“Gördüm babaların ağlamasını
Dalları düğüm düğüm
Gövdesi kahve falı
Bir zeytin ağacını köklemek var ya
Sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı
Kazma vurmak beş yüz yıllık meşeye
Acısı duymak var ya kopmanın
Babaların ağlaması işte o
Babaların ağlaması öyle zor”
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Yönetmen: Vittorio De Sica
De Sica’nın İtalyan Yeni Gerçekçiliğinin oluşmasındaki adımlarından biri olan Ladri di Biciclette, savaş sonrası yaşanılanları da bir çırpıda göstermekte.
Savaş sonrası yaşanan iki senelik işsizlik döneminin ardından nihayet iş bulabilen Antonio mutluluktan havalara uçmaktadır. İşi için kendisine lazım olan bisikleti almak için yataklarını satmaları gerekmiştir; ancak Antonio en sonunda para kazanabileceği için mutludur. Yeni işinin ilk gününde bisikleti çalınan Antonio neye uğradığını şaşırır. Yaşadığı ailevi ve dünyevi problemleri çözebilmesi için acilen bisikletine yeniden kavuşması gerekmektedir.
Yönetmen: Yılmaz Güney
Belki de sıralama içersinde yüreğimizi buruş buruş edip, onu elinde sıkıştırıp duran filmdir Umut. Cabbar’ın ailesinin geçimi için yaptıkları, yoksulluk, fakirlik… Hepsi bir baba için çözülmesi gereken meselelerdir. Yılmaz güney’in babasının hikâyesinden yola çıkarak çektiği film sıralama içerisinde bu durumuyla en gerçekçi kategoride yer almakta.
Cabbar, karısı, yaşlı anası ve beş çocuğunu, borç harç aldığı ve iki atın çektiği eski fayton ile geçindirme çabasındadır. Yaşamları, gecekondu da büyük bir yoksulluk içinde sürüp gitmektedir ve uçan kuşa borcu vardır.
Tek umudu sürekli aldığı piyango biletleridir. Bir kazada, otomobilin çarptığı atlarından biri ölür. Yeni bir at almak için çalmadık kapı bırakmaz, evindeki bir kaç parça eşyayı da satarak parayı ancak denkleştirdiğinde ise araba ve diğer atı, alacaklıları tarafından satılmıştır. Cabbar, baştan beri define aramak için baskı yapan hamal Hasan’ın zorlamasıyla, nefesi güçlü bir hacının da onayıyla, define aramaya başlar.
Yönetmen: Ergin Orbey
Yaşar Usta, “Beyim sana iki çift lafım var” der ve “Sen mi büyüksün ben mi? Ben. Yaşar Usta” der ve bize babalığı ve güzel kalbi gösterir. Bıkmadan izlenen filmler sıralamasında gönlümüzdeki en güzel yeri almıştır.
Yaşar Usta, üç çocuğu ile dul kalmış bir adamdır; eşinin vefatından sonraysa kimseyle evlenmemiş, çocuklarına hem annelik hem babalık yapmıştır. Yaşar Usta ile aynı mahallede yaşayan komşusu Melek Hanım da 3 çocuğu ile zamanında dul kalmış, çocuklarını yetiştirmenin tüm zorluklarına katlanmıştır. Mahalledeki komşular ise Melek ile Yaşar Usta\'nın tam birbirlerine göre olduğunu düşünürler. Ne yapar eder çöpçatanlık yaparak bu iki yalnız insanı evlendirirler. Ama birbirleriye yaşamak zorunda kalan 6 kardeş o kadar da hızlı uyum sağlayamayacaktır.
Yönetmen: Orhan Aksoy
Fakir ama bir o kadar da mutlu bir ailenin başına gelenler ve ailenin dimdik ayakta duran babası Rıza ve onun ailesinin hikâyesidir Aile Şerefi. Filmi izlerken onların naif yaşantısında bizler de mutluluğu yaşarız.
Fakir ama gururlu bir adam olan Rıza işportada çeşitli işler yaparak kalabalık ailesini kıt kanaat geçindirmeye çalışır. Karısı Adile 5 çocuğunu da layıkıyla yetiştirerek, hepsinin iyi eğitim alıp, elinin ekmek tutmasını ister. Kızları Ayşe evlenince yeni damat Zihni de onların evine iç güveysi taşınır. Ailenin tüm fertleri, işportacılık, fabrika ve atölye işçiliği gibi işlerde çalışır ve kendi yağlarıyla kavrulurken evin en küçük oğlu Murat bir araba kazası geçirir. Şimdi tüm aile Murat\'ın iyi olması için her türlü çareye başvurur.
Yönetmen: Ertem Eğilmez
Mutlu ailesi ve yuvasında her şey yolunda gittiğini sanan Yaşar Usta bizlere “en son babalar duyar” ile de göz kırpar. Yaşar Usta karısı ve kızları mutlu mesut yuvasında kendinin de bilmediği nice dertlerle uğraşırken bir taraftan da Vecihi ile baş etme yollarını arar: “İstiyorum veriyor musun?”
