Western filmlerinin karakter tipolojisini tasnif etmek aynı zamanda türün temel yapısını özetlemek demektir. Bu tür, Amerikan Sineması’na epik hikâyelerden daha çok karakter bazında sürekli bir devinim kazandırdı, özellikle de kendi içerisinde. Bir western filminin olmazsa olmazlarını sıralamak istediğimizde aklımıza ilk gelen başat ögelerin karakter tipolojisi olması da buna dayanır. Türün her filminde farklı biçimlerde de olsa karşımıza çıkan en hızlı silah çeken ve attığını vuran, adaletsel yüceliğe sahip kahraman; kötülük yapmayı veya zarar vermeyi kendine şiar edinmiş kötüler; iyi ve kötü arasında sıkışıp kalmış, muğlâk bir kişilik olan “doğru yoldan çıkmış kahraman” kötü çocuk; yasayı temsil eden şerif ya da mareşal; alkolik olmasına karşın başarısı su götürmez doktor; cool kişiliği, şık giyimi, zekâsı ve yeteneği ile dikkat çeken kumarbaz; film kahramanları ile duygusal ilişkileri olan nişanlı ya da pavyon kadını tiplemeleri ve klasik western filmlerinde en çok yer eden Kızılderililer bir western filminin genel kişi tipleme operasyonudur. Hikâye anlatımının temel dinamiklerinden olan karakter odaklı anlatı yapısının önemi western filmlerinde keskin bir şekilde görülür. Çünkü az önce tasnif ettiğim karakterlerden hangisi üzerinden hikâyenin sürdürüleceği filmin coşkun, dokunaklı veya epik anlatı yapılarından birinin tercihini de yapmak demektir. Karakter tipolojisinin türün temel yapısının özeti olduğunu söyleme nedenim de bu yüzden.
Türün odak noktasına en çok aldığı karakterlerden biri kötü çocuk tiplemesidir. Vahşi Batı’nın ünlü haydutlarını merkezine alan western filmleri kendi ahlaki değerleri olan “kahraman-kötü çocuk” tiplemeleri ile oluşturulur. Bu tiplemeler karakter bazında iyiyi temsil ederken yasalar ve toplum açısından kötüyü temsil ederler. Western türünün başyapıtlarından olan ve gerçekte yaşamış iki banka soyguncusunun dostluğu ekseninde modernleşmeyi sorgulayan Butch Cassidy and the Sundance Kid / Sonsuz Ölüm (1969) filmi bu konudaki en önemli örneklerden biridir.
Butch (Paul Newman) ve Sundance’in (Robert Redford) Vahşi Batı’da hızla yerleşen yasal düzen ve gelişen global düzen karşısında soygun yapamamaları üzerine Bolivya’ya kadar göç etmeleri ya da takip edilmeleri etrafında gelişir filmin hikâyesi. Fakat filmdeki modernleşme sorgulamasını ve gelişen global düzen yaklaşımlarını bir eleştiriden çok ulus-uygarlığın doğuşu* yani Vahşi Batı’nın fethi olarak görmeliyiz. Western türündeki dramatik durumun temel dayanağı Vahşi Batı’nın fethi üzerine kurulu olduğundan filmdeki ulus-uygarlığın doğuşu teması klasik westernlerde açıkça Kızılderili ve Beyazlar arasındaki savaş olarak verilirken, daha sonraları türün kendi içindeki evrimiyle beraber belirli imlemeler ve dramaturjik objeler ile verilerek türün sürekliliğinin yapı öznesi devam ettirilmiştir. Filmin en özel ve sinema tarihinin en kült sahnelerinden biri olan Butch’un bisiklet sürdüğü anlar bu noktada önem arz ediyor. Dramaturjik bir obje olarak kullanılan bisikletin batı toplumunun asıl yerlilerinin (Kızılderililerin) ulaşım aracı olarak kullandığı atlara karşılık modern bir tercih olarak sunulması az önceki söylediklerimi destekler nitelikte. Bu dramaturjik objenin başka çağrışımları da var tabii. Fetihi meşrulaştırmak için kullanılan modernleşme aracının yanı sıra bir gelecek temsili olarak da sunuluyor. Butch ve Sundance’in en çıkmaza girdikleri anda kendileri ile işbirliği içerisinde olan bir şerifin ağzından kaçınılmaz sonlarını duymalarının etkisi altında, Butch’un bisikleti hışımla fırlattığı anda sarf ettiği geleceksizlik sözlerinde görebiliriz bu betimlemeyi.
