Argo (2012): Amerika’nın Gözünden İran Tasviri

Argo (2012): Amerika’nın Gözünden İran Tasviri

Share Button

Konuk Yazar: Ceren Zeytin

İdeolojik bir film olan ve Ben Affleck yönetmenliğinde çekilen Argo (2012), İran-Amerika ilişkilerinin son derece gergin olduğu 80’lerin başını anlatıyor.

1800’lü yıllarda Sanayi Devriminin gerçekleşmesi, kapitalizmin ve akabinde modern hayatın ortaya çıkmasında en önemli etkendi. Orta Doğu’ya büyülü gözlerle bakan Batılılar için ünlü İran halılarının fabrikaları Sanayi Devriminin etkisiyle ilk kez kurulmuş oldu. Seri üretim dünyada iyiyen iyiye etkisini gösterirken, kapitalizmin kaymağını yiyen ülkeler yükselişe geçti; Amerika gibi. Orta Doğu’da sömürge arayışına çıkan ülkelerin başında Amerika geliyordu. Amerika’nın gözüne kestirdiği ülke İran oldu. Şah ailesi ile ilişkilerini sıkı tutan Amerika, bir gölge misali İran’ın üzerine çöktü. Öyle ki Muhammed Rıza Pehlevi’den önce gelen Baba Rıza Pehlevi, sinemadan ekonomiye kadar sadece Amerika’nın sözünü dinler oldu. 1930’lardaki filmlerde, İran Şahı kadınların çarşaf giymesini yasakladı. Sömürgeci güçlerin desteğiyle yürütülen zoraki modernleştirme kapsamında kadınların peçelerinden çıkması, filmlerin ana konularından biri haline geldi. İran Devrimine kadar da hiçbir filmde kadınlar rolleri gerektirmedikçe peçe kullanmadı.

2. Dünya Savaşı sonrası Amerika etkisi iyice hissedildi ve ithal filmler ortalığı kaplayarak yerli filmlerin alanını daralttı. Pehlevi, kadınların kamusal alanda peçe takmasını tamamen yasakladı. Amerika’nın desteği altında, Ak Devrim adını verdiği düzenlemeler yapmaya başladı. Toprak sahiplerinin sanayilere yatırım yapmasını sağlayarak ülkeyi kapitalist bir güç haline getirmeye çalıştı. Sanayi burjuvazisi gelişirken diğer kesim fakirleşti. Köylerinden ayrılan köylüler şehirlerde gecekondular inşa etmeye başladılar ve çarpık kentleşme doğdu. Sanayi toplumuna geçiş aşamasında İran’ın yüzyıllardır gelenekselliğini koruyan pazarları kaldırılmak istendi. Halk açlıktan kıvranırken Muhammed Rıza Pehlevi, eşlerine Binbir Gece Masalları’nı aratmayacak türde şatafatlı düğünler yapıyordu. Kralın çevresi ve halkın geliri arasında uçurum oluşmuştu.

CIA desteğiyle kurulan İran istihbarat örgütü SAVAK, solcuları işkencelerle öldürerek, sayılarının azalmasına sebep oldu. Böylece Amerika’nın bir numaralı düşmanı SSCB’nin Afganistan’da yaptığı devrim, İran’daki insanlar tarafından “kafir devrimi” adıyla anılmaya başlandı. Solcuların da ortadan kaldırılmasıyla birlikte ulema, çiftçi, tüccar, kısaca halkın ortak gayesi İslam Rejimi haline geldi. Humeyni, Pehlevi’ye destek olan Amerika’yı “büyük şeytan” olarak nitelendirince nefret iyice büyüdü. Pehlevi, Amerika’ya sığındı; Amerika İran’daki destekçisini kaybettiğini anlayınca Humeyni’ye yönelse de iş işten geçmişti.

Argo, tüm bu keşmekeşin olduğu yıllarda, Humeyni destekçilerinin Tahran’daki Amerika Büyükelçiliği’ni basarak oradaki Amerikalıları rehin almasını konu alıyor. Filmin açılış sahnesi, rehine krizinden önce CIA’in on yıllar boyunca İran’ın meselelerine karışmasının ikna edici açıklamasını tasvir ediyor, yozlaşmış ve zalim Pehlevi rejiminin yükselmesine yol açan olayları animasyonlar eşliğinde anlatıyor. Hatta bu sahneler İran insanlarını yaşanan zalimliklerin kurbanı olarak insancıllaştırıyor. Fakat film, açılışta başardığı anlatımı devamında tamamen geri alıyor.

