Tarihin çalkantılar, savaş ve sefaletle yoğurduğu topraklardan olan Vietnam’da sokağın dili yoksulluğun, çaresizliğin ve umutsuzluğun dilidir. Hayatta kalmak pamuk ipliğine bağlıdır. İnsanları çepeçevre saran çıkışsızlık hissini geçici de olsa delen tek şey küçük mutluluklar ve yaşama zorunluluğudur. Böylesine kaotik ortamda, bir gencin gözünden kentin kaosuna yer yer gerçeküstü bir bakış attığımız Xich Lo (Bisikletçi), melodrama yatkın hikayesini o sulara hiç girmeden anlatmayı başarmıştır. Diğer taraftan film, yozlaşma, kaybedilen masumiyet, büyüme, mafya gibi konulara içeriden bir bakış sunarak sokağın dilini başarıyla yansıtır.
Bisikletçi, 18 yaşında Vietnamlı bir gençtir. Ho Chi Minh City (Saygon) banliyölerinde kiralık bisiklet-taksiyle çalışarak ablası, kardeşi ve büyükbabasını yaşatmaya çabalamaktadır. Yokluk ve sefalet içindedirler. Annesi doğum esnasında, babası ise trafik kazasında ölmüştür. Bisiklet-taksi çalınınca çalıştığı Kadın Patron’a tümüyle biat etmek zorunda kalır. Sokaklarda mafyanın işlerini yapan Şair ve iki adamının yanına giren Bisikletçi, küçük kundaklamalar ile suça bulaşmaya başlar. Diğer taraftan Şair şehirdeki üst düzey kişilere kadın pazarlamaktadır. Bisikletçi’nin ablası da Şair’in yanında çalışmakta, müşteriler ile cinsel ihtiyaçlarını gidermeden onların fantezilerini gerçekleştirmektedir. Çete, Bisikletçi’ye birini öldürme görevi verdiği sırada, ablası ile Şair arasındaki yakınlaşma trajik bir sonun başlangıcı olacaktır.
Küçük bir itme ile alt üst olan hayatların merkeze oturduğu Bisikletçi, sembolik bir anlatım ile şehrin kaosuna bulaşmış insanların yıkımını anlatır. Kadın Patron, Bisikletçi ya da Şair… Çoğu kişinin ismini film içinde öğrenemeyiz. İsimleri önemsiz sayan Anh Hùng Trần için bu kişiler, suç ilişkilerinin tükettiği kişilerdir. Gürültünün ve karmaşanın hakim olduğu Saygon sokaklarında yönetmenin kamerasını çevirdiği herkesin ya suça bulaştığı ya da ağır bir sefalet içinde yaşadığı görülmektedir. Kadın Patron’un özürlü oğlu, Bisikletçi’nin ölen ailesi, Şair’in ailesi tarafından ret edilmesi, yalnızlığı… Şehirdeki herkes geçmişin hayaletleri ile baş etmek zorundadır, ancak bunu başaramazlar. Bisikletçi, Vietnam’ın savaş sonrasındaki sokaklarındaki sefaleti ortaya dökerken, sarmal bir yapı şeklinde iç içe geçmiş ilişkileri de gözler önüne sermektedir.
Trần’ın kurduğu yapı birçok açıdan gerçeküstü bir atmosferle desteklenir. Akvaryumdaki balıklar, çamurun içindeki böcekler, çiçeklerin içi, boyalar, halüsinasyonlar, Şair’in elindeki bandaj, aralıklarla kanayan burnu gibi sokağın gerçekliğine tezat görüntülerin filme hakimiyeti bir noktadan sonra sokağın sefaleti ve vahşetinden kaçışa dönüşmektedir. Sembolik olarak da göze çarpan kırmızı, gittikçe büyüyen yer altı örgütlerini ifade eder. Arka fonda daima hareket halindeki kent ile birleşen bu atmosfer, sokağın edilgen yapısını da bozar. Saygon’un sokaklarında yaşayanların aksine, karakterlerin birbirlerinin hayatlarına dokunması, istemeden etkileşime geçmeleri ile kırılan edilgenliğin de kaosu tetiklemesi ile yapısal bir çözüm üretilmesi gerektiğinin altı çizilir. Diğer türlü bu yapı, film içinde herkesi çarpan bozuk priz gibi sınırlı işlevle ve gün geçtikte tehlikesini arttırarak devam edecektir.
İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.