Yaşar Usta geniş ailesiyle beraber İstanbul’da yaşamaktadır. Karısı, beş kızı ve kendisinden oluşan bu kalabalık ailenin ihtiyaçlarını karşılamak için çok çalışmak zorundadır. Her şeyin yanında da kızlarının fikirlerini pek de umursamayarak, onlar için uygun damat adayları aramaktadır. Geçim derdi, gönül dertleriyle birleşmenin arifesindedir.
Yönetmen: Orhan Aksoy
Belki de sirke ve limon hiçbir aileyi bölmemiştir. Ama onlar bölündü. Kazım Efendi, Saadet Hanım’dan çocuklarını alarak onlara hem anne hem de baba oldu. Kazım Efendi az biraz inatçı olmasa aslında iyi adam.
Kazım Efendi ve Saadet Hanım altı çocuklarıyla birlikte yaşayan ve geçimini turşucu dükkânlarından sağlayan ve sürekli atışan bir karı-kocadır. Bir gün küçük tartışmaları büyür ve Kazım Efendi üç çocuğuyla birlikte evden çekip gider. İkisi de alttan almayınca ve Saadet Hanım da evden taşınıp izini kaybettirince yıllar süren ayrılık kaçınılmaz olur.
Kardeşler büyüyüp çalışacak yaşa geldiğinde, bir gün kardeşlerden Ahmet ve Mehmet aynı kızın ikisini aynı anda idare ettiğini fark edip birbirlerine girer; fakat onları amcaları Ziya ayırır ve gerçeği söyler.
Yönetmen: Roberto Benigni
Babalar. Ancak bir baba bu kadar güzel olabilir.
İkinci Dünya Savaşı’nın birkaç yıl öncesini anlatarak başlayan filmde, başkahramanımız hayat dolu Guido güzeller güzeli öğretmen Dora’ya vurulur ve tüm engellere rağmen evlenirler. Ardından bir de çocuk sahibi olan çiftin hayatlarındaki tüm pürüzler ortadan kalktığında savaş patlak verir. Yahudi oldukları için toplama kampına götürüldüklerinde Guido, oğluna esir kampının ve savaşın bir oyun olduğunu söyleyecek; oğlu, oyunu başarıyla tamamlarsa ödül olarak çok istediği bir oyuncak tankı hediye edecektir.
Yönetmen: Jessie Nelson
Mendillerinizi hazırlamanız gereken bir film daha. I am Sam ile Sean Pean’i bir kere daha ayakta alkışlamak mümkün fakat ağlamaktan onu yapmak biraz zor olabilir.
Sam Dawson beyninde bir gelişme problemi olan, bu nedenle de yedi yaşındaki bir çocuğun zekâsına sahip olan, karısı tarafından terk edilmiş, kızıyla birlikte yaşayan bir babadır. Tüm zihinsel engellerine rağmen iyi bir sosyal çevresi ve mutlu bir ailesi olan Dawson\'ın asıl sorunları kızı yedi yaşına geldiğinde başlar. Kızı Lucy\'nin doğum günü partisinde eve gelen bir sosyal güvenlik çalışanı baba ve kızı trajik bir sona sürükleyecektir.
Yönetmen: Andrew Stanton - Lee Unkrich
Baba olmak belki de bunu gerektirir. Ne olduğunu bilmiyorsun ve bir sonsuzluğa kendini bırakıyorsun. Sebep: Evladını en güzel anında elinden almışlardır. Finding Nemo için Pixar’ın animasyon filmleri içerisinde en özel yere sahip olan filmlerinden biri demek abartı olmaz sanırım.
Uçsuz bucaksız okyanus evreninde yaşayan sevimli balıkların dokunaklı ve sevimli hallerine tanık olduğumuz film, Nemo isimli küçük bir balığın başından geçen macerayı ele alır. Nemo içerisinde yaşadığı yere karşı konulamaz bir ilgi ve merak duymaktadır. Ancak bu büyülü dünyanın güzellikleri olduğu kadar tehlikeleri de çoktur ve bu tehlikelerden Nemo\'yu korumak isteyen babası çocuğunu büyük bir titizlikle korur. Ancak bir gün aniden ortadan kaybolan Nemo\'nun başına türlü talihsizlikler gelecek, babası da ardından tehlikeli bir yolculuğa çıkacaktır.
Yönetmen: Çağan Irmak
Çağan Irmak’ın sinemada ağlatma serüvenini başlatan film olarak arşivlerimizde yerini alan filmidir. Film ile babalar ve çocukları arasındaki çatışmaya değinilirken “sevgi” ögesinin hiçbir zaman bitmeyeceği de gösterilmektedir. Yerli sinemadaki “baba” filmleri arasında ilk akla gelenler arasında da yerini almaktadır.
