridir. Devrim’in ailesi tarafından evlat edinilse de, hikâyesi tam olarak bilinmez. Devrim, Yusuf Dedesinin mezarının yerinin bilinmediğini öğrenince filmin hikâyesi başlar.
SOHBET: Devrim Akkaya & Arthur Sukiasyan ile Bir Konuşma
İki belgesel yönetmeni ilk filmlerinde hem kişisel hem kolektif derinliği olan hikâyelerini çekme süreçlerini anlatıyor. Sukiasyan’ın Bizim Atlantis’i (2014, !f 2015), 60’larda yetimler tarafından inşa edilen Tuzla Ermeni çocuk kampını, Devrim Akkaya’nın Diyar’ı ise yönetmenin ailesi tarafından evlat edinilen Ermeni büyükdedesinin kayıp mezarını arama sürecini anlatıyor.
SOHBET: Sessizlik Duvarını Yıkmak: Konuşma ve Kliplerle Ezgi Kılınçaslan
Ezgi Kılınçaslan 2008’de bir fotoğraf atölyesine katılmak icin gittiği Lübnan’da Elizabeth Kechegian ile tanışır. 90’larındaki bu kadın Ermeni olduğunu ve Adana’da doğduğunu söyler. Aralarında gelişen büyükanne-torun ilişkisi, Kılınçaslan için uzun soluklu bir çalışmanın da başlangıcı olur. Elizabeth ve kardeşi Sarkiz ile yapılan bir sohbette aralarındaki fikir ayrılığı, Kılınçaslan’ı tarihin ne denli farklı yorumlanabileceği üzerine düşünmeye iter. Karşılaştığı Lübnanlı Ermeniler, özellikle Türk olduğunu öğrendikten sonra hikayelerini anlatmayı o kadar isterler ki, Kılınçaslan bu hikâyeleri kaydetmeye karar verir. Beyrut ve Paris’te sözlü tarih çalışmalarına başlar. Birçok Ermeni için tanışıp hikâyelerini anlattıkları ilk ‘Türk’ olur. Birlikte, yüz yıla yakın bir süredir var olan sessizlik duvarını yıkabilmenin bir yolunu bulmaya çalışırlar.
GÖSTERİM: Citadel
Yönetmen: Atom Egoyan
Ünlü yönetmen Atom Egoyan tarafından çekilen belgesel, 2006 yılında karısı Arsinée Khanjian’ın doğum yeri Lübnan’a 28 yıl aradan sonra dönüşünü konu alıyor.
SOHBET: ‘Nasıl Arkadaş Olunur?’: Arsinée Khanjian ve Çiğdem Mater Sohbet Ediyor
Arsinée Khanjian 1958 yılında Beyrut’ta doğdu. Khanjian bugüne kadar Atom Egoyan’ın pek çok filminde rol aldı. Family Viewing (1987), Takvim (1993), Cannes Film Festivali’nden ödülle dönen ve geniş kitlelerce tanınmasını sağlayan Exotica (1994), Bir Başka Dünya (1997), Felicia’nın Yolculuğu (1999), Ararat (2002) ve Tapınma (2009) bu filmlerden bazıları. Diğer filmleri arasında Sabah (2005) ve Don McKellar’ın hayli takdir toplayan filmi Son Gece (1998) bulunuyor. Bu sohbette yapımcı Çiğdem Mater ile Arsinée Khanjian tanışmalardan, arkadaşlıklardan, barışma süreçlerinden söz ediyor olacaklar.
SALT Galata
Festivalin atölyelerine ve Yaşayan Kütüphane’ye ev sahipliği yapacak olan SALT Galata’da ise; Meltem Cumbul ile “Oyunculuk Atölyesi”, Zeynep Özbatur ile “Yaratıcı Yapım Atölyesi ve Pitching Platformu”, Zeyno Pekünlü ile “Found Footage Atölyesi” ile Yaşayan Kütüphane sizleri bekliyor.
ATÖLYE: Zeyno Pekünlü ile Found Footage Atölyesi
16 Şubat, 22 Şubat 2015 – 12:00-16:00 – Ücretsiz
Kolajlarda, belgesellerde, sahte belgesellerde ve başka bir sürü mecrada farklı örnekleriyle gittikçe daha sık karşımıza çıkmaya başlayan buluntu film üretimine giriş yapmak için iki günlük bir atölyeye ne dersiniz? Atölye boyunca buluntu film tarihine yakından bakıp, farklı kurgu yöntemleri araştırmalarına girişirken bol bol da pratik yapılacak. Kurgu yapabileceğiniz bir programı kişisel bilgisayarınıza yükleyin ve basit düzeyde de olsa kullanabiliyor olun bize yeter. Atölyede 15 kişilik yerimiz var, atolye@ifistanbul.com’a bu atölye için başvuru yapacak ilk 15 kişi bizimle olacak.
