Atilla İlhan’ın Senaryoları

Atilla İlhan’ın Senaryoları

Share Button

Konuk Yazar: Cemal Aksu

Beyazperde, insan hayatına girdiği ilk günden itibaren –belki ilk izleyenlerden bazılarını korkutsa da- yediden yetmişe herkesin sevdiği ve merakla takip ettiği bir dünya olarak varlığını devam ettiriyor. Zaman içerisinde gelişen teknoloji sayesinde televizyon ve internetle artık evlerin neredeyse her odasında dahi bulunan ekran, dünyanın dört bir yanından başka başka teknikler ile çekilmiş bin bir türlü yapımı meraklısı ile buluşturuyor. Animasyonlar, kısa filmler, belgeseller, diziler… aktör ve aktrisleri, yönetmenleri, seslendirenleri, müzisyenleri, kameramanları, kostüm tasarımcıları vb. ile ayrı ayrı ilgi odağı artık. Bununla birlikte ortalama bir izleyicinin -ortalama bir roman okuru gibi- oyuncu performansından yahut çekim açısından ziyade anlatılan hikâyenin ardından gittiği muhakkak. Söz konusu diziler olduğunda ise hikâyenin yani senaryonun önemi çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.

1970’lerden sonra gelişen Türk dizi ve film sektöründe klasik romanlardan faydalanmaları bu açıdan da okunabilir. Hakikaten Halit Refiğ, Memduh Ün, Yücel Çakmaklı gibi yönetmenler ilk filmlerinin konularını klasik eserlerden almış; Aşk-ı Memnu, Bugünün Saraylısı, Küçük Ağa, Osmancık, Yaprak Dökümü, Çalıkuşu gibi romanları sinemaya uyarlayarak çok izlenen diziler çekmişlerdir. Ancak edebiyatla ekranın buluşması bununla kalmamış, Türk edebiyatının en önemli isimleri de sektöre kalemleriyle dâhil olmuşlardır. Bu isimlerin başında çok yönlü sanatkârımız Attilâ İlhan geliyor.

Daha gençlik yıllarından itibaren şair, romancı ve senarist olarak şöhret olan İlhan, ilk senaryosunu Ali Kaptanoğlu müstearıyla dönemin sinemacılarına getirmiştir. O dönemde birçok senarist sadece diyaloglara dayalı bir senaryo metni hazırlarken Attilâ İlhan, ışığın nereden geleceği, oyuncunun hangi kıyafeti giyeceğine, jest mimiklerin nasıl olacağını da belirten, yani en ufak teferruatına kadar işlenmiş senaryolar kaleme alıyordu.

Attilâ İlhan’ın bu merakı dizi ve filmlere de yansımış ve ilk olarak 6 bölümlük “Sekiz Sütuna Manşet” (1982) çekilmiştir. Ancak o dönemde hem dizi ve filmler hem de televizyon izleyicisi yeni olduğu için ne kadar tutuldu, bilemiyoruz. Ancak kendisi, ilk senaryosunda izleyiciye bir şey vermekten ziyade gazeteciliği ve gazete dünyasını anlattığı için bu eserinin başarılı olmadığını, söylüyor.

İlhan, “Sekiz Sütuna Manşet”in ardından 12 bölümlük “Kartallar Yüksek Uçar” (1984) senaryosu ile 80 sonrası gelişen burjuvazinin ve Anadolu sermayesinin anlatıldığı orijinal bir eser ortaya koymuştur. Bu senaryoda İlhan, iş dünyasından sanat dünyasına Avrupa’dan gelen akımlardan tasavvufun değişik boyutlarına, müziğe kadar değişik karakterlerle dönem sorunlarını ele almıştır.

Hemen ardından “Yarın Artık Bugündür” (1986) isimli bir senaryoyla karşımıza çıkan Attilâ İlhan, bu senaryoda da aynı şekilde toplumsal yaralara parmak basar. Mirasyedi bir ailenin senaryonun ortasında yer aldığı hikâye kısaca şöyledir: Ailenin babası sanki bir fanusta yetişmiş gibi, iş dünyasından hiç anlamamakta, diğer iş adamları da onu sürekli kandırarak iflasa sürüklemektedir. Eşi ise kendisini konken partilerine vermiş, sosyeteye girmek isteyen biridir. Ailenin Tıp Fakültesi’nde okuyan kızı ise, zamanının çoğunu arkadaşlarıyla partilerde geçirmektedir. Bu insanların bilmediği bir gerçek vardır. O da Attilâ İlhan’ın neredeyse bütün eserlerinin odak noktasını oluşturan “Anadolu gerçeği”. Bu insanların hiçbirinin Anadolu’dan, oranın insanından, orada nasıl bir hayat yaşandığından haberleri yoktur. Tek gayeleri, günlerini gün etmektir.  Ancak ailenin kızı, Tıp Fakültesi’nden mezun olup Anadolu’da bir yere tayini çıkınca ilk defa gerçek hayatla yüzleşir. Burada neredeyse köyün her işine koşan bir ebe ile karşılaşır; Yunus Emre’den, Kaygusuz Abdal’dan şiirler okuyan ihtiyar köylü ile tasavvuf dünyasına açılır. Seyircinin yapıma ilgisini arttıran bütün bu unsurlar, “Yarın Artık Bugündür”ün senaryosunu zenginleştirmekle kalmaz ve onu tezli eser sınıfına dâhil eder.