Benim için bisiklet sahnesini film için özel kılan, mizansen güzelliğinin görkeminden çok beyazperde-seyirci özdeşliğini resmetmesidir. Filmin kadına bakış açısının ilk emarelerinin bu andan itibaren net bir şekilde aktarılmaya başlandığını da belirteyim. Peki, bir matruşka misali, filmdeki beyazperde-seyirci (Etta) benzeştirmesinin oluşturduğu coşkun özdeşleşme film dışındaki beyazperde-seyirci (biz) özdeşleşmesi için de geçerli mi? Bu noktada western filmlerinin ulus-uygarlık inşasının yanı sıra bir diğer manipülatif yapısı olan kötü karakter ile özdeşleştirme misyonu devreye giriyor. Seyirciye silah kullanan, banka ve tren soyan haydutları sevdirerek duygusal özdeşlik kurmalarını sağlıyor.
Bisiklet sahnesinin sonlarına doğru Sundance ile ilişkisi olan Etta’nın (Katharine Ross), Butch ile de duygusal bir yakınlık içerisinde olduğunu görürüz. Fakat iktidar kurma, yenilmeme ve iki erkek arasındaki dostluk için göze alınan çatışma, kadın için asla gerçekleşmez. Kadın hiçbir duygusal ve ahlaki bağ kurulmayan, kolayca vazgeçilebilir bir olgu olarak ele alınır. Kadının kendisini tanımlamasında bile yaşına, mesleğine ve bağımlı bir kadın olarak görevinin erkeğin işlerini yapmak olduğuna vurgu yapılırken, duygularından bahsedilmediğine ve geri dönüş kararını alırken bile iki erkeğin onayından sonra belki ile ifade ettiği söylemini kesin bir eyleme dönüştürdüğünü görürüz. Buradan yola çıkarak genel olarak western filmlerinin kadınsal bakışına yorum getiremeyiz. Çünkü türün bazı örneklerinde kadınlar ulus-uygarlığın doğuşuna temsil olarak konumlandırılırken bazılarında Kızılderilere yardım eden öğretmen, avukat tiplemeleri ile konumlandırılır. Bu konumlandırma aynı zamanda filmin fikirsel yaklaşımına da hizmet ettiğinden genel bir kadına problemli bakış açısından bahsedemeyiz. Çünkü eserin bütünlüğünü filmin kendi içerisindeki parçalar ile değerlendirmeliyiz.
Filmin içeriksel sorunlarının türün genel yapısı ile paralel ilerlediği ve türdeki içerik ve karakter devinimliğinin bir yansıması olarak içeriksel yan özelliklerinin sorunlu olduğu film, türün farklı biçimsel formlarla başkalaştırılıp bu biçimsel özelliklerin başarılı bir sinematograf oluşturulması ile de sinema tarihindeki yükseklerdeki haklı konumunu asla yitirmeyecektir. Western türünde pek rastlanmayan yarım saatlik uzun takip sahnesi filmin dinamikliğini hem takip edenlerin kim olduğu hem de muhtemel çatışmanın ne zaman gerçekleşeceği merakı içinde daim kılar. Takip sahnelerinde mekân, ışık ve görüntü kullanımının başarısı, Bolviya’daki banka soygununun en güzel komedi sahnelerinden biri olması ve bisiklet sahnesine eşlik eden B.J. Thomas imzalı Raindrops Keep Fallin’ On My Head şarkısı filmin asla unutulmayacakları arasında. Butch ve Sundance’in tüm sempatikliğinin karakterlerle özdeşlik kuran seyircinin hafızalarında olduğu gibi kalması için muhtemel sonlarını seyirciye ses ile vererek son görüntülerini perdede dondurması ile yönetmen George Roy Hill, en hüzünlü ve en iyi sona sahip filmlerden birine imza atmıştır.
*Gilles Deleuze’ün western filmleri için kullandığı tanımlama.
Kimya Mühendisliği mezunu. İnovasyon, Girişimcilik ve Yönetim bölümünde başladığı yüksek lisans eğitimini bırakarak Marmara Üniversitesi’nde sinema yüksek lisansına başladı. Çeşitli film festivallerinde görev almasının yanı sıra İnönü Üniversitesi Kısa Film Festivali’nin yürütmesini yaptı. Cineritüel sitesinin kurucusu ve yazarı.