Tektipleştirilmiş İranlılar

Filmde çocuklar, kayıp olan altı diplomatın kimliğinin izini sürmek için günün tüm saatini lime lime edilmiş elçilik dökümanlarını birleştirmeye zorlanmış şekilde betimlenmiş. Sokaklarda heykeller yanmış, çarşaflı kadınlar ciplerde ellerinde otomatik silahlarla dolaşıyor ve en kötüsü, Tahran sokakları Pehlevi rejiminin ortaklarının asılı olduğu vinçlerle dolu. Sanki Affleck, İran toplumunun tektipleştirilmiş halini betimlemiş. Filmdeki İranlı karakterler arasında çeşitlilik yok. Filmde sadece vahşi İranlıları görüyor ve onlarla herhangi bir yakınlık kuramıyoruz. Argo filmi, İranlılara karşı şiddeti, saldırganlığı ve düşmanlığı genelliyor, daha kötü olanı ise bunu İran hükümetine, polislere ya da memurlara karşı değil, tüm İranlılara karşı yapıyor. Filmdeki İranlı karakterlerin yüzeyselliği o kadar aleni ki, Amerikalılara karşı canayakın olan, sonunda mülteci konumunda Irak’a kaçan Kanada konsolosluğundaki hizmetçi kadın dışında filmde sempati duyulabilecek tek bir İranlı yok. Binaları vuruyorlar, bayrak yakıyorlar, masum insanlara saldırıyorlar ve kendi çıkarları için çocukları kullanmakta beis görmüyorlar.

İranlıların vahşiler olarak betimlenmesinin yanında film, Amerikalıların başrol değil adeta kahramanlar olduğu ahlaki göndermeler yapıyor. Bu altı rehinenin tümü iyi, sevecen ve birbirlerine karşı sevgi dolu. Mendez (Ben Affleck) de hemşehrilerine karşı sempati hisseden ve hatta Amerikalıları kurtarmak için yöneticisi tarafından verilen emirleri hiçe sayan sevgi dolu bir baba imajı çiziyor. Mendez dışında onun yöneticisi ve hatta Beyaz Saray ve başkanın kendisi bile altı rehineyi kurtarmak için kendi canlarını vermeye hazır, hatta filme göre yönetici (Jack O’Donnell) bu görev için “sınırı aşmış”. Buradan hareketle, bu siyah ve beyaz çizgi, film boyunca karakterler ve hikaye yoluyla vurgulanıyor. Filmde çoğu konuşma Farsça; ama sadece Batılı karakter Farsça konuştuğu zaman altyazı var. İranlı karakterlerin konuştuğu Farsça yüksek sesli bir gürültüden ibaret. Sanki film, günümüz dünyasının modern gerçekliğini doğru bir şekilde yansıtıyor, Batı kendi söylevlerini İranlılar’a empoze ediyor; fakat onların söylediklerini dinlemede başarısız kalıyor.

Argo filminde İranlılar çoğu kez rehinelerin gözünden korku verici tehditler olarak görülüyor. Hatta İranlıları bir çeşit uzaylı olarak gösteriyorlar desek yanlış olmaz. Örneğin Amerikalılar pazarda yürürken bir dükkânın fotoğrafını çeken Amerikalı kadına Farsça bağıran bir adam görüyoruz. Dükkân sahibi fotoğrafı geri almasına rağmen yine de sakinleşmiyor. Bu bölüm tamamen önyargılı, rahatsız edici ve yabancı ülkeleri ziyaret eden Batılıların “taciz edilme korkusu”na arka çıkıyor. Film boyunca, havaalanındaki güvenlik görevlisinin sert hareketleri, herhangi bir yargılama olmadan masum insanların sokak ortasında vurulması gibi tehdit edici ve radikal olaylar görülüyor.

Film, Tony Mendez’i adeta ilahlaştırmış. Mendez, işine öylesine bağlı bir adam ki karısı ve oğlu ile ilişkileri eskisi kadar iyi değil. Zira, o bir baba olmaktan öte kendini masum insanların hayatını kurtarmaya adamış, güvenilir, cesur ve iyi bir insan. Hal böyle olunca izleyicinin Mendez’e öykünüp onu “kutsallaştırması” olası. Kim kendi çocuğunu, karısını ve hatta ülkesini arkada bırakıp halkını kurtarmaya gider, değil mi? Mendez, sıradan insanlardan bir tık ötede. O bir kahraman. Yüzde yüz iyi ve yüzde yüz kötünün gösterildiği filmde, elbette ekranda daha çok görünen, ne dediğini anlayabildiğimiz(!) Mendez ile özdeşleşeceğiz.