Tam burada bir parantez açmak ve bu senaryonun Attilâ İlhan’ın hayatıyla örtüşen bir eser olduğunu söylemek istiyorum. İlhan, babasının görevleri dolayısıyla çeşitli şehirlerde yaşasa da İzmir’de büyümüş, ilk gençlik yıllarını Fransa’da geçirmiş; Anadolu hayatı ile 1957’de askerlik için gittiği Erzincan’da tanışmıştır.

“Yarın Artık Bugündür”den sonra yayımlanan 16 bölümlük “Yıldızlar Gece Büyür”ü (1992) ise neredeyse bütün senaryolarının zirvesi sayabiliriz. Bu eser, karakterlerin oluşması, çok farklı konuları gündeme getirmesi bakımından gerçekten Türk dizi dünyası için önemli bir aşamadır. Attilâ İlhan bu senaryosunu da tez-antitez çatışmasına dayanarak kurmuştur. Anadolu gerçekliğinin tam karşısında, Anadolu’yu tanımadan bir hayat yaşayan bir İstanbul burjuvası vardır. Bazı karakterlerin hikâyenin sonuna doğru yaptıkları itiraflardan bu hayatın “boş bir hayat” olduğunu çıkarmamız mümkündür. Çok zengin bir holding patronu olan Saffet Zeki Kosova, büyük bir bankanın müdiresiyle aşk yaşarken eski güzellik kraliçelerinden birine gönlünü kaptırır. Bu iki güçlü kadın arasındaki savaş, holdingde yapılan birçok usulsüz işin ortaya çıkmasına sebep olur ve dizi, holdingin tehlikeye girmesini anlatan olaylarla başlar. İş dünyası bu durumda ilerlerken manken karakter üzerinden devrin moda ve reklam dünyasındaki ilişkilerini de Türkiye’de 90’dan sonra gelişen iletişim ve reklam sektörünün aynasından görüyoruz. Öte yandan manken karakter ile kız kardeşi, 80 öncesi bir komünist öğrenci grubunun içindedirler. İlhan böylece, 80 öncesi olaylara bir gidiş yapar ve 80 öncesi idealist gencinin 80 sonrası ideallerinden nasıl uzaklaştığını da gözler önüne serer. Yine manken kızın arkadaşı ve çeviriler yaparak hayatını kazanan, çevresine kendini romancı olarak tanıtan aslında kendisini alkole vermiş bir karakter olan Ayfer üzerinden de İlhan önemli bir gönderme yapar. Attilâ İlhan’ın her zaman vurguladığı gibi Türk insanı çalışkandır, ancak Türk aydını tembeldir. Öğleden sonra kalkar, geceyi de eğlenceyle geçirir ve düşünmeye zamanı kalmaz. Ayfer karakteri bu tezi yansıtan bir karakterdir. Senaryodaki olaylar zinciri de son derece meraklandırıcı bir biçimde kurgulanmıştır. Anadolu gerçeğiyle bu eserde de karşılaşılır. Mesela Saffet Kosova’nın oğlu çok zengin bir ortamda yetişmesine rağmen, bütün bu zenginliği elinin tersiyle iterek ülke için çalışmak gerektiğini, hayattaki asıl gayenin insanlara faydalı olmak olduğunu söyleyerek bu yolu tutacaktır.

Dizi ilerledikçe Saffet Kosova’nın eşinin de Boğaz’da bir yalıda yaşayan, Tevfik Fikret’ten şiirler okuyan, kendisini tasavvufa adayan biri olduğunu öğreniyoruz. Nihayet Saffet Kosova bütün bu sıkıntıları yaşarken gerçek huzurun eşinin yanında olduğunu anlar. Ayrıca senaryodaki karakterlerde de Attilâ İlhan’ın çok kültürlülüğünün bir yansıması olarak değerlendirilmelidir.

Attilâ İlhan, son filmi “Yanlış Saksının Çiçeği”nde de (1997) Anadolu gerçekliğini anlatır. Amerika’da yetişip orada eğitim gören bir kadın, ailesinden kendisine miras kalmış arazileri incelemek üzere Manisa’daki çiftliğine gelir ve orada karşılaştığı birtakım hadiseler sonucunda tarihle yüzleşir. Bu filmde İlhan’ın özel olarak ilgilendiği Kurtuluş Savaşı, bu dönemdeki sıkıntılar, Cumhuriyet’in kuruluşunda yaşanan zorluklar işlenmiştir. Bütün bunlarla yüzleşen bir insan elbette hem Anadolu gerçekliğinden hem de ülke gerçeklerinden uzak kalmayacak, kendini yanlış bir saksıda yetişmiş görmeyecek ve bu topraklarda yetiştiğini idrak edecektir.

Bunların dışında 13 bölümlük polisiye dizisi “Tele-Flaş” (1993) ve senaryosunun sinemaya yeterince iyi aktarılmadığını düşündüğü ve bundan dolayı da kabul etmediği -ki bu konuya dair Cumhuriyet gazetesinde yazılar da yazmıştır-  “Baykuşların Saltanatı”nı (2000) zikredebiliriz.

Sonuç olarak Attilâ İlhan’ın senaryolarının sağlam bir zemine oturması bakımından başarılı, dönemini yansıtan ve toplumsal sorunlara parmak basan eserler olduğunu rahatlıkla söyleyebilir ve İlhan’ın senaryolarının yeniden değerlendirilmelerinin büyük bir kazanç olacağını söyleyebiliriz.

, , , , , , , , , , , , , , ,

1 comment

  1. Kübra

    Yazının içeriğinde Attilâ İlhan ismi doğru yazılmışken başlıkta yanlışlık yapılmış. Belki gözden kaçmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir