- Absürt komedi, popüler kültür ile kaybeden hikâyesini adeta tek potada eritmek isteyen Bana Masal Anlatma, üç beyinli bir hikâye gibi davranıyor ama, ne kadar ölçüde birbirine kaynaşıp üç katmanlı bir hikâyeye dönüşüyor orası müphem kalıyor. Kakofoni orkestrası şeklinde aktarılan bir film izliyoruz. Bunun yanı sıra, alt metinlerle açığa çıkan, yok olmakta olan mahalle kültürünü, yeniden yaratmayı ve kentsel dönüşüm vesilesiyle oluşturulan toplumsal dokuyu da hikâyesinin mekânı yapmayı ihmal etmiyor.
Konuk Yazar: Burç Karabulut
Absürt komedi, popüler kültür ile kaybeden hikâyesini adeta tek potada eritmek isteyen Bana Masal Anlatma, üç beyinli bir hikâye gibi davranıyor ama, ne kadar ölçüde birbirine kaynaşıp üç katmanlı bir hikâyeye dönüşüyor orası müphem kalıyor. Kakofoni orkestrası şeklinde aktarılan bir film izliyoruz. Bunun yanı sıra, alt metinlerle açığa çıkan, yok olmakta olan mahalle kültürünü, yeniden yaratmayı ve kentsel dönüşüm vesilesiyle oluşturulan toplumsal dokuyu da hikâyesinin mekânı yapmayı ihmal etmiyor. Bana Masal Anlatma, mahalle ve kentsel dönüşüm gibi ağırlığı olan konuların işlendiği bir yapım olmayı başarırken, aynı kendini ifade ederken güldürmeyi seçiyor ve yoğun bir sınıf sorunu da belirtiyor.
Sınıfın Gerçekleri ve Toplumsal Ezilme
Hikâyeyi, masalla başlayıp kaybeden hikâyesinin de içinde bulunduğu kentsel dönüşüm hikâyesi olarak tanımlayabiliriz. Hayatta bir kaybeden olmaktan başka bir şansı kalmayan Rıza, minibüs şoförüdür. Kendi bulunduğu toplumsal sınıfın sıkıntılarını görmezden gelerek, çocukken babasının anlattığı masallara inanabilecek ve o masallara bağlı kalabilecek kadar saftır. Bu kadar çocuksu bir kaybedenin başına iyi bir şeyin gelmesi tamamen mucize gibidir. Absürtlük tam bu resmi gördüğümüz anda imdada yetişir. Başka dünyadan bir kadın çıkar gelir. Bu kadın kurtulmayı beklemektedir. Rıza için hayat bir masala dönüşecektir. Masalı bir an unutursak Rıza, toplumsal sınıfının verdiği o baskı altında ezilir. Bu sınıf sorunsalını ilk olarak, Rıza’nın bir süredir peşinde koştuğu fakat konuşmaktan imtina ile kaçındığı üniversiteli kızla görecektir. O kız bilimsel bir amaçla Rıza’nın yanına yaklaştığında Rıza verebileceği tek tepkiyi verir ve bayılır. Yönetmen Aksak, üniversiteli bir kızın bu varoş tipe yaklaşımını en gerçekçi şekilde gösterir.
Masalın Gerçeği Normal Gerçekliği Eziyor
Masal evreninden gerçek dünyaya aktarılan masal kızı; gerçekliğe tam zıt olan durumu sunarken Rıza’nın çaresizliğini gözümüze sokar. Üniversiteli kız ne kadar varoş Rızayla konuşmaya yer bulamadıysa, masaldan gelen kızın da onlarca sebebi vardır. Rıza ve babasının bildiği masalın bir karakteri olan Ayperi, Rıza’nın hayal gücünden gelir. Ayperi karakteri hiç kuşku yok ki Rıza’nın somutlanmış fantezisinin sonucu olarak ortaya çıkar. Zizek’in Tarkovski’nin Solaris’ini çözümlerken kullandığı; düşüncenin bir şekilde doğrudan cisimleşmesi gibi görünen gizemli bir maddeden oluşan bu gezegen, travmatik gerçek olarak simgesel mesafenin yok olduğu bir noktada, düşüncenin doğrudan doğruya gerçek sınırları içerisinde müdahale ettiği söze ve işarete ihtiyacın kalmadığı bir noktadır.
Ayperi karakteri, üretimi ve varoluşu sebebiyle bir arzunun doğrudan cisimleşmesidir. Rıza’nın da prensesimin kahramanı olmalıyım diye sayıklayıp durduğu kahramanlık, ona ayrılmış bir yerden başka bir şey değildir. Masal’ın sayfalarından dünyaya düşen bu genç kız, Rıza’nın dünyasında yaşadığı travmatik gerçeğe vurgu yaparcasına, mahalleli uzun zaman Rıza’nın dediklerine ne bir söz ne de bir işaretle müdahale edebilir; çünkü gerçekten onun kendi yaşantısını sürerken (minibüsçü olarak) bir masal kızıyla evlenmesini bir yana bırakıp güzel kız bulma ihtimalini bile düşünmezler.
Gerçek dünyada yaşanan sınıf sorunsalı masaldan gelen biri için hiçbir şey ifade etmemektedir. Sınıf sorunsalı ve onun Rıza’ya verdiği eza, cefa, ezilme ne kadar gerçekse, Rıza’nın özbeöz üretimi ve tüketimi olan bir düşünce malzemesi olan Ayperi de o kadar Rıza’ya âşık olur. En belirgin örneği de, müteahhidin zengin oğluna rağmen kızın Rıza’nın kız arkadaşı olup olmadığını merak etmesidir. Masal bir fantezi olarak okunursa; insanın kendi düşünsel yaratılarının istekleri doğrultusunda hayal gücü fabrikasında hammadde olarak işlenip kendi evrenin varlığında yarattığı öteki’dir. Kendi fantezi dünyasına âşık olmuştur. Bir kaybeden olarak bunu kurmak hakkıdır.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.