ATÖLYE: Yaratıcı Yapım Atölyesi ve Pitching Platformu
19 Şubat 2015 – 10:00-18:00 – Ücretsiz
“Türkiye’den Kısalar” bölümüne paralel olarak bu yıl, film yapımcılığına özel bir atölye düzenleniyor. !f istanbul ve YAPIMLAB ortaklığında ilki gerçekleşecek Yaratıcı Yapım Atölyesi ve Pitching Platformu, dünyada hızlı bir biçimde değişen film üretim stratejilerini genç sinemacılarla paylaşmayı hedefliyor. Yapımcı Zeynep Özbatur Atakan’ın moderatörlüğünde yapılacak ve konuya ilgi duyan izleyicilere de açık olacak atölyenin sonunda yönetmen ve senarist İlksen Başarır, sanat yönetmeni Natali Yeres ve !f İstanbul Yardımcı Yönetmeni Pelin Turgut’tan oluşan jürinin seçeceği bir projeye 5 bin TL değerindeki YAPIMLAB Ödülü verilirken, bütün projeler altı ay boyunca YAPIMLAB Proje Geliştirme danışmanlığından yararlanarak destek alacak.
ATÖLYE: İçinizde neler oluyor? Kimler Oynuyor? : Meltem Cumbul’la Oyunculuk Atölyesi
20-21-22 Şubat / 10.00-17.00 / 500 TL (Atölye gelirleri Oyuncular Sendikası’na aktarılacaktır)
Karakter oluşturmaya ve geliştirmeye giden yol kendi içinizden geçiyor. Eric Morris Metodu içinizdeki seslere ve olan bitene kulak vermenizi, sahip olduğunuz kişisel envanteri kullanarak farkındalığınızı esnetmeyi öneriyor. Üç gün sürecek bu oyunculuk atölyesinde oyunculuğun farkındalıkla, bilincinizi en açık haliyle kullanabilmekle, gözlem, merak ve algıyla ilişkisini araştırıyor olacaksınız. Çalışmayı farkında olduğunuz ve olmadığınız engellerin; alt kimliklerinizin sizin için açtıkları ve tıkadıkları yolların bir keşfi olarak düşünebilirsiniz.
Atölyede ayrıca Nefzenki’nin kurucusu Zeki Doğulu, Zen-Budizm’in çağdaş yorumu ile uydumuza bağlanıp, farkındalığı arttırıcı meditasyon ve nefes tekniklerini paylaşacak. Atölye 15 kişi ile sınırlıdır ve tüm oyunculardan başvurulara açıktır. Özgecmişinizi 1 Şubat’a kadar atolye@ifistanbul.com adresine bekliyoruz. Katılımcılar 10 Şubat’ta açıklanacaktır.
BULUŞMA: Yaşayan Kütüphane
14-15 Şubat, 12:00 – 17:00 – Ücretsiz
!f İstanbul Etkinlikleri kapsamında 5. kez gerçekleştirilecek Yaşayan Kütüphane, 15 ve 16 Şubat tarihlerinde Cezayir’de olacak… Aynı kentte birlikte yaşadığı halde birbiriyle konuşma fırsatı bulamayan insanlara yapıcı ve kişisel bir söyleşi ortamı sunmayı ve bu yolla kişilerin birbirlerine karşı önyargılarını yeniden gözden geçirmelerini teşvik ederek toplumsal barışa katkı sağlamayı hedefleyen Yaşayan Kütüphane, Toplum Gönüllüleri Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi tarafından yürütülüyor.
Biletler biletix’te
14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin biletleri 30 Ocak-1 Şubat tarihlerinde İstanbul için, 6-8 Şubat tarihlerinde de Ankara ve İzmir için biletix’te % 10 indirimle ön satışa çıkacak. Bu yıl festival biletleri biletix’ten ve sinema gişelerinden satın alınabilecek.
İstanbul’da bilet ücretleri:
Hafta içi Gündüz Gösterimleri: 8 TL (19:00 seansı öncesi)
Tam: 17 TL (Hafta içi 19:00 seansı ve sonrası ile hafta sonu tüm gün)
Öğrenci: 14 TL (Hafta içi 19:00 seansı ve sonrası ile hafta sonu tüm gün)
“Ev” Bölümü Filmleri: 8 TL
21:30 – 22:00 Seansları: 19 TL
Ankara ve İzmir’de ise bilet ücretleri:
Hafta içi Gündüz Gösterimleri: 8 TL
Tam: 16 TL (Hafta içi 19:00 seansı ve sonrası ile hafta sonu tüm gün)
Öğrenci: 13 TL (Hafta içi 19:00 seansı ve sonrası ile hafta sonu tüm gün)
“Ev” Bölümü Filmleri: 8 TL
21:30 – 22:00 Seansları: 16 TL
İş Bankası Maximum Kartlılara özel avantajlar
Festivalde İş Bankası Maximum Kart sahiplerine özel olarak hazırlanan “Maximum Film” ve “Maximum Müzik” paketleri ile biletlerde % 50 indirim ayrıcalığı sunulacak. İş Bankası Maximum Kart sahipleri, “Maximum Film” paketiyle en az 4, en fazla 20 adet festival sinema biletini, “Maximum Müzik” paketiyle ise en az 2, en fazla 6 adet parti biletini %50 indirimle satın alabilecekler. Paket almayı tercih etmeyen İş Bankası Maximum Kart sahipleri için de film ve parti biletlerinde ön satışta %20 indirim ayrıcalığı sunulacak.
İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde ve Mars Cinema Group ortaklığında gerçekleşecek !f İstanbul,12 Şubat’ta İstanbul’da başlayacak ve 26 Şubat’ta Ankara’ya ve İzmir’e uğrayarak 1 Mart’ta 2015 yolculuğunu tamamlayacak.