Apocalypse Now (1979): Yol ve Kayboluş

Apocalypse Now (1979): Yol ve Kayboluş

Share Button

Günlük yaşamın hızında yol ve yolculuk fikri insanoğlunun çok kafa yorduğu kavramlar değildir. Genelde sonuç odaklı bakış açısından kaynaklanan, elde etme dürtüsüyle tetiklenen ve karşılığında mutlak bir kazanç beklediğimiz olaylarda bile çok önemli olmasına rağmen yoldan bahsetme alışkanlığımız yoktur. Hatta kendine yeni bir yol arayan, yola çıkmaya karar veren ya da yolda olan kişileri umarsızca savrulmakla suçlamak toplumun sevdiği bir yöntemdir. Herkesin gittiği yoldan gitmek, düzene uymak, çarkın parçası olmanın insanı koruduğu varsayımı, sistemin insan beynine yerleştirdiği en nifak tohumlardan biridir.

Apocalypse Now’u (Kıyamet) Willard’ın bir yolculuğu şeklinde yorumladığımız zaman farklı çıkarımlar yapmak mümkün oluyor. Bir görev ya da sonuç açısından bakıldığında başarılı olan bu yolculuğun, bireyde bıraktığı hasarla ilgilenmeyen statükoya karşı bir yürüyüş olduğunu varsaymayı söylemek mümkün değil. Bu yürüyüş içerisinde kendine yeni bir yol arayan birini göremeyiz. Ehlileştirme ustası sistemde Willard yoldadır, hedefi de vardır ama bir arayış içerisinde değildir. Oruç Aruoba “yol”’u kendine bir yer bulamamış kişinin özlemi olarak tanımlar. Oysa ki Willard statükonun tarafını seçmiştir, tarafı bellidir. Kendinden önce yürünmüş olan yolları takip eder, hedefine ulaşır ve geri döner. Yolculukta yaşadıklarını süzgeçten geçirmekle uğraşmaz. Diğer taraftan Albay Kurtz’un tüm dehşetin içerisinde tasvir edilmesini bir yana bırakırsak (ki çevresi de dehşet içindedir, savaş sürmektedir) yolculuk açısından en azıdan statükoya karşı yola çıkmıştır. Kurtz’un hatası kaldığı yeri nihai olarak adlandırması, yere yakınlık duymasından kaynaklanır. Tüm yolların sonunda kendini yitirmesi manidardır. Varamamıştır aslında, yol bitmez. Varmak göreceli bir kavramdır ve içsel durgunluğa ulaşmadan durmanın zararlı sonuçları bulunmaktadır. Kurtz’un çevresindeki dehşeti görmemesi katettiği yolu unutmasından kaynaklanmıştır.* Statükoya karşı yürüdüğü yolun sonunda statükonun kendisine dönüşmüştür.

Willard’ın içe dönük yolculuğunun kişisel bir zafere yaklaştığı tek bir an vardır: Kurtz ile karşılaşması. Willard’ın  Kurtz’u ilk gördüğü anları anımsayalım: Kurtz gölgeler arasındadır, adeta gerçek bir kimliği yoktur, oysa ki Willard arayış içerisindeki küçük bir çocuk gibidir. Lacan’ın “Ayna Dönemi” teorisine göre insan; aynada kendi görüntüsünü görerek kendisini tanımlayabilen tek canlıdır. Teori henüz vücuduna hükmedemeyen bebeklerin aynada yansıyan görüntüleriyle özdeşleşmesini gösterir. Bu özdeşleşme hali “bölünmüş bir vücudun olduğu” geriliminden bebeği kurtaran; egonun oluşmasını sağlayan, Lacan’a göre bir zafer anıdır. Bunu bireyin kendi gerçekliğini keşfetmesi/farkına varması olarak yorumlayabiliriz. Willard’ın zafer anı ise Kurtz’u öldürdüğü andır. Son tahlilde onu öldürerek yerine geçme işlemini tamamlar, görevini ifa eder. Ancak bu zafer anı kısa sürer (yerlilerin yeni lideri olarak selamlanması), birey olmayı beceremez; çünkü yolda olduğunun  farkında değildir. İktidarın bedensel değişiminin bir tezahürü gerçekleşmiştir, statüko tekrar gücü eline almıştır.

Kurtz vahşetin kanlı canlı bir örneği olarak statükoyu simgeleyen askeri vesayetin suç delilidir, tehlikeli olma sebebi de sivilleri keyfekeder öldürmesi değil yeni bir ilkel düzen inşa etmesidir. İmhası, ahlaki bir forma oturtulmaya çalışılan sözde savaş kurallarının bir sonucu olarak lanse edilmiştir. Oysa ki ilkel öldürme içgüdüsü (sabahları Nepal kokusuna bayılıyorum) filmin içine sirayet etmiştir. Sözde gerçekleşen modern savaşın cilası kazındığından altından çıkan ilkel ve vahşi bir yöntemin iz düşümü olan Kurtz, batının medeni barbarlığı sayesinde yok edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında uyarlandığı Joseph Conrad metni ile aynı çıkarımda bulunur: İktidara karşı ayaklanan birey, önce ahlakını kaybeder. Sonra da iktidarın sözde ahlakı tarafından yok edilir. Hem Conrad hem Coppola Batı değerlerini yargılarken gri alanlarda dolaşırlar. Willard’ın yolculuğu esnasında dış dünyadaki dehşet göz önündedir. Askerlerin tüm yolculuk/savaş boyunca uyuşturucunun tesirinde gerçeklerle teması kesilmiştir. Filmin bir yerinde aniden beliren Playboy kızları iyice yitirdikleri akıl sağlıklarının bir sonucudur, gerçek bile olmayabilir. Eğer gerçek ise savaşın kollektif çılgınlığının en büyük delillerinden biridir. Nazi Almanya’sında Alman ulusunun büyük bir kısmının toplu histeriye yakalandığını ve Hitler’i desteklediğini, daha sonra ise derin bir pişmanlık duyduğu gibi; kollektif bilinç her zaman doğru sonuçlar vermez. Hele ki kollektif bilinç bir savaş propagandasına dönüştüğünde geri dönülmez sonuçlar doğurur.

Her iki metnin de bir diğer ortak noktası emperyalizmi yorumlama biçimidir. Condrad’ın kitabındaki sömürgeciliğe çok yakın olan emperyalizm, tekelleşmenin bir ürünüdür. Kapitalizmin doğal bir sonucu olarak sermaye daha az elde toplanırken, uluslararası tekellerin rekabeti şiddetlenmiştir. Silah sanayinin getirdiği yüksek kar, erkin orantısız kullanımı; güçsüzün elindeki kaynakları koruyamamasına ya da açık hedef olmasına sebep olmuştur. Bu şartlar altında batı ve ABD’nin uygarlığı tartışmalıdır. Vahşiler uygarlara karşı çıktığında her iki metinde de alt edilmekte ve boyun eğmeye zorlanmalarının sebebi erki elde tutma gayreti, bir ulusun başka bir ulus üstündeki tahakkümüdür.

Kıyamet özünde bir yolculuk filmidir, fondaki savaşın anlamsızlığı/dehşeti yolculuk yapanlara sinmiştir. Yola çıkan kişiler döndüklerinde aynı olamayacaklardır, değişim hava gibi su gibi zaruri bir ihtiyaçtır. Değişmeyen ise kendini sistemin maşası yapan, statükonun askerleridir. Sonuçta gemiyi limana nasıl getirdiğinin önemli olduğu bir çağdayız artık, yolda yaşadığımız fırtınaların da yolculuğun da maalesef bir anlamı yok! Oysa ki yolculuk hataların tekrarlanmaması için önemlidir.

(*) Bu cümle Oruç Aruoba’nın: “Belirli bir yere varan kişi, (ki “varmak” hep görecelidir) geride bıraktığı, katettiği yolu da unutmamalıdır; yoluna o yönü veren, terk ettiği eski yerini de….” tümcesinden çıkarımla yazılmıştır.

twitter.com/gok_gkhn

, , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir