- Onur Aydın, çıkış noktası olarak Çernobil'i gösterse de aslında pek çok konuya el atarak bütünde kopukluk yaratmış. Ayrıca Kazım Koyuncu “teması” ile de sadece Kazım Koyuncu’nun adından faydalanmış. Çernobil vakasından giriş yapıp fuhuş ile devam edip sıklıkla Trabzonspor vurgusu yapan Yağmur - Kıyamet Çiçeği, kaçınılmaz olarak algıların dağılmasına ve filme tam odaklanacağı bir anda seyircinin zihninin yeniden dağılmasına sebebiyet veriyor.
Çernobil faciası ve Kazım Koyuncu ekseninde lanse edilip aslında Kazım Koyuncu filmi olmayan, Onur Aydın’ın yazıp yönettiği film “Yağmur: Kıyamet Çiçeği”.
Film, birbirinden farklı dört hikâyenin -ki üçü bağlantılı- anlatımıyla kendini var ediyor. Çıkış noktası olarak dillendirilip durulan Kazım Koyuncu biyografisi ise bu hikâyelerden biri ve onun hayatının bir kesiti olarak sunulmakta. Yani film bir Kazım Koyuncu filmi değil. Fragmanlarda, yayınlarda ve reklamlarda sürekli Kazım Koyuncu üzerinden yapılan PR çalışmaları öncelikle Kazım’a ve Kazım hikâyesi zannedip filme gitmeyi düşünenlere haksızlık olduğu gibi, Kazım’ın ismini kullanmaktan başka bir şey de değil; öncelikle bu ayrıma bir varalım.
Filmin tamamına bakacak olursak, Çernobil faciası ile açılışını yapan film, yıllardır Karadeniz insanının yaşadığı çileyi aktarmayı ummakta. Ummakta diyorum çünkü içerisinde çok fazla hikâye barındırdığı için neyi tam olarak anlatmak istediğini karıştırabiliyorsunuz. Ve bu yoğun hikâye karmaşası hep bir yarım kalmışlık hissi yaratıyor.
Açılış sekansı ve ilerleyen birkaç sahnede aslında biraz Hiroşima görüntüleri ile (fragmanda da görüldüğü üzere çocukların çay tarlalarında, yağmur altında bulunmaları gibi) benzerlikler bulunsa da iyi bir açılışa sahip denebilir. Ancak genele bakıldığında ise yer yer televizyon dizisi izlediğimiz izlenimi veriyor. Buna sebep olarak film içerisinde müziklerin yoğun kullanımı, Trabzonspor taraftarlarının görüntüleri verilebilir. Çünkü dizilerde kullanılan müzik eşliğindeki sahneler ve doğa, manzara vb. görüntüler son derece uzun olan dizi sürelerinde zaman doldurma unsuru olarak kullanılır ve filmi izlerken de nedense bu yöntemin kullanıldığı hissi oluşuyor. Oyunculuklara baktığımızda ise; yoğun bir kadroya sahip filmde oyunculuk yönetimi başarılı düzeyde. Filmin tek bilinen karakteri için yapılan Engin Hepileri seçimi, Kazım Koyuncu’yu hatırlatmakta başarı sağlıyor. Fakat Yağmur: Kıyamet Çiçeği, hikâyeleri arasındaki kopukluk ile havada kalan bir film. İlk sekansında film iyi bir şeyler vaat ediyor gibi görülse de sonrasında beklentileri boşa çıkarıyor.
Amerika’yı yeniden keşfetmeyen film, Karadeniz denince akla gelebilecek her şeyi izleyicisine vermiş. Tarım, Çernobil, çay, dereler, yayla, Trabzonspor, kemençe, horon, Kazım Koyuncu, hırçın Karadeniz insanı, aşk, fuhuş (tabii ki yabancı uyruklu kadın)… Fuhuşa neden göstererek dram hikâyesine geçen filmde bir de buna bağlı aşk hikâyesi anlatılmakta. Belki de film içerisinde en eli yüzü düzgün anlatım da imkânsız aşk olarak lanse edilen (alın size bir dizi konusu daha) bu hikâye ile gerçekleşiyor. İmkânsız aşk dendiğinde hikâyeye ya ailelerin kabul edemeyeceği gelinler ya da eski aşkın evli olması gibi unsurlar serpiştirilir. Yani yeni bir şey veya farklı bir hikâye sunmayan film, yer yer klişeleri ile de mücadele veriyor.
Karadeniz filmleri çoğunlukla yaylaların eşsiz görüntülerini izleten ve doğaya hayran bırakan filmler olur. Yağmur: Kıyamet Çiçeği, kamerasını şehir merkezine de çevirerek yalnızca hayran olduğumuz yaylalardan ibaret olmayan bir Karadeniz sunuyor izleyiciye. Zaten bu aşamadan itibaren taraftar filmi ve bir aşk koşturmacasına şahit oluyoruz. Trabzonspor taraftarlığı nedir, ne değildir; ne tür çileleri vardır, tutkuları nasıldır, hepsini bir belgesel tadında izletiyor. Bu görüntülerin güzelliğine karşın uzun ve yoğun kurgulanmış olması, filmin diğer hikâyelerinden uzaklaşmaya sebep oluyor. Ve unutmadan sonunda şunu da söylüyor: Fanatizm çok da iyi bir şey değil.
21. Adana Altın Koza Film Festivali’nde bir ilki gerçekleştirmiştir “Yağmur: Kıyamet Çiçeği” aslında. Halk Jürisi ve SİYAD ödülü ilk kez aynı filme gitti ve genelde sürüp giden halk ve yazar beğeni ayrımında ilginç bir tesadüf oldu.
Sonuç olarak Aydın, çıkış noktası olarak Çernobil’i gösterse de aslında pek çok konuya el atarak bütünde kopukluk yaratmış. Ayrıca Kazım Koyuncu “teması” ile de sadece Kazım Koyuncu’nun adından faydalanmış. Çernobil vakasından giriş yapıp fuhuş ile devam edip sıklıkla Trabzonspor vurgusu yapan Yağmur: Kıyamet Çiçeği, kaçınılmaz olarak algıların dağılmasına ve filme tam odaklanacağı bir anda seyircinin zihninin yeniden dağılmasına sebebiyet veriyor.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.