12 Eylül darbesinin yıktığı hayatlardan birinde yetişmektedir küçük Deniz. Annesini henüz doğmadan önce kaybetmiş, bir gazetede yazar olarak çalışan babası tarafından mütevazı bir evde yetiştirilmiştir. Babası dışında tanıdığı tek bir akrabası bile yoktur. Ta ki babası Sadık, bir gün Deniz\'i şaşırtacak bir haberle gelene kadar... Deniz artık babasıyla birlikte, hiç görmediği dedesinin yanında, küçük bir kasabada yaşayacaktır.
Köye vardıklarında Sadık yıllar önce küstüğü babasını ilk kez görüyordur. Aralarındaki bu küskünlük kolay kolay geçecek cinsten bir durum değildir. Sadık\'ın dönüş sebebini anlamlandıramayan aile bir yandan çok mutluyken diğer yandan tedirgindir de. Zamanla Deniz bu hiç görmediği ailesine alışırken ve her şey düzelmeye başlamışken yaşanan bir dram herkesi derinden etkileyecektir.
Son dönem sinemamızın en dokunaklı filmlerinden biri olarak kabul gören Babam ve Oğlum kendi türünde klasikleşmeye aday filmlerden biri.
Yönetmen: George Lucas
Tamamen bir yanlış anlaşılmamı yoksa içimizdeki saçma sapan hırs mı desek. Aslında buraya “Star Wars: Episode VII - The Force Awakens” da eklenebilir.
Kahraman ve bilge Jedi\'ler fazlasıyla uzayan savaştan dolayı oldukça yorgundur. Asıl sorun ise savaşı bahane göstererek demokrasiyi göz ardı eden şansölyenin gizli planlarıdır. Artık klon savaşlarındaki son dönemeçtir ve acımasız komutan Grievious başkentte tozu dumana katmaktadır. Palpatine\'i rehin alarak kaçmaya koyulan Grevious, Obi-Wan Kenobi ve genç Anakin Skywalker tarafından takip edilecektir.
Öte yandan Anakin Skywalker\'ın tek derdi bu durum da değildir. Anakin, büyük Jedi ustalarından beklediği ilgi ve saygıyı göremediğini düşünüp hırslanmaktadır.Yönetmen: Reha Erdem
Ömer, Yakup ve Yıldız. Kimi babasını çok severken kimi de onun ölmesini isteyecek kadar ondan nefret eder. Peki, bu onların suçu mu?
Reha Erdem’in kendine has anlatımıyla çektiği film izleyeni de çocukların dünyasına ve onların içindeki boşluklara davet ediyor.
Zaman kavramının sadece beş vakit okunan ezan sesiyle hatırlandığı bir köy düşünün; geçimlerini besleyip büyüttükleri hayvanlardan sağlayarak doğal sistem içerisinde var olmaya çalışan insanlarla var olan bir köy... Anne babalarından farksız bir şekilde yaşayan üç küçük çocuğun, Ömer, Yakup ve Yıldız\'ın büyümekle erken tanıştığı, yetişkinlikten kaçtıkça daha çok yaklaştığı bir köy... Bu üç çocuğu akranlarından farklı yapan nefret ve şiddetle çok erken tanışmış olmalarıdır. Nefretle olan tanışıkları kendi anne babalarına duydukları nefretle başlarken, hayata karşı edilen içten ve çocuksu bir sitemle büyüyüp giderler.
Yönetmen: Gabriele Muccino
Bir babanın oğlu için, onun sevgisi için katlandıklarını anlatan film, bir baba ve oğul ilişkisini odağına almasının yanı sıra verdiği mesajla da pek çok kişiyi derinden sarsıyor: “Umudunu asla kaybetme”.
İyi bir baba olan Chris Gardner, işinde sorunlar yaşayan, maddi açıdan sarsıntıda olan ve aynı zamanda iyi bir eş olan bir adamdır. Ancak ne yazık ki eşi sıkıntılara daha fazla katlanamayacağına karar vererek onu terk eder. Christopher adındaki oğulları da babasının yanında kalır. Karısının terk edişi de yetmezmiş gibi bir de ev sahibi dışarı atar baba-oğlu. Sokaklarda kalıp, tuvaletlerde, düşkünler evinde çalışarak ayakta durmaya çalışır. Oğlunun sevgisi bu mücadeleci baba için her şeydir. Ve sevgiye eklenen bir var olma savaşı hiç şüphesiz, vakti geldiğinde en mükemmel kapıları açacaktır.
Yönetmen: Alejandro González Iñárritu
Sen git adamın gözleri önünde çocuğunu öldür o da “aaa ne güzel yapsın” mı desin. Adam tam ölüyorken dirildi. Onu dirilten ise evladının canına kıyandan tüm intikamını almaktı.
Hugh Glass kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan deneyimli bir tuzakçıdır. Fakat avlandıkları bölgelerde kendilerinden başka hem yerli Kızılderililer hem de Fransız birlikleri kol gezmektedir. Bir av ertesinde bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralanan Glass\'ı, yavaşlamamak adına ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir. Zira yaşama tutunması için oldukça geçerli bir sebebi vardır.

Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.