Çölde Geçen Bir Bilim Kurgu Filmi

Argo‘da başka bir nokta ise Amerikalıları kurtarması için Mendez’in ve amirinin sahte bir film stüdyosu kurmaları ve başarılı bir şekilde Argo adındaki, İran’da çekilmesi düşünülen bilim-kurgu/fantezi filminin yapımcılığına başlanıyor havası katması için bir Hollywood makyaj sanatçısıyla iletişime geçmeleri. Argo muhtemelen hayatların kurtarıldığı sahte bir film, bundan dolayı filmlerin inkâr edilemez gücü ve özellikle Hollywood’un gücü hakkında da kanıtlar sunuyor. Yaratılan sahte Argo filmi, Amerikalıların Orta Doğu’ya bakışını anlatır nitelikte. “Çölde geçen bir bilim kurgu filmi.” Tamamen oryantalist, uçan halılarla dolu olduğu sanılan bir ülkenin apaçık şekilde aşağılanmasını gösteriyor. Argo, bir bilim kurgu değil, dram-komedi filmi olabilirdi; bilim kurgu türünün seçilmesinin altında yatan baş sebep, oryantalist bakıştır. Ezan okunan sahneler, film boyunca gösterilen Humeyni’nin tabloları ve İslamcıların örtüler, türbanlarla sokaklarda ve şiddet eylemlerinde bulunmaları, İslam ve İslamofobinin yaratılmasına ön ayak oluyor. Sadece erkeklere değil, türbanlı ve silahlarla resmedildikleri için kadınlara da önyargıyla yaklaşıyoruz.

Argo filmindeki Batı’nın üstünlüğünün tanımlanmasına ihtiyaç yok. Kaldı ki tüm filmi Amerikalıların gözünden görüyorüz. Mendez’in görevi başarıyla tamamlandığında, Amerikalılar olayı “Bu gece bir tarih yazdık.” diyerek kutluyorlar ve bütün ödülleri alan Mendez, başkan tarafından “Büyük Amerikalı” olarak çağrılıyor. Argo filmi bir Amerikan fethini betimliyor ve Amerikalıların, Amerika ve CIA tarafını seçmesine ön ayak oluyor. CIA tüm bunları yaptı çünkü kendi halkını kurtarmak istiyordu düşüncesi aşılanmaya çalışılıyor. Argo filmine göre Amerikalılar medeni ve üstün şekilde tasvir edildiklerinden, dünyanın geri kalanı tarafından sempatiyle karşılanıyorlar ve böylelikle Argo bize kimin doğru, kimin yanlış olduğunu bir kez daha gösteriyor. Klasik anlatının ahlaki yapısını taşıyor. Kötü adamlar cezalandırılıyor, iyiler kazanıyor. İyi ve kötünün ayrımı açık bir şekilde çiziliyor. Bize, Batı’nın üstünlüğü inancına yatırım yaparsak Batı’nın desteğiyle yükselebileceğimizi söylüyor. Eğer İran gibi karşı gelirsek de Amerika’nın bir gölge gibi tepemize dikilen tehdit olacağı düşüncesini bilinçaltımıza yerleştiriyor.

 

Kaynakça
Bo, X. (2018). Multimodal Discourse Analysis of the Movie Argo. English Language Teaching; Vol. 11, No. 4. Canadian Center of Science and Education.
https://www.researchgate.net/publication/324002098_Multimodal_Discourse_Analysis_of_the_Movie_Argo

Ekinci, B., T. (2014). ARGO FİLMİ BAĞLAMINDA HOLLYWOOD SİNEMASINDA SÖYLEM VE YENİ ORYANTALİZM. Atatürk İletişim Dergisi, Sayı 6.
http://dergipark.gov.tr/download/issue-file/617

Selim, Y., F. (2016). Islamophobia in Early and Contemporary America: Reproducing Myths in Slaves in Algiers (1794) and Argo (2012). Anglica. Sohag University.
https://www.academia.edu/29168234/Islamophobia_in_Early_and_Contemporary_America_Reproducing_Myths_in_Slaves_in_Algiers_1794_and_Argo_2012_